Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Yakup Kuyu'nun Hayatı -4-
Aşağıya doğru koşuyorum. Sırtım terliyor ve ben bunu hissediyorum. Hissettiğim başka şeyler de var. Mesela bu sabah kalktığımda damağımda dibek kahvesi tadı vardı. Halbuki dün çok istememe rağmen Rüknettin'le beraber kahve içme fırsatını bulamamıştık. Sabahtan akşama kadar taş taşıdık. Şaka yapmıyorum, yevmiyesi yüzyirmibeş liraya Hüsamettin dayının evinin önündeki koca koca taşları el arabasına ata ata taşıdık. Akşam eve döndüğümde hemen yatağa koştuğumda babamın oğlum hayırdır taş mı taşıdın hemen örtüye giriyorsun demesi üzerine verdiğim cevabın mutluluğu için birkaç kere daha taş taşıyabilirim. Böylelikle bilgisayarımı yenilemek için tek eksiğim olan parayı tamamlamaya da yaklaştım. Kardeşlerim bilgisayarı aldıktan sonra benden sürekli isterlerse biz bu bilgisayarı taş taşıyarak aldık, yatarak değil de diyebilirim. Eminim taş taşıyarak aldığım bilgisayarla yazacağım şiirler de, yazılar da daha ağır olacaktır. Eee, yatarak değil taş taşıyarak aldık biz bu bilgisayarı deme hakkına artık sahibim. (Zaten ne zamandır aradığım bu işi de sırf bu yüzden yaptım diyebilirim) Aşağıya doğru koşuyorum dedim. Y.yi yakalamak istiyorum çünkü. Hızla bulunduğu kitapçıya girip onu şok etmek için koşuyorum. Yolda beni gören cami imamı koş Yakup koş dedi. Durdursa nereye koşuyorsun dese iş bitti. Ölümüme koşuyorum hocam ölümüme. Az evvel yaşlı bi amcaya çarpacaktım az kalsın. Neyseki taş taşıyarak güçlenen ayaklarım sayesinde çevik bir hareketle manevra yaptım. Manevra yaptım deyince araba kullandığımı sanmayın, taş taşımaktan ayaklarımı araba kuvvetine eriştirdim. Şaka yapmıyorum, gerçi siz şimdi seni ne kadar ciddiye alabiliriz diyorsunuz. Unutmayın, öyküde varolmuş değiliz biz yalnız, bir yerlerde Yakup Kuyu diye biri var ve işte bu kafası karışık yazar onu yazıyor, Yakup Kuyu var çünkü insan denen mahluk var. Ha, bu arada yazar ara ara Yakup Kuyu ile kendi hayatını da karıştırıyor, zannediyor ki ben farkında değilim, sigaramı yakıp onu kolluyorum, yazdığı beş faslı neden sildi zannediyorsunuz, neyse aramızdaki hukuku size fâş etmeyeyim, ne de olsa nihayetinde yazan o yazılan biziz. Soluk soluğayım, hedefime ulaşamadım. Haber geldi Y. kitapçıyı terk etmiş. Şurada bir soluklanayım. E napayım, bari gidip kitap alayım ben de. İbrahim abiye ayıp olacak ama, bu kadar yol katettim, sırtımı ter ettim, eli boş döndü dedirtmem kendime. Kitap alayım. Alayım da bu kitap öyle bi kitap olsun ki o kadar koşuşturmaya değsin. Bu aralar çok açıldım, farkında olmadan taş taşıyarak almaya muvaffak olabileceğim bilgisayar parasından yemeye, kitap ve kuşburnu almaya başladım. Kitap ve kuşburnu nasıl bir araya geliyor demeyin, kitabımı alıyorum, arkada bi kahve var (kafe değil kah- ve!) oraya geçip kitabı karıştırırken kuşburnumu içiyorum. Pek de lezzetli valla. Rüknettin arıyor, hiç açamam. Oturayım şöyle bi bankada hüzünleneyim biraz. Çünkü yetişemedim Y.ye. Genelde yetişmem gereken şeylere geç kalırım, mesela Kpsss kaydına da geç kaldım, neyseki bi dostum sayesinde mazeret gününde kaydoldum. Sınava da geç kalır mıyım bilmem ama bir saniye bile geçse onun mazeretinin olmadığını biliyorum. Katı kurallar, katı kurallar katı kurallar. Kaskatı beşer ürünü kurallardan hep kaçtım, yasak delmek için uğraştım. Biri bana sana şu yasak dedi mi ona başlarım. Mesela doktora gittim geçenlerde, kalbim sıkışıyor, bunun sebebi Y. biliyorum, doktora da dedim ama kim beni dinleye. Sen sigara içiyorsun derhal bırak dedi. Haydaa, ulan sadece bir dal içtim babamın sarmalarından taa iki ay önce. Onda da bi deneme yaptım. Şimdi bu mütefekkirlerin, şairlerin hepsi içiyor ya bu meret şeyi. Ordan bi heves var, evde tekim, balkona çıktım, babamın sarmalarından birini yaktım, tat yok bi şey yok. Bu ne lan dedim. Sonra mutfağa gittim, dolabı açtım, şeftali var. Soydum yedim, aman ya rabbim, bu ne hoş tad, helal hem, hem lezzetli, içince ağzın kokmaz, cebini yakmaz, müptela kılmaz. İşte bu, kapattım defteri. Ama bu deli doktor kafasından sallıyor ve sen sürekli içicisin diyor. Neyseki babam yanımda yoktu da, adamla hiç didişmeden her doktor böyleyse vah memleketimin haline deyip çıktım hastaneden. Neyse, Rüknettin yine arıyor. Şiir de bitiyor bu arada, Y. kim diye sormayın, dün gece okuduğum romanın başrolündeki kız, kahraman bu kıza karşı o kadar afedersiniz tınmazdı ki, onun yapamadığını ben yaptım ve Y.yi kitapçıya gönderdim. (Kitabın içinde olduğu için zaten hep orda olması gerekmez mi?) Sonra aşağı doğru koşmaya başladım, ikindiden sonraydı, kitapçıya varmadan haber geldi. Ama yine de gittim, sordum, Y.nin bulunduğu kitap tükenmiş. Naparsın, Y.ler hep böyledir,sen ardından koşarsın, sırtını terletirsin, ona doğru ona ilaç olasın diye koşarsın veeee bi bakarsın Y. yok. Nerede Y. diye sorma çünkü Y. hiç olmadı. Eve dönünce kardeşim durup dururken "abi sen kafayı yemişsin" dedi. İnkar edecek değilim, az kafayı yemedim.
··
59 görüntüleme
ayşegül okurunun profil resmi
Bu hikaye azcık kaba saba olmamış mı ?öncekilerin ruhundan az bişey kopmuş gibi ..
Fâtih okurunun profil resmi
farklı bir tahkiye biçimiydi, olabilir evet :)
1 sonraki yanıtı göster
Fâtih okurunun profil resmi
Çobanoğlu'nu dinlemedim, masabaşında Yakup Kuyu'yla hemhal oluverdim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.