Bir ara dedem, üst üste eve gelmemiş, akşam yemekleri
orada kalmış olmalı ki, kendi anlattığına ninemin ağzından biraz hiddetli olarak şu sözler çıkmış:
“Efendi! Bu cami cemaatinin hiç insafi yok mu? Yahu bu
hocanın da çoluğu çocuğu var, ailesi var, ihtiyacı var, demezler mi? Bu kadar düşüncesizlik olur mu?
Bunun üzerine olanları "Aman Allahım!Dedeniz bana öyle bir
kızdı ki?” diye anlatan ninem, onun kendisini şu sözlerle
azarladığını naklederdi:
"Muhsine, tükür o tükürüğü yutma! O tükürük zehirler seni...
Bu tükürük Beyşehir Gölüne düşse, balık yaşamaz, zehirlenir...
Bu caminin cemaati dediğin kimseler, Doğu'dan gelen
muhacirler... Ben Allah'tan daha dua ediyorum ki, bana para versin de bunlara maaş bağlasam...
“Evlerine gidince, çocukları onlara: Baba bana ne getirdin,
diye soracaklar. Baba kendine yemek bulamadı ki, onlara götürsün... Muhsine, beni ağlatma. Muhsine, bir daha senden böyle söz duymayayım...”