Dünya üzerinde
bilimde başarılı olup sanat hatta sporda başarısız olan tek bir devlet
bile yok. İnsan ruhunun en önemli yapıtaşlarını yansıtan bu üçlü;
bilim, sanat ve spor, aklımızdaki duvarları kaldırdığımızda neler
yapabildiğimizi ortaya koyuyor. Halkın düşünsel açıdan üst seviyede
olduğu ülkeler, hem refah içinde yaşıyor hem de yeni buluşlarla, yeni
sanat eserleriyle ve yeni rekorlarla insanlık tarihine altın harflerle
adını yazdırıyor.
2
1892
Parmak izlerinin bir
cinayeti çözmek için ilk defa
kullan
25
Örümcekler kendi ağlarına
neden yapışmıyor?
Tüylü ayaklar, yağlı bacaklar
87
Kutup Işıkları Neden Hep Belli Renklerde Oluyor?
Oksijen ve azot moleküllerinin kimyasal
bileşimlerine bağlı olarak renk kazandıkları için.
90
Ağaç Yapraklarının
Dökülmesine
Sebep Olan Nedir?
KISA YANIT Gece uzunluğu.
Gün kısalıp, geceler
uzamaya başladıkça,
ağaçlar da kış hazırlıklarına girişiyorlar.
Önce yapraklar ve dallar arasında kuru,
mantarımsı bir katman oluşmaya başlıyor.
Absisyon adı verilen bu mantar ile yaprak
sapı ve dal arasındaki bağlantı kesilerek
yaprağa besin akışı önlenmiş oluyor.
Klorofil yapraklara ulaşamadığı zaman,
yeşil rengi de aktaramıyor ve sarıdan
koyu kırmıza uzanan bir renk değişikliği
oluşmaya başlıyor. Bir süre sonra da
“absisik asit” denilen bitki hormonu
göreve başlıyor. Yaprakla dal arasındaki
mantarımsı katmanı çözerek yaprakların
daldan ayrılıp düşmesine sebep oluyor.
Fotoperiyodizm adı verilen bu süreç,
yapraklarda bulunan fitokrom pigmentinin,
ışığın dalga boyunu ölçebiliyor olmasından
kaynaklanmakta. Fitokrom, ışığı
mükemmel ölçülerde ölçebildiği için
yaprakların dökülmesinin gerekeceği
zamanı işaret eden gece uzunluğu
miktarını da kusursuz bir biçimde
hesaplayabiliyor. Aynı şekilde çiçek
açan bitkiler de, yine fitokrom sayesinde
güneş ışınlarınının dalga boylarını ölçüyor
ve günün kendileri için en uygun olan
zamanını belirleyebiliyorlar.
90
Bilinci
Ne Kadar
Anlıyoruz?
konu gerçekten
büyük bir gizem.
Beynin sensörleri ve hafıza sistemi
konusunda birçok bilgiye sahibiz. Ön
lobun hareketleri planlayan bölüm
olduğunu ve karar vermemizi sağladığını
biliyoruz. Hafızanın hangi bölümde,
ne şartlarda oluştuğunu ve beynin
yapısını da çözdük sayılır. Ancak bilimsel
anlamdaki keşiflerimiz ve kişisel olarak
nesnelliği değerlendirmemiz arasında
oldukça büyük bir boşluk var. Bilim
adamlarının “Ben olmak nasıl bir
his?” diye adlandırdıkları bu durumun
aydınlatılabilmesi çok da kolay değil.
Bilincin tam olarak ne olduğunu,
nereden kaynaklandığını, nasıl
yönlendirildiğini bilmiyoruz. Çünkü onun
sadece nesnel dünyaya yansıdığı an olan
işlem sürecini gözlemleyebiliyoruz. Bu
da her bir insanın kişisel deneyimlerinin
farklı olması nedeniyle değişiklik
gösteriyor. Bazı bilim insanları, bilinci
anlayabilmemiz için kuantum fiziği ve
alternatif gerçekleri birleştirerek yeni
bir bakış açısı geliştirmemiz gerektiğine
inanıyorlar. Diğer bir kısmı da, ne zaman
‘basit’ şeyleri anlayabilirsek, o zaman
bilinci ayrı bir varlık olarak görmekten
vazgeçip ne olduğunu kavrayabileceğimizi
savunuyor. Özetle bilinç hakkında
neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz.
92
Erteleme Huyundan
Nasıl Vazgeçilir?
Sürekli erteleme huyu
gerçekten hayat standartlarımızı düşüren bir süreç yaratıyor. Fakat
psikolojik açıdan bunu yenmek mümkün.
Bunun için çok basit bir teknik var: Garsonları izlemek. Bir müşteri hesap istediği zaman,
garson hemen siparişi hatırlar ve hesap dökü-
münü yapar. Hesap masaya gelir, müşteri
öder. Buraya kadar her şey garsonun kontrolü
altındadır. Hesap kasaya ulaşır, para üstü ve
hesap dökümü masaya geri döner, müşteri
bahşişini verir ve tam bu noktada garson için
konu tamamen kapanır. Eğer denk gelirseniz
dikkat edin, hesap işlemi tamamen bittikten
bir süre sonra müşteri hesaba itiraz edecek
olursa, garson bu kez ayrıntıları hatırlamakta
zorlanır. Ödemeyi almış olmak, garson için
konunun kapanmış olduğu ve hafızadaki bu
bilgilerin artık işe yaramadığı anlamına gelir.
Bu bilgiler hafızada gereksiz bir yer işgal
etmemesi için bir kenara atılır ve hemen yeni
masanın siparişi için yer açılır.
Aynı şekilde, insanlara basit görevler
verildiğinde, bitirmeden önce verdikleri
raporlar daha detaylı ve doğru olurken,
görev tamamlandığında hatırlanan ayrıntılar
azalmaya ve daha yüzeysel olmaya başlar.
Bunun nedeni, yeni başlanan her aktivitenin
zihinde endişe yaratıyor olması. Görev
tamamlandığında, zihin rahatlıyor ve tüm
endişenin geçmesiyle birlikte detaylar da
unutuluyor. Fakat eğer bir işi bitirmenize engel
olunuyorsa, bu durumda zihin başladığı şeyi
sonuçlandıramadığı için asla rahatlayamıyor.
Erteleme huyu da genelde görevin şartlarının
ağırlığı ya da büyüklüğü nedeniyle yaşanıyor.
Yani bir işe başlamanın, onu gerçekleştirme-
nin en zor aşaması olduğu doğru. Erteleyen
insanlar, anlık bir itkiyle harekete başladıkları
anda, uzunca bir süre erteledikleri bu işi
bir an önce bitirme isteğiyle doluyorlar.
Araştırmalar, “sadece birkaç dakikada bu
bakış açım değişecek,” diyerek karar verip işe
koyulmanın, onu bitirmenin en kestirme yolu
olduğunu ispatlıyor. Çünkü biz onu istediğimiz
kadar erteleyelim, zihnimiz bu süreçte zaten
rahat etmiyor. Aksine her zaman aslında o işi
bir an önce bitirmeyi arzuluyoruz.
92
Hızlı Yürümek Neden
Koşmaktan Daha Zordur?
Yürürken aşil tendonuna daha fazla
baskı uyguladığımız için.
93
Beyin Hücreleri
Kendilerini
Yenilenebiliyorlar mı?
Evet
Bir yüzyıldan daha uzun
zamandır biyolojinin
mantrası haline gelmiş olan “beyin hücreleri
kendilerini yenileyemez” inanışı boş çıktı.
Doğduğumuzda beynimizde ne kadar hücre
varsa, hayatımız boyunca onla idare edeceği-
miz, daha fazlasının oluşmayacağı, hatta her
bir hücre öldükçe bu sayının git gide azalacağı
söyleniyordu. Günümüzde bile bazı insanlar
hala aynı görüşü savunmaya devam ediyorlar.
Oysa bu alanda yapılan birçok araştırma,
UZUN YANIT
KISA YANIT
Evet
yetişkinlerde beyin hücrelerinin yenilendiğini
ispatladı.
Beyin hücrelerinin kendini yenilediği, ilk
olarak 1960’larda maymunlar, fareler ve kuşlar
üzerinde yapılmaya başlanan deneylerde
anlaşılmıştı. 1998 yılında Nature Dergisi’nde
yayınlanan bir araştırma ile diğer hayvanlar
üzerinde elde edilen olumlu bulguların, insan-
larda da geçerli olduğu kanıtlandı. Kaliforniya
Salk Enstitüsü nörobiyologlarından Fred H.
Gage, insanlar üzerinde yaptığı araştırmalarda yeni nöronların, ana hücrelerin bölünmesiyle
oluştuğunu ve bu durumun beynin hafıza ve
öğrenme işlevini gerçekleştiren bölümünde
yaşandığını keşfetti. Araştırma sonucunun
paylaşılmasından bu yana, beynin ‘hipokamp’
adı verilen bu bölümünün üzerinde yoğun
olarak incelemeler yapıldı ve sonuçta insan
beynindeki en aktif alan olduğu anlaşıldı.
Hipokampta her gün binlerce yeni beyin
hücresi üretiliyor. Bunların çoğunun
birkaç haftalık ömrü olmasına rağmen,
sağ kalanların sayısı, beyin aktivitelerinin
arttırılması için gayet yeterli. Geriye kalanlar,
eski nöronlarla bağlanıyor ve kendi kendini
iyileştiren, geliştiren bir beyin yaratıyorlar.
Günümüz bilim insanları, bu araştırmaların
sonuçlarını kullanarak epilepsi veya Alzheimer
gibi zihinsel bozulmaların tedavi edilebilmesi
adına yeni yöntemler geliştirmeye çalışıyorlar.
Özetle, beyin hücreleri kendilerini yenile-
yebiliyor ve zihinsel aktivitelerimizi ne kadar
üst seviyeye çıkartırsak, bu hücre yenilen-
mesinden o derecede faydalanıyoruz. Hatta
zihnimizi ne kadar kullanırsak, yeni nöron
ihtiyacı da o kadar arttığı için, beynimizdeki
hücreler o oranda artıyor ve eski nöronlarla
bağlantıları daha güçlü oluyor.
95
Antartika Buzulunun Erimesi
Deniz Seviyesini Yükseltecek mi?
Azalsaydı, evet. Fakat
Antartika buzulu azalmıyor.
Gezegenimizdeki en
yoğun buz kütlesi
Güney Yarımkürenin en güneyinde yer
alan Antartika’da bulunuyor. Böyle uçsuz
bucaksız bir buzulun erimesi halinde,
tüm dünyada deniz seviyesinin de artış
göstereceği söyleniyor. Ancak gerçekte şöyle
bir durum var ki; yeni yapılan ölçümler,
Antartika’da erime sonucu kaybedilen buzul
miktarının, yeni oluşan buzullarla aynı
olduğunu söylüyor. Sonuç olarak, deniz
seviyesinde oluşabilecek olan yükselmeye,
buzulların erimesi sonucu gerçekleşebilecek
katkı sadece %10 oranında. Bu nedenle,
buzular eridiği için denizlerin aşırı yükse-
leceğini söylemek, yanlış bir varsayımda
bulunmak olur.
97