Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

115 syf.
10/10 puan verdi
Bizden, İçimizden Biri...
Her şey bir trende başlamıştı. Saka kuşunun cıvıltısının ve küpe çiçeğinin kokusunun eşlik ettiği bir tren yolculuğu. Aslında hayat da bir yolculuktan ibaret değil midir? Nerden nereye gideceğini bilemezsin, yaptığının yanlış mı doğru mu olduğunu anlayamazsın, yolun başında mısın yoksa sonunda mısın öğrenemezsin. Sadece yoldasındır. Meçhule giden bir yolda... İşte Edebiyat ressamı Mustafa Kutlu da bu yolculuğu anlatıyor, trenle başlayıp trenle biten uzuun bir hikâyeyi, o uzun yolculuğu anlatıyor. Hoş anlatmaktan ziyade resmediyor desek daha doğru olur sanırım. (yukarıda da dediğim gibi) edebiyat ressamı olan Mustafa kutlu yazılarını sadece yazmaz, aynı zamanda da resmini çizer. Çünkü gözlem ve betimleme yeteneği çok yüksektir. Elindeki kalemle, kağıda yazı yazarken sanki bir yandan da fırçayla tuvali renklendiriyor. Onun hikâyelerini okurken insan kendini resim sergisinde gibi hissediyor. Her şey berrak, her bir kare incelikle işlenmiş, özenle boyanmış, detaylar asla atlanmamış. Ama en önemlisi de her pazar önünden geçtiğimiz kitapçıların aslında sadece kitapçıdan ibaret olmadığını anlatandır Mustafa Kutlu. Kim bilir o kitapçılarda ne hayatlar gizlidir. Tozlu rafların arasında kalmış eski kitapların içinde ne kara sevdalar saklıdır kim bilir... Yazarımızın bu kadar sevilmesinin sebebi de budur belki. Bizden olan ama asla fark etmediğimizi bize farkettirir. Bu hikâyede de bence bunu anlatıyor. Hüzünlü kasabalarıyla, aklımıza bile gelmeyen daktilo tıkırtılarıyla, ömrü hayatımızda acaba kaçımızın beslediği saka kuşuyla, bizi kendimizle baş başa bırakıyor. Hele bir de o samimi dili yok mu? Öylesine bir yazar değil de bir yâren gibi anlatıyor olanları. Ali’nin eşine duyduğu aşkı, adalet arayışını, yazmak uğruna ömür geçirmeyi, ah bu gençlik dedirtecek cinsten delikanlıların buhranlarını, küçük bir kitapçıyı, kirpi saçlı çocuğu, vagondan da olsa içinde aile olduktan sonra burası yuva diyen insanları... Kitabı okurken başta insanın yüreğinde bir kıpırdanma oluyor. Sonra yüzüne hafif bir tebessüm yerleşiyor. Bazı yerlerde bu tebessümün yerini bir hüzün kaplıyor. Ardından bir meraktır devam ediyor. Bütün duyguları yaşıyorsunuz kitapta. Yorgun bir günün sonunda 5 dakikalık kahve molası gibi geliyor insana. 5 dakika dedim çünkü 1 saatte okunabilecek bir kitap o kadar akıcı ki bitirdiğiniz de sanki 5 dakikalığına mola vermişsiniz de farklı diyarlara gitmişsiniz gibi hissediyorsunuz. Tabi bu gittiğiniz farklı diyarlardan tam anlamıyla nasıl keyif alabilirim derseniz yazarın hayatını araştırın derim. Böylece kitaptaki her bir sayfanın hatta her bir satırın size daha çok şey kattığını fark edeceksiniz. Genel anlamda Uzun Hikâye: topluma ve basmakalıp bir düzene baş kaldrışın öyküsüdür. Yazarımız hikâyelerinde Anadolu insanının yaşadıklarını, halkın acılarını ve aydınların söylemlerini ele almıştır. Ayriyeten hikâyelerini kendimize bu kadar yakın hissetmemizin sebebi de kendi hayatındaki bir çok olayı kitaplarında işlemesidir. Babası tayin edildiği zaman istasyon yakınlarında bir binada kalmaları da kitaptan bir kare. Kitaplarında genellikle Anadolu ortamını işlemesinin sebebi de, Çocukluğunda köy ve taşra havasını solumuş olmasıdır. Son olarak; Teretianus Maurus: “Kitapların kendi kaderleri vardır." demiş. Doğru, her kitabın bir kaderi, her okurun bir hayali var. O hayaller, duyduğum mızıka sesine eşlik etti. Çok uzaktan değil: bizden, içimizden bir mızıka sesi...
Uzun Hikâye
Uzun HikâyeMustafa Kutlu · Dergâh Yayınları · 202336,2bin okunma
·
53 görüntüleme
Hüseyin Cantürk okurunun profil resmi
Tebrik ederim çok güzel bir degerlendirme...
Berceste okurunun profil resmi
Uzun bir aradan sonra tekrar inceleme yapmak benim için de güzel oldu. Teşekkür ederim :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.