Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

520 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
Jack London mı Martin Eden'ı yazdı yoksa Martin Eden mı Jack London'ı ?
!!!Eser miktarda spoiler ve alıntı içerir!!! Dünya edebiyatında öyle eserler vardır ki karakterleri artık ölümsüzleşmiş , yazarının dahi önüne geçmiştir. O karakterler artık hayatımızdan bir parçadır, sanki her gün rastladığımız arkadaşımız, eşimiz, dostumuz gibi. Yazarları çoktan hayata gözlerini yummuş, toprak olmuştur lakin o karakterler hala aramızda nefes alıp vermektedir. Hatta bazen öyle ki , karakteri biliriz tanırız fakat yazarı sorulduğunda 'acaba' diye bir tereddüte düşeriz. Mesela Don Kişot, mesela Raskalnikov ve mesela Martin Eden. Herhalde yazar-karakter sorunsalının en çok yaşandığı eserdir Martin Eden. Yıllar boyunca insanlar bu karakteri o kadar benimsemiş ve içselleştirmiş ki hala hakkında söz ettiren bir yapıt haline gelmiş. *** Yazara ve esere bir göz attığımızda ilk intiba sanki klasik denizci hikayesi , klasik Jack London tarzı diyebiliyoruz fakat çok yanılıyoruz. Martin Eden'a baktığımızda çok ciddi bir mesele ile karşılıyoruz. Amerikan Edebiyatının ilk sosyalist eğilim gösteren bir yazarın, yarı otobiyografik bir nitelik taşıyan, Künstlerroman geleneği ile ele alınmış muazzam bir olgunluk dönemi eseri. Tamamıyla bir ortaklıktan söz edemesek de dediğim gibi kitap Jack London'un hayatından büyük izler taşıyor. Mesela kitaptaki Ruth karakteri Jack London'ın lisedeyken büyük hayranlık duyduğu Mabel Applegarth'dan esinlenilmiştir. Bir diğer örnek ise Martin'in yazdığı ilk hikaye ile London'ın yazdığı hikaye arasında büyük benzerlikler mevcut. Bu gibi birçok benzerlik var tabi fakat uzatıp da incelemenin sıkıcı olmasını istemem. Gelelim asıl meseleye. Martin Eden kimdir , neyin nesidir, ne yapar , nelerle uğraşır , nerede yaşar vs. vs. Başlarda kaba , saba , görgüsüz, eğitimsiz, maceraperest ve vurdumduymaz bir denizciydi Martin. Ta ki hayatının aşkı Ruth ile tanışana kadar. Ruth eğitimli, görgülü , çok güzel bir bayan. Fakat Martin ile aynı toplumsal sınıfa mevcut değil. Fakat sınıf dediğin nedir ki yalnızca dış etkenlerin yansıması , yani kolayca silkinip atılabilirdi. O halde Martin de kendi sınıfını isterse değiştirebilirdi. Ve istiyordu da . Hayatının aşkına kavuşmanın tek yolu buydu çünkü. Ona erişmeyi eğitimde , okumakta her daim okumakta buldu. Okudukça gelişti , okuma isteği daha da arttı . Artık günleri kitap okumak dışında hiçbir meşgale ile israf etmiyordu. Hatta öyle ki artık uyku vaktinden dahi kısmaya başladı. Günde 5 saatlik bir uyku ona yetiyordu, ve her uyandığında geriye kalan 19 saatin bilinçli haline duyulan kavuşma hissiyle kendine geliyordu. Martin artık çok değişmiş , her konuda kendi fikirleri oluşmaya başlamış, kendi sınıfından olmayan insanlar tarafından bile dikkat çekmeye başlamıştı . Çeşitli felsefi ve edebi tartışmalar , karşılıklı sohbetler yapmaya hazırdı. Sosyalizm , Spencer'cı görüşler vb. birçok görüşte kendini bulmuştu. Lakin aynı zamanda bir bireyci ve üstinsan tanımına inanan bir insan nasıl olur da kendini sosyalist olarak nitelendirebilirdi. Daha çok okudukça , iç dünyasındaki bu ikilemlerde artıyordu. Bu kutsal birikimi arttıkça, düşündüklerini kaleme almak , yazar olmak istedi. Ne yazık ki işler Martin'in istediği gibi gitmedi. Yazdığı eserler editörler tarafından sürekli reddediliyor, beğenilmiyordu. Ruth'un Martin'i aşağı görmesi ve yazar olamayacağını düşünmesi de cabasıydı. İlk aşkı için çıktığı bu yolun sevgilisinden ayrılmasına sebep olacak bir enkaz olacağını nereden bilebilirdi Martin. Ruth onu hiçbir zaman anlamıyor , eserlerine ve kendi yeni kimliğine saygı göstermiyor, sürekli kendi sınıfından biri gibi avukat , gazeteci gibi 'garanti' işlerle uğraşmasını diliyordu. Kendi ait olduğu burjuva sınıfının dayattığı kurallar ve çizdiği sınırlar aşkından daha önemliydi ki, beklenen son tez vakitte gerçekleşti. Bu üzücü ayrılığın ardından Martin artık hayattan hiçbir şey ummayan , vurdumduymaz , ilkelerinden ve hayallerinden vazgeçmiş eski kimliğine yeniden bürünmüştü. Yazın dünyası onu fark etmiş , değerini anlamıştı lakin artık çok geçti. Artık Martin'in istediği bu değildi. Fiziksel olarak çok kuvvetli ve sağlıklıydı lakin ruhu , yaşadığı manevi çöküntü dayanılamaz raddeye gelmişti. Kendini yeniden eski hayatına, eski dostlarına , eski alışkanlıklarına dönmeye zor da olsa ikna etti lakin artık eski yaşamıyla şimdiki arasında , okuduğu kitaplar , edindiği bilgiler derin bir uçurum açıyordu. Artık her iki sınıfa da dahil değildi. Çok hayran olduğu burjuva sınıfının içi boş , anlamsız , birbiriyle çelişen halleri ile kafası allak bulmak olmuş, büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştı. Eski yaşamını özluyordu fakat artık yeniden dönemezdi o günlere. Kendini Güney sahillerine, alışkın olduğu sulara adamak istedi. Sürekli dinlendi, dinlendi ve dinlendi. Kendinden beklenmeyecek derecede boş ve miskindi. İnsanlardan da iyice uzaklaşmıştı. Onlardan her daim kurtulmak istiyordu. Artık yaşamdan hiçbir şey umuyordu bir beklentisi kalmamıştı. Böyle bir hayat, sona erme yoluna girmiş demekti. Hayat acı veren bu denli bir bezginliğe dönüşünce, ebedi uykusuyla ölüm teselliye hazırdı. O zaman ne bekliyordu? Artık gitme vaktiydi. Kendini çok sevdiği sulara rahatlıkla bırakabilirdi. Ve artık köpüklerin içindeydi. O ışıl ışıl sularda yüzüyordu. Kendini köy verdi, suyun basıncı başında bir baskı yaratacak seviyeye gelene kadar daldı. Ardından acı çekme ve boğulma aşaması geldi. Bu acı ölüm değildi, sersemlemiş bilincinde bocalayarak dokudan düşünceydi. Ölüm acı vermezdi. Hayattı, hayatın sancısıydı bu feci, bu insanı boğan his. Hayatın Martin'e vurduğu son darbeydi... *** Ah Martin, gerçekten böyle trajik sonu hak ediyor muydun? Kendi iç dünyanı dahi anlamayan , etrafa yalnızca kendi edindiği bilgiler dahilinde at gözlüğüyle bakan bir kız için değer miydi be ?! Dünya edebiyatında ki en hüzünlü sonlardan biri olsa gerek. Kitap boyunca yazarın yaşattığı serüven , hissettirdiği duygular ve öğrettiği kazanımlar kitaba kat kat değer katıyor. Birçok yerde yapılan toplumsal hicivler ise ayrı bir zevkle okumama vesile oldu. Jack London kendi yaşamasaydı acaba bu kadar yüreğe dokunur muydu eser ? Bunu bilemeyiz tabi ama bu muhteşem eseri okuyup, diğer insanların da mahrum kalmamasına yardımcı olabiliriz. Kitapla kalın... !!!Bu incelemeyi değerli okur ve arkadaşım
KendineYabancı
KendineYabancı
ithaf ediyorum.
Martin Eden
Martin EdenJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202390,4bin okunma
··
229 görüntüleme
KendineYabancı okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim çiçeğim 🙆🌼 Mükemmel bir inceleme olmuş emeğine sağlık ben de en kısa zamanda okuyacağım inşÂllah 😜💕
sevim okurunun profil resmi
Rica ederim çiçeğim 🌺 kesinlikle okumalısın. Şimdiden iyi okumalar ❤️
7 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.