--EL BOMBALARININ ARASINDA EL ELE TUTUŞMAK--Merhaba arkadaşlar eğer aceleniz varsa bu incelemeyi hemen atlayın çünkü biraz uzun bir incelemeyle karşınızdayım ..:)
Bazı kitaplar vardır; sadece yazılmak için değil, birileri bu satırları okurken aynı zamanda da yaşasın düşüncesiyle yazılır. Bu kitaplara güzeldi çok iyiydi demek o kadar yetersizdir ki, düşüncelerimizi nasıl açıklamamız gerektiğini bilemeyiz çünkü üzerinde konuşmak dahi haddimiz değildir aslında.
Ernest Hemingway...
Hayatı boyunca yazar ve muhabirlik mesleğinden dolayı birçok ülke/şehir gezmiş, gittiği her yerde hayatına bambaşka kadınlar girmiş, o kadınlardan, şaraptan, yaşanmışlıklardan, içinde bulunduğu durumdan ilham alarak onca hikaye ve roman yazmış çok özel bir hikayeci.
1.Dünya Savaşı'ndan sonra Paris'e taşınan Hemingway burada tanıştığı birçok yazar ve eleştirmen -Scott Fitzgerald, Gertrude Stein, Ezra Pound- tarafından da yazmaya yüreklendiriliyor ve ilk romanı Güneş de Doğar ile yazarlık kariyerine çok hızlı bir giriş yapıyor.
Bu eserinden sonra Silahlara Veda ile bir kez daha eleştirmenlerden tam not alarak hayatına yeni bir yön veriyor.
2.Dünya Savaşı'ndan önce İspanya İç Savaşı için Madrid topraklarına savaş muhabirliği yapmaya gidiyor, incelemesini yapacağımız kitabın temelleri de bu savaşta yaşadıkları, gördükleri sayesinde atılıyor .
Çanlar Kimin İçin Çalıyor, bir roman olmaktan ziyade, Hemingway'in manifestosu bana göre. Kitapta fazla diyaloğa yer verilmesi karakterleri iyice kavramamız açısından yapılan güzel bir ayrıntı. Kitaptaki her karakter birbirinden özel, her karakterin bir hikayesi var ama en özeli kafayı görevle bozmuş adam olan, Robert Jordan.
Aslında Robert Jordan, Hemingway'in ta kendisi. Bunu rahatlıkla söylüyorum çünkü Hemingway bütün romanlarında kendisinden parçalar bulundurduğu ve kendi yaşadıklarını senaryolaştırdığı karakterler ve kitaplar yaratıyor. Kendisine faşistlerin kontrolünde olan bir köprüyü patlatma görevi verilen R.Jordan, Madrid'in bir dağında bulunan cumhuriyetçi partizan bir gruba katılıyor. Bu gruba gerçekleştireceği eylemin bütün ayrıntılarını anlatarak onların da desteğini alarak hedefine ilerlemeye çalışıyor. Ancak bu görev adamının başına öyle bir şey geliyor ki artık her planını her adımını başına gelen bu şeye göre ayarlıyor;AŞK...
Maria... Şimdi sizden annesi babası faşistler tarafından gözlerinin önünde öldürülen, saçları kazınan ve bu eylemleri gerçekleştiren kişiler tarafından defalarca tecavüze uğrayan bir kızı gözlerinizin önüne getirmenizi istiyorum. Bütün duyguları intihar etmiş, hayatı kabusa dönmüş olan bu kızı partizan grubun üyeleri kurtarıp dağa getiriyorlar ve R.Jordan ve Maria burada tanışıyorlar. Aslında hikayenin kırılma noktası bana göre bu karşılaşma çünkü görev adamı R.Jordan, kafası beyni sadece gerçekleştireceği eylemle dolu olan bu adam, artık beyninde kalbinde bu saf ve işkence görmüş kıza da yer açıyor.
Kitap 635 sayfa. Kitaptaki olaylar sadece 4 günü içeriyor yani her gün o kadar detaylı ve sayfalarca anlatılıyor ki kendinizi bir anda kitabın içinde buluyorsunuz. Ben kendimi kitabın içinde bulmakla kalmadım; dağın tepesinden olanları tüm çıplaklığıyla seyrettim. Hele benim gibi İspanyolca kelimeleri cümleleri seven biriyseniz bu kitabı daha çok seversiniz çünkü kitabın içinde birçok İspanyolca cümle var.
Kitapla ilgili daha fazla bilgi vermek istemiyorum çünkü ne söylersem söyleyeyim az kalacak, kitabı 2 gün önce bitirdim ama inceleme yazmak için 2 gündür bekliyorum çünkü kafamı toplamam zaman aldı. Okuduğum bu kitap gerçekten çok özel bir kitap. Hemingway hayranı birisi olarak kendisine bir kez daha hayran kaldım. Bana göre dünyanın en iyi hikayecisi kendisi.
İncelememi Maria'nın babasının faşistler tarafından öldürülmeden önce söylediği son sözle bitirmek isterken, herkese keyifli okumalar dilerim...
Viva la República *
*Yaşasın Cumhuriyet ...