“Küçük Kara Balık”, 12 Eylül darbesi döneminde ülkemiz de dahil olmak üzere birçok ülkede yasaklanmış olup günümüzde de İran’da yasaklanan kitaplar arasında bulunmakta. Peki bu yasakların sebebi ne?
Kitap 56 sayfadan oluşuyor ama yasaklanması gerektiğini düşündüklerine göre, yeteri kadar mesaj içeren bir kitap olduğunu okumadan da anlamak mümkün gibi gözüküyor. Özgürlüğü, başkaldırıyı, sorgulamayı, değişimi, keşfetmeyi, düşünmeyi, kalıp düşünceleri yıkmayı anlattığı için korkmuş olmalılar diye düşünüyorum.
Gelelim kitabın konusuna. Küçük kara bir balığımız var başrolde. Bir gün annesine ırmağın nereye gittiğini görmek istediğini söylüyor. Annesi ise ben de düşünürdüm küçükken ama ırmağın başı sonu olmaz diyip çocuğunun hayal gücüne pranga takmaya çalışıyor. Kara balık buna karşı gelip dünyayı keşfetmek istiyor. Bu dünyanın sadece ırmağın yaşadığı kısmından ibaret olmadığını biliyor. Hapsedildiği sınırların dünyanın tamamı olduğuna inanmıyor. Annesi ise bu tavrını çocuğunun gösterdiği başkaldırı, saygısızlık, soysuzluk olarak nitelendirip çocuğunun “ahlakını” bozduğu gerekçesiyle kara balığın arkadaşı olan salyangozu suçlu ilan ediyor. Bu şekilde devam edip kitabı tamamen anlatmayacağım. Kara balığın serüveni bu şekilde başlıyor. Evini terk edip dünyayı keşfe çıkıyor. Yolda birçok badire atlatıyor ama yolun sonunda bilmiyoruz ona ne olduğunu, tahmin ediyoruz. Ümitli bir çocuksak yoluna devam ettiğini düşünüp bir yerden çıkacağını biliyoruz; değilsek verdiği son savaşıdır fakat birini kurtarmıştır orada diyoruz ve içimizi hüzünlü bir sevinç kaplıyor.
Son sayfalara kadar gayet iyi idare eden kara balık, ölüm üzerine düşünüp felsefe yapmaya başladığı anda dikkati dağılarak balıkçılara yem oluyor. Sizce bu bir tesadüf mü? Bir bakın şöyle etrafınıza; ölümü, yaşamı; iyiyi, kötüyü; var oluşu, yok oluşu ve nicesini düşünmeyenler ne kadar dertsiz, tasasız yaşamlar sürüyorlar. Biz de anca her akşam oturup kös kös düşünelim mutluluğa, deliksiz uykulara layık olup olmadığımızı.