Türkeş'in kendisi de, ülkücü cenahtan yazarlar da sonradan "yargılama süreci boyunca taviz vermeyen bir dik duruş" anlatısı inşa etmeye çalışmışlarsa da bu doğru değildir. Türkeş, henüz mahkemeye çıkarılmamışken askeri savcı Kazım Alöç'e bir mektup yazarak affını rica etmiştir. Türkeş mektubunda şöyle demektedir: Taşıdığım milli duyguların verdiği heyecanlarla hiç düşünmediğim ve hatırımdan geçirmediğim manaları ifade edebilecek olan şeyleri yazdığımı sorguya çekildikten sonra anlamış bulunuyorum. Fakat lütfen emin olmanızı isterim ki, ben bunları katiyen bir maksatla yazmış değilim . ... Otuz sekiz günden beri anlatılmaz bir elem ve ıstırap içindeyim. Vatanımı, milletimi, cumhuriyetimi çok severim. Daima istiklal harbini yapanları derin bir sevgi ve saygı ile sevdim, saydım. Bugün ve bugünlere kadar devleti idare edenlerin o büyük kahramanlar olduğunu hiçbir zaman unutmadım . ... Altı aydan beri beni kıtada tanımış olan amirlerimin takdir ve teveccühlerini kazandım. Arkadaşlarım içinde daima temayüz ettim. Şimdi sizlerin beni affetmenizi, bir an evvel tahliye etmenizi istirham ediyorum. Bundan böyle kendi vazifemle meşgul olacağıma söz veririm. Otuz sekiz günden beri maddi ve manevi büyük bir ıstırap ve elemler içindeyim. Bu kadarını artık bana kafi görmenizi istirham ederim. Cezadan maksat, insanları ıslah etmek olduğuna göre, bu mevkufiyetimin bana büyük bir ibret teşkil edeceğine inanmanızı da istirham ederim. Beni bir an evvel tahliye etmenizi arz eyleyerek, saygılarımı sunarım. (Yanardağ, 2002: 25) Türkeş yaklaşık dört ay sonra, 29 Ekim 1944'te mahkemeye çıkarılır ve burada da benzer bir tavır sergiler. Mahkemedeki ifadesinde, "Daima devletimin kabul ettiği prensiplere inandım ve onlara hürmetten ayrılmadım. Türk milliyetçisiyim, fakat iddia edildiği gibi ırkçı değilim," der.