Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

292 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
6 günde okudu
İKİ SATIRLIK ADAMLARI MUSALLAT ETTİK ÖMRÜMÜZE
"Köylü milletin efendisidir!" Sahi öyle midir gerçekten? Hangi vakit efendiydiler sefa sürdüler, hangi vakit kıymetliydiler değer gördüler, peki ya hangi vakit kaybettiler güçlerini ve kıymetlerini? Ben vereyim cevapları derhâl. Yalnızca oy zamanı kıymetliydi köylü milleti, geri zamanlar eski halleriydi onlara lâyık görülen, hatta eskisinden de beteriydi yaşatılan yıldan yıla. Irazca'nın Dirliği, Yılanların Öcü serisinin ikinci kitabıdır. Fakir Baykurt pek çoğumuzun bildiği gibi toplumcu gerçekçi edebiyat türünün en nadide kalemlerindendir. Ve bu kitapta da yine toplumun, gerek köy gerek çarpık siyasi yapılanmaları hakkında yüzümüze ardarda tokatlar atmayı başarmıştır. Irazca ilk kitaptan da bildiğimiz gibi Burdur'un Karataş Köyü'nde oğlu Bayram, nazik gelini Haçça, Ahmet, Şerfe ve Osman adında üç torunu ile kendi yağında kavrulup giden bir ailenin eli maşalı anasıdır. Yıllar yılı köyün zorluklarına göğüs germiş, kimseye zararı dokunmayan, lakin kendine dokunanın karşısında da dimdik durmaya çalışan bir kadın. İki sene öncesinde ev meselesi yüzünden aralarında düşmanlık başlayan Deli Haceli ile her daim yoksulun karşısında yer alan köy muhtarı Hüsnü yine ailenin başına türlü dertler açmaya and içer. Haceli'nin, kardeşi Ömer'i "öcümüzü al" diye kışkırtması üzerine Ömer ve muhtarın oğlu Cemal'in, küçük Ahmet'i dağda bayırda sıkıştırıp, köy tabirince "namusuna halel getirme girişimleri" ile başlar olaylar. Bakın toplum olarak nasıl bir düşünce yapısına sahip olduğumuzu irdelemek için çok önemli bir örnektir bu olay. Gerek köylerde gerek şehirlerde en büyük intikam aracı cinsel şiddet, cinsel istismar, cinsel utanç yaratımı, cinsellik konulu iftiralar ve bunun gibi davranışlardır. Peki neden intikam deyince aklımıza ilk gelen hamle cinsel oyunlar oluyor? Toplum olarak bu konularda geri kalmakta neden bu kadar direniyoruz? Çünkü cinsellik bizim gibi toplumlarda yıkılması nerdeyse imkansız bir tabudur. Dünyanın en garip gureba faaliyetidir sevişmek. Haliyle "gerdek gecesi başarıları" ertesi sabah silah sesleri ile ya da kanlı çarşafların iplerde sergilenmesi ile tüm yurtta coşkuyla kutlanır. Ya da mesela kitapta olduğu gibi öç alınacaksa, bunun için muhakkak ki cinsel utanç yaratacak bir hamle tertiplenmelidir ki düşmanın başı yerden kalkmasın. İşte bizim küçük, neşeli, muzip Ahmet'imiz de o girişimden her ne kadar kendini kurtarsa da ruhu yara alır. İçine kapanır, espri yapmaz, gülmez, konuşmaz, şakımaz olur. Olayı öğrenen aile, kaymakama şikayete gitmeye karar verir. Ya Bayram neden karakola başvurmadan direk kaymakamlığa gider dersiniz? Çünkü onbaşıya güvenmez, karakol ahalisine güvenmez. Nadiren de olsa halktan yana çıkan "devlet büyükleri" hep vardı ve hep de var olacak. Ama malesef ki sayıları her daim az oldu, her daim az olacak. Erki elinde bulunduranlara karşı savaşanlar, küçük başarılar elde etse de yolları en nihayetinde hüsrana çıkar. Bu bizim ülkemizde hep böyle oldu ve bizler haklarımıza sahip çıkmadıkça böyle olmaya da devam edecek. Şikayet sonrası kaymakam ve savcılık Kara Bayram ve küçük Ahmet'in lehinde hareket ederek Ömer ve Cemal'i tutuklatır. Peki sorun böyle çözüldü mü dersiniz? Malesef ki hayır. Karakola güvenmemekte haklıdır Bayram. Muhtardan ve Haceli'den bolca rüşvet yiyen Onbaşı'nın, Bayram'a kendi rızası dışında, şikayetten vazgeçtiğine dair dilekçe imzalatması ile Ömer ve Cemal salıverilir. Bayram okuma yazma bilmez. Haliyle söylenene inanır, kandırılması kolaydır. Cehaletin ve bilgisizliğin olduğu yerde zulüm; edene kolay, edilene çokçadır anlayacağınız. Olaylar bu kadarla kalmaz elbette. Gücü eline alanlar bunu kötülük için kullanmaya bayılırlar. İtaat ettirme arzusunun yarattığı yoğun hazzın kölesidir güç sahipleri çünkü. Tıpkı muhtar gibi, tıpkı muhtarın arka çıktığı kabadayı Ömer ve Cemal gibi. Yaz günü ekinlerin derlendiği, bağda bostanda mahsullerin toplandığı, işin en harlı zamanında Irazca tüm ailesiyle can hıraş çalışadursun bu iki kabadayı su başında denk getirdikleri Bayram'ı öldüresiye döver. Kavgaya Haçça ve Irazca'nın da katılması ile olaylar büyür. Köylü toplanır, muhtar gelir ama ortalık per perişan. Kendinden geçen Bayram'ı apar topar hastaneye yetiştirmek için muhtar önde Irazca arkada gider büyük bir telaş. Onca kötülüğü eden muhtar tutuşmuştur Bayram ölecek diye. Başlar bir yandan dövünmeye bir yandan Irazca'ya yağ yakmaya. Hani nerde hindi gibi kabaran muhtar şimdi, deriz biz de. Bir diğer sorunumuz da budur işte bizim. Riyakâr, sahte, yalancı, düzenbaz hallerimiz. Yaptığımız kötülükten utanç duymayız da kötülüğümüz ayağımıza dolanınca iyilik meleği kesiliriz. Üstelik bu iki yüzlülüğümüzden de utanmayız güç sahipleri olarak. Zannederiz ki devran hep bizim tarafla beraber döner. Gün gelip de o güç dengesi karşı tarafa geçtiği zaman ise, bizden alınacak intikamlardan kaçacak yer aramaya başlarız. Ta ki terazi yine bizden yana ağırlaşana kadar. Dedik ya işin en harlı zamanları diye. İşte bu zamanları aylarca hastanede geçiren Bayram'ın ailesine tek bir yararı dokunmaz. Ömer ve Cemal yeniden tutuklanır, yatar bir süre içerde. Hükümetin kuyruğu muhtar allem eder kallem eder vekil ile anlaşır ve kaymakamı sürdürür ilçeden. Yine alır erki eline, yine başlar çalmaya sazını, çıkarır oğlu ile Ömer'i içerden. Kötülük edenin kötülüğü yanına kar kalır, şayet güçlü tarafta ise. Kırk yılın başında adaletin peşinden ayrılmayan devlet memurları yanında yer alsa da halkın, ama önemli olan alt kadrolar değil üst kadrolardır biliriz. Ne demişler? "Balık baştan kokar." Hem de öyle bir kokar ki bizim toplumumuzda, artık o kokular gözle bile görünür hale gelir. Neden mi kokar? Çünkü; vergilerimizle maaşlarını ödediğimiz memurlara neden benim işimi görmezsin diye soramayız. Vergilerimizle maaşlarını ödediğimiz kolluk güçlerine neden beni korumazsın diye soramayız. Vergilerimizle maaşlarını ödediğimiz milletvekillerine, bakanlara, cumhurbaşkanına neden benim sorunlarımı çözmezsin diye soramayız. Ve hatta neden benim derdim bana yeterken, başıma yeni belalar açarsın diye de soramayız. Velhasıl biz hem kendimiz seçeriz, hem kendimiz doyururuz, hem kendimiz var ederiz de neden beni eziyorsun diye soramayız. "Büyükler" deriz. Hangi büyükler? Kim bu büyükler? Nasıl büyüdüler? Peki ya nasıl küçülürler? Bizim tarafımızdan küçülürler. Biz seçerek büyüttüysek eğer istediğimiz an seçmeyerek küçültmesini de bilmeliyiz. Sahi hiç düşündük mü, biz neden seçtiklerimiz ile aynı kapıdan meclise giremiyoruz diye? Oysa biz seçilenleri seçenlerin başına efendi kılmadık ki, vekil tayin ettik, hem de "geçici" süre ile. Ama gel zaman git zaman vekil tayin ettiklerimizi bizden önemli saydık. Kendimizi unuttuk da onları gördük sadece "önemli kişi" diye. Zulmedeni görürken buna devam etmesine de yine biz müsaade ettik. Bilmeliyiz ki seçimlerimiz hayatlarımızı yönetir, korkularımız da çoğu zaman seçimlerimizi. Cesaretin büyüsünü bilmeyen yol alamaz. Hakkına sahip çıkmayan, sırtındaki ayak izlerine engel olamaz. İşte Irazca bunu bilenlerdendi, o hakkına sahip çıkanlardan oldu hep. Bazı zaman başardı, bazı zaman yenildi ama asla hakkını savaşmadan teslim etmedi. Zaten bu yüzden ona Deli Irazca dediler. Halbuki delilik, senden gayrisinin rahatı bozulmasın diye kendine ettiğin zulümden başkası değildi. Irazca akıllı kadındı, yılmaz kadındı ama Bayram yıldı işte. Hasımlarla cenk etmekten yoruldu. Köy hayatının acı zorluklarından bıktı. Daha hastaneden ayrılmadan orda hem kendine hem Haçça'ya iş ayarladı. En büyük gayesi evlatlarını okutmaktı ve bu kararından caymayacaktı Bayram. Ailesini de alıp şehre yerleşti de anasını ne yaptı ettiyse ikna edemedi. Irazca pes etmezdi. Irazca yorulsa da yılmazdı. Bir başına da kalsa evini ocağını bekler, Kara ailesi kaçtı da meydanı muhtara bıraktı dedirtmezdi. İyi mi eder kötü mü eder anlaşılmaz ama işte böyle bir hikâyedir bu hikâye de. Bayram ve ailesi bundan sonra ne yapar, Irazca hayalini kurduğu dirlik düzene kavuşur mu bilinmez ama bilinen bir şey varsa bu iki satırlık adamları kendi başımıza musallat eden de biziz, zulme izin veren de. Başımıza çıkardıklarımızı şayet zulme saparlarsa indirmek de yine bize yakışır. Halkın yanında olan yöneticiler, memurlar, komutanlar her daim bize eştir, eşittir; karşısında olanlar ise er geç yok olmaya mahkûmdur. Bu da böyle biline...
Irazca'nın Dirliği
Irazca'nın DirliğiFakir Baykurt · Literatür Yayıncılık Dağıtım · 20181,096 okunma
··
640 görüntüleme
Gönül. okurunun profil resmi
Fakir Baykurt'un "derdini" anlatmak açısından çok iyi bir inceleme eline sağlık:) Üçüncü cilde devam esersen Bayram seni çok şaşırtacak, ağadan,muhtardan daha büyük bir tehlike bekliyor onu.
Ecem okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Bilge evet Ahmet'in çok sert bir yolu varmış😄 aslında hemen başlamayacam ama erkene çekmeye çalışacam.
Sultannn okurunun profil resmi
Seçimle başa gelenler için, ayaklar baş oldu sözünden daha güzel bir anlatım düşünemiyorum ben. İlkokul mezunu seçilmişler üniversite mezunu atanmışlardan kendilerini her zaman üstün görmüşlerdir. Zavallı Bayram ne yapsın? Önce çocuklarını düşünmek zorunda. Ben cahil kaldım, ezildim, bari çocuklarım cahil kalmasın diyor. Bunun mücadelesi için de köyünü terk etmek zorunda kalıyor. O da haklı, pes etmeyen Irazca da haklı. Okumak istediğim bir seri. Böyle güzel incelemeler gördükçe daha bir hevesleniyorum okumak için. Bu güzel incelemen için ellerine sağlık canım.
Ecem okurunun profil resmi
Çok sağolun hocam beğenmene cok sevindim. Söylediğin söz o kadar doğru ki ayaklar baş olunca her şey tersine dönüyor içinden çıkılmaz bir hal aliyor ama kabahatli biziz. Seçen biz isek izin veren de biziz. Bu bağlamda ben halkı yani kendimizi suçluyorum. Oyuna gelmemek de bizim elimizde cesur olmak da. Elimizden geldiği kadar akıllı davranmaya çalışalım. Eminim çok seversin sen de okuyunca🤗
2 sonraki yanıtı göster
Neşe okurunun profil resmi
Canım Atatürk’üm “ Köylü milletin efendisidir.” demiş ama biz onu çok yanlış anlamışız. Bunun en güzel özetini Oğuz Atay Tehlikeli Oyunlar’daki tek cümlesiyle yapmış: “Biz köylüleri çok severiz. Şehre gelirlerse onlardan kapıcı ve amele yaparız.” Eğitimde yeterli düzeye gelemeyen her birimiz de kendine yeni efendiler yaratır durur. Zaten incelemende bunu da dahil ederek çok yönlü sorunlara değinmişsin. Başlığına da hayran kaldım:) Eline sağlık Ecem. Var ol canım. 💕🌼💕
Ecem okurunun profil resmi
Sağol canım benim çok teşekkür ederim😊 beğenmene sevindim. Ne köylerde ne de şehirlerde düzelen benzer sorunlar bunlar. Herkes kendi başının efendisi olabilecekken korkularımız kendimize efendiler yaratmamıza sebep oluyor malesef ki
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.