Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

336 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Sitenin en önemli faydalarından birisi, kişiye okuma arayışında yeni keşifler yaptırıyor ve bunlara bağlı olarak da çeşitli okuma planları oluşturmasını sağlıyor olmasıdır. Ben de nispeten daha az okuduğum Türk edebiyatına yöneldiğim bu sıralar sitenin bu özelliğinden faydalandığımı belirtmeliyim. Reşat Nuri Güntekin'den kitaplar okudum. Serüvenci bir anlatım ağır bastığı bu eserlerde, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde toplumsal hayatı çok derinlemesine girmeden okumuş oldum. Ardından Peyami Safa'dan okuduğum bir kitabında ise daha doyurucu edebi zevk aldım. Safa'nin düşüncelerinin birçoğuna katılmıyor olsam da eseri, edebi yönden oldukça yukarıdaydı. Güntekin'deki nispeten yüzeysel değinilen Cumhuriyet devrimlerinin topluma ve bireye yansımalarını daha derinlemesine okuma fırsatı buluyoruz. Ahmet Hamdi Tanpınar ile edebi seviye ve devrimlerin birey ve topluma yansımaları açılarından Türk edebiyatında zirve yapıyor, en azından şu ana kadar okuduğum Türk yazarlar açısından durum böyle. Vüs'at O. Bener'de ise Oğuz Atay'da olduğu gibi bireysellik yukarıya çıktı. Buna ek olarak Vüs'at O. Bener'in farklı anlatım tarzları denediğini fark ediyoruz. Nihayetinde Tahsin Yücel'le şu ana kadarki Türk edebiyatı serüvenimde günümüze yaklaşmış oluyorum. Çünkü Tahsin Yücel'in okuduğum iki romanında son dönemlerde yaşadığımız hayata dair çıkarımlar, eleştiriler yapılmaktadır. Bunları kurgunun içinde insanın gözünün içine sokmadan bilakis edebi açıdan insanın haz duyacağı şekilde yapılmaktadır. Gökdelen romanında 2073 Türkiye'sindeyizdir. Dünyanın tam anlamıyla küreselleştiğini anlıyoruz. Bundan Türkiye de payını almıştır. Ülkede özelleştirilmeyen tek mecra olarak hukuk kalmıştır. Hukukun özelleştirilmesi de romanın başlıca konusu olur. Kitabın kahramanı eski devrimcilerden ünlü bir avukat Can Tezcan, İstanbul'u yeni bir New York haline getirmek isteyen iş adamının avukatidir. İş adamının projelerinde ufak bir pürüz çıkar. Bu pürüz, merkezi bir noktada bir ihtiyarın eski tip evini satmamasıdır. Bununla birlikte Can'ın yakın bir arkadaşı iki senedir neyle suçlandığı belli olmadan yargılanmaktadır. Davanın salt siyasi olduğunu anlıyoruz. Bu iki etkenden dolayi Can'ın aklına, hukukun özelleştirilmesi fikri gelir. Sonra da bu amacını gerçekleştirmeye çalışır. Bu çalışmaların işleyişi sırasında ülkedeki medyanın, televizyonlardaki tartışma programlarına çıkan ve her konuda 'bilgili' profesör ve gazetecilerin, hükümet başkanı Mevlüt Doğan ve adalet bakanı, muhalif partilerin nezdinde siyasilerin, çeşitli iş kolundan iş adamlarının ve bir iki tane devrimci insanın içinde bulunulan dünyanın şartlarındaki hallerine tanık oluruz. Bu noktada roman distopik atmosfere bürünür. Benim dikkatimi tüm bunlardan ziyade yazarın metafor olarak da kullandığı yılkı atlarının durumu çekti. Yılki atları, insanların sahip oldukları ama yaşlandıkları için doğaya salınan atlardır. Romanda ise bu durumun artık insanların kendileri için de geçerli olduğunu görmekteyiz. Yani küreselleşen bu distopik dünyada yılkı insanları bulunmaktadır. Bu insanlar değişen dünyada işsiz kalmış ve işsizlikten öte toplumsal hayatın dışına itilmis, yük olarak görülen ve kodamanların görmek bile istemedikleri ekonomik olarak aşağı tabakadan insanlardır. Aydinlanmanin tahayyülü olan insanlığın ilerlemesinin, aşırı özelleştirmeyle kaynakların adaletsiz dağılımı nedeniyle gerçekleşmediğini hatta tam tersi bir tablonun oluştuğunu görürüz. Örneğin; eğitim seviyesi, artacağına eğitimin özelleştirilerek salt zenginlerin eğitim alıp fakirlerin sistem dışına itilmesiyle giderek düşmüştür. Öyle ki ciddi bir okuma bilmeyen halk kitlesi oluşmuştur. Çünkü fakir halk çocuklarını okullara gönderememekte, kendi çabalarıyla temel bilgileri onlara sağlamakla yetinmek zorunda kalmışlardır. Kodaman sınıf ise bir diğer metafor olan gökdelenlerinde yaşarlar. İşlerine bile mekiklerle giderler ve yılki insanlarının varlığından bile haberleri yoktur veya yokmuş gibi davranmaktadırlar. Gökdelen, yazarın bir önce okuduğum Yalan romanından daha güzeldir bence. Çünkü Yalan'da bence bir tık fazla uzunluk söz konusudur. Bu uzunluğun olumsuz bir izlenim bırakmasının nedeni, bazı unsurların gereksiz yere tekrarlanmasıdır. Bu da yer yer insanın sıkılmasına neden olmaktadır. Gökdelen ise bu açıdan daha başarılıdır. Yalan'da en hoşuma giden unsur olan, Dostoyevski'nin düşünce ve karakterlerinin yer alması Gökdelen'de de bulunmaktadır. Bu noktada ise Yalan, Gökdelen'e de göre daha başarılıdır. Bunlarla birlikte yazar, öz Türkçe kelimeler kullanmaya özen göstermiştir. Bu, benim ayrıca hoşuma giden bir unsur oldu. Sonuç olarak, yazarin gerek Gökdelen gerekse Yalan romanlarını herkese tavsiye ederim. Edebiyat, toplumsal eleştiri ve değerlendirme, Dostoyevski'nin düşünce ve karakterlerinin kurgu içinde kullanımını okumak isteyen herkese tavsiye ederim. İyi okumalar.
Gökdelen
GökdelenTahsin Yücel · Can Yayınları · 2018982 okunma
··
265 görüntüleme
Semih Doğan okurunun profil resmi
“Hukukun özelleştirilmesi” mi? Kalbim heyecanla atmaya başladı bu cümleyi okuyunca... Açıkçası yazarın, sadece hukukun özelleştirilmesini düşünmesi bile benim için yeterli bir sebepken, kitabında bunu konu olarak işlemiş olması, kitabı hemen yarın sipariş etmemi sağlayacak. Eline sağlık Kaan. İyi ki böyle incelemeler okuyoruz.
Kaan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Semih. Okurken aklıma sen gelmiştin: "Semih bu kitabı kesin sever" demiştim kendi kendime. Kitabi okudugun vakit, incelemeni bekliyorum. Zevkle okuyacağima eminim.☺
Yeşim okurunun profil resmi
Kaan, Abasıyanık da okusana biraz..
Kaan okurunun profil resmi
Onu unuttum, ondan da bir kitap okumuştum. Çok hoştu. Hatirlattiğın iyi oldu Yeşim. :)
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.