Bugün çoğumuz yargıdan ve yargının uygulanış biçiminden rahatsızlık duyuyoruzdur. Kimimiz yargıyı yavaş olmakla, kimimiz yanlı olmakla, kimimiz yetersiz olmakla, kimimiz ise güçlülerin hukukunu uygulamakla suçluyor. Yargının daha iyi işlediği bir sistemi ve adaletin tam olarak sağlandığı bir hukuku, eminim ki hepimiz hayal ediyoruzdur. Düşünsenize, ülkede kimse yargıdan şikayetçi değil ve yargıya güven tam olarak sağlanmış... Harika, değil mi? Sadece bu durum bile yaşanılan yeri, "ütopya" olarak nitelemeye yetebilir.
Peki, yargının devletin elinden alınıp daha iyi uygulanacağı bir şekilde özelleştirilmesine ne dersiniz? Eminim ki, "Ne münasebet efendim! Devlet bu kadar önemli bir yetkisini başkalarına devreder mi hiç?" diyeceksiniz. Hak veriyorum size, gerçekten de çok önemli ve güçlü bir yetki... Fakat yargının özelleştirildiğinde daha iyi işleyeceğine ve size daha iyi hizmet sunacağına yönelik somut emareler gösterilse, yine de özelleştirilmeye karşı çıkar mısınız?
Özelleştirmenin ne olduğunu kısaca açıklamak gerekirse, devletin elindeki kurumların veya hizmetlerin mülkiyetinin özel birey veya şirketlere devredilmesi işlemidir. Özelleştirmenin amacı serbest ekonomik ortam yaratmak, vatandaşın daha iyi hizmet almasını sağlamak ve devleti asli görevi olan yönetme işine yoğunlaşmasını sağlamaktır. Tabii özelleştirmek demek, devletin bütün yetkilerini ortadan kaldırmaz. Devlet, özelleştirdiği kurumun amacına uygun işletip işletilmediğini denetlemekle yine de yükümlüdür.
İşte Tahsin Yücel'in 2006 yılında ilk baskısını yaptığı, 2007 yılında Balkanika ödülünü kazandığı "Gökdelen" isimli bu eseri, yargının özelleştirilmesi gibi son derece özgün bir konuyu işlemektedir. Bir distopyadır. Eserdeki yıl, 2073 yılıdır ve 2073 yılının Türkiye'sinde özelleştirilmemiş neredeyse hiçbir kurum kalmamıştır. Yargı ise hala devletin tekelindedir... Can Tezcan isimli ülkenin en önemli sol görüşlü avukatlarından biri ise, yargıyı özelleştirerek hem devletin tekelinden çıkarmak hem müvekkillerinin işlerini en iyi şekilde yerine getirmek hem de yargıyı adaletli bir kurum haline getirmek ister. Romanın ana konusu budur.
Can Tezcan'a göre, ülkede her şey özelleştirilmiştir. Hukukçusundan polisine herkes özel öğretim kurumlarında yetiştirilmektedir. Bu halde yargının hala devlet kurumu olarak kalması bir çelişkidir. Bir ülkede akşamdan sabaha yeni yasalar çıkarılıyorsa, kişilere özel yasalar çıkarılıyorsa, altı ay önce çıkarılmış bir yasanın yerine altı ay sonra tam karşıtı bir yasa getiriliyorsa, verilecek hükümler sadece bir kişinin iki dudağı arasına bakıyorsa, kiminin davası çabucak biterken kimi yıllarca bekliyorsa, yargı çoktan özelleştirilmiş demektir. Yargının tam olarak özelleştirilmesiyle, sistem daha iyi işleyecek ve vatandaşlar patronlar karşısında daha güçlü olacaktır... Can Tezcan'ın hayali, daha doğrusu ütopyası bu şekildedir.
Anlayacağınız, klasik distopya eserlerinde olduğu gibi, bu eserde de başlangıçta "ütopya" olan fikir, zamanla kaçınılmaz bir şekilde "distopya"ya dönüşecektir.
Yargının özelleştirilmesi konusunda şahsi fikrim ise şu şekilde: Yargının özelleştirilmesi kavram olarak pek mantıklı değil. Yargı özelleştirilemez; ancak mahkemelerin bir kısmı özelleştirilebilir. Şimdilerde Kamu Hukuku (Anayasa Hukuku, İdare Hukuku, Ceza Hukuku, Vergi Hukuku, İcra-iflas Hukuku ve Devletler Genel Hukuku) olarak adlandırdığımız hukuk davalarının görüldüğü mahkemeler (Ceza Mahkemeleri, Vergi Mahkemeleri , İcra Mahkemeleri ve İdare Mahkemeleri) özelleştirilemez. Fakat Özel Hukuk davaları ve Özel Hukuk yargılamalarının yapıldığı tüm mahkemeler (Asliye Mahkemeleri, Tüketici Mahkemeleri, Ticaret Mahkemeleri, Aile Mahkemeleri, İş Mahkemeleri) özelleştirilebilir. Özelleştirilen mahkemelerin verdiği kararlara itiraz edilmesi halinde kararı inceleyecek üst merci ise özelleştirilmiş bir kurum olmamalıdır.
Açıkçası romanın işlediği konuyu hem cesurca hem de fazlasıyla düşündürücü buldum. Birkaç yıl önce, özelleştirme kavramına "öcü" gibi bakardım. Devletin Anayasal yetkilerini hiçbir şekilde başka birey veya kurumlara devretmemesi gerektiğini düşünürdüm. Sanırım o zamanlar "devlet" kavramını gözümde fazlasıyla büyütüyordum ve değerli buluyordum. Şimdilerde ise, özelleştirilen bazı kurumların, devletten daha iyi yönetim sergilediğini ve vatandaşa daha iyi hizmet sunduğunu gördüğümden beri, doğru şekilde gerçekleştirilen ve vatandaşın lehine olacak özelleştirmelere sıcak bakıyorum. Ha devletten hizmet almışım ha özel bir şirketten hizmet almışım, benim için kurumların bir önemi yok. Önem verdiğim tek şey, aldığım hizmetin kalitesi...
Gökdelen, konu olarak muazzam bir konuyu işleyen, fakat kurgu olarak ne yazık ki beni tatmin etmeyen bir eser oldu. İçerisinde yer alan bazı bölümleri, kitabın konusu ile bağlantılı olmasına karşın, gereksiz buldum. Her şeye rağmen, eseri okuması gereken bir eser, yazarı da tanınması gereken bir yazar olarak görüyorum.
Herkese keyifli okumalar dilerim.