Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

303 syf.
·
Puan vermedi
Veba
*Aslında ipucu içermemektedir ama siz yine de içeriyormuş gibi davranın :-) Bilimsel verilere göre, ortalama her yüz yılda bir insanlığı esir alan bir salgın hastalık peydah oluyor. Yine böyle bir süreçten geçtiğimiz ve kendimizi evlerimizde karantinaya aldığımız şu günlerde, yapabileceğimiz en verimli eylem muhakkak ki kitap okumak. 1957 yılında, “İnsan vicdanının sorularını akıllı bir ağırbaşlılıkla aydınlattığı ve önemli ebedi üretimlerde bulunduğu” gerekçesi ile Nobel Edebiyat Ödülü’nü göğüslemeyi başaran usta isim Albert Camus’ nün, böyle bir buhranı  ana temaya yerleştirdiği Veba romanı ise bu zor günler için biçilmiş bir kaftan. Felsefedeki – saçma(absürd)- akımının en önemli temsilcilerinden ve hatta kurucularından kabul edilen Albert Camus, hayatın kendisinin saçma olduğunu, çünkü sonunda ölüm olduğunu ve bunun da kaçınılmaz mutlak son olduğunu belirtmiştir. Kimi zaman insanoğlunun, bilinci kalkan edinerek saçmadan kurtulabileceğini söyleyen Camus, kimi zaman ise ölüme karşı gelmenin, direnmenin bir anlam ifade etmediğini, bilakis  bunun saçma olduğunu ve bu saçmalıktan kurtulmanın en iyi yolunun intihar olduğunu savunmuştur. “Sizin, kendinizin ölmenize izin vermemeniz, yaşamı seçtiğinizi gösterir ve böyle yaparak yaşamın bir değeri olduğunu ortaya koymuş olursunuz. İnsanın saçmadan kurtulmasının tek yolu yaşamın anlamsızlığının bilincinde olmasıdır. Saçma düşüncesi bizi sarsmamalıdır. İnsan bunun ön koşul olduğunu kabul ederse saçmalık duygusundan kurtulur.” Evrensel boyutta bakacak olursak, salgın hastalıklar , insanlar ve kentler için ciddi bir yıkımdır. Karşısında dimdik durmak, mücadele etmek, boyun eğmemek ve doğru kararlar almak esastır. Camus’nün de, saçma teorisi  ekseninde kaleme aldığı  eserinin içeriğinde, bu mesajları verdiği bir gerçek lakin  veba burada sadece bir araç… Aslolan ideoloji… Aslolan dava… Bir kent düşünün: Veba salgınına esir düşen… Haftada 700 civarı can alan… Halkı tecrit edilmek zorunda bırakılan… Karantina günlerine ve bunun doğurduğu zorunlu yalnızlıklara esir düşen… Sınır kapıları kapatılarak, insan girişine, çıkışına izin verilmeyen. .. Enfeksiyon riski nedeniyle mektuplaşmanın bile yasaklanarak, sayılı kelimelerle çekilebilen telgraflar aracılığıyla ile iletişim kurulup, yakınlar ile özlem giderilen… Bu illetten kurtulmak için dua ayinleri düzenlenen… Sürekli toplu mezarlar kazılan… Ölüleri törensiz gömülen… Umudu ,cesareti, sevinci sıfır ; umutsuzluğu,  korkusu ve kederi devasa olan bir kent… Evet o kent Cezayir’in Oran kenti. Yaşadıkları lağımlardan çıkarak, sokak ortalarında ölen farelerin artmasıyla zuhur eden veba salgını, insanları çaresiz bırakıp, dehşete düşürecektir. Kentin en iyi doktoru Rieux ve arkadaşı Tarrou vebaya karşı direnir , salgını kurutmak ve insanları kurtarmak için çalışmalar yaparlar. Sürekli düşünen ve bir çıkar yol arayan doktor, varoluş ile mücadelenin ana formülünün, kendisini mesleğine adamak olduğu kanısına ulaşır. Tarrou, salgın hakkındaki izlenimlerini günlüğüne sürekli yazar. Zaten eser içinde de bunlardan alıntılar karşımıza sıklıkla  çıkıyor: “Görünür gerçeğe rağmen, bir insanın ölümünün bir sineğin ölümünden farksız olduğu bir çılgınlık dünyasında yaşadığımızı; bu hesaplı vahşetler ve ölçülü delilikleri, insanda korkunç bir hürriyet isteği duyuran bu hapsedişi, öldüremediklerinin üzerine sinen bu ölü kokusunu, nihayet her gün bir kısmımızın fırın ağızlarında yığın yığın birikip, yağlı dumanlar halinde havaya karıştıkları, başkalarının ise kendi sıralarının gelmesini mecburen bekledikleri, serseme dönmüş bir topluluk olduğumuzu sükûnetle inkâr etmek istiyorlardı. ” Tüm zamanları ve benlikleriyle kendilerini hastalara adayarak, veba ile mücadelede kararlı bir duruş  sergileyen Rieux ve Tarrou’nun tek lüksleri ise bir gece yarısı, kendilerini buz gibi deniz sularına bırakmaktan ibaretti. Bu ikilinin  gösterdiği bilimsel çabalara karşın, Rahip Paneloux’un veba hakkında çok daha farklı yaklaşımları vardı. Vebanın sebebi olarak, ahlaksızlığı öne sürüyor ve ‘Tanrı sizden nefret ediyor, sizi cezalandırıyor.’ söylemleri ile dolu vaazlar veriyordu. “Kötülük neredeyse her zaman cehaletten kaynaklanır ve eğer aydınlatılmamışsa, iyi niyet de kötülük kadar zarar verebilir. İnsanlar kötü olmak yerine daha çok iyidir ve gerçekte sorun bu değildir. Ancak insanlar bir şeyin farkında değillerdir, şu erdem ya da kusur denilen şeyin. En umut kırıcı kusur, her şeyi bildiğini sanan ve böylece kendine öldürme hakkı tanıyan cehalettir.” Kısacık hayatına, inanılmaz duygu yoğunlukları sığdıran Camus’nün , bu duygu birikimini felsefi dehası ile harmanlayarak kaleme aldığı Veba, her cümlesi ile okuru uzun uzun düşünmeye, sorgulamaya sevk eden bir öğreti niteliğinde. Yazar olmasının yanı sıra diplomalı ve yetkin bir filozof olması, Veba’nın rahat okunabilirliğine bir nebze ket vuruyor. Yine aynı sebepten, bir kenara not alacağınız derin cümleler, semboller ve tespitler de kaçınılmaz oluyor. Camus felsefesini hem genel hem de Veba üzerinden içselleştirebilmek için, olayın seyrettiği 1940’lı yıllarda(kitapta 194- olarak geçmekte) bir Fransız sömürgesi olan Cezayir’in konjüktürel yapısına göz attığımız zaman, o dönemde kayda geçmiş bir veba salgını olmadığını görmekteyiz. Ancak, 2.Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkımlar ve savaşın hemen akabinde, yaklaşık elli bin kişinin ölümü ile sonuçlanan, Fransa’nın, Cezayir’in Setif ve Guelma kentlerine yaptığı 8 Mayıs 1945 tarihli saldırı, Cezayir tarihindeki kara günler olarak karşımızda boy gösteriyor. Bu bilgiler ışığında da, o dönem dünyayı kasıp kavuran Nazizm salgınının, veba salgını çerçevesinde vücuda getirildiğini ve Oran halkının bu salgın karşısında verdiği mücadelenin fonunda, insanlığın faşizm ile mücadelesine tanık olduğumuzu pekala söyleyebiliriz. Fransa halkının, Hitler ordularını ‘Kara Veba’, olarak adlandırmış olması detayının da, Camus’nün bu eserinin ismine ilham kaynağı olduğu aşikar… “Hümanistler; felaketlere inanmıyorlardı. Felaket insana yakışmaz, onun için felaket gerçek dışıdır, geçip gidecek kötü bir rüyadır, denir. Ancak her zaman da geçip gitmez, kötü rüyalar arasında insanlar geçip gider; önlemlerini almadığından da başta hümanistler gider.” Albert Camus olanca pesimistliği ile, halkların psikolojilerini, kültürel ve sosyal konumlarını, etik değerlerini, dini inanç ve arayışlarını, dingin ve didaktik bilgiler eşliğinde analiz etmiş, bunları yaparken de asıl vermek istediklerini olağanüstü metaforlar aracılığıyla okura sunmuştur. İçerikte doktor, rahip ve  gazeteci gibi farklı meslek erbablarını biraraya getirerek, bilim, din ve basın olarak farklı kollardan olayları değerlendirme amacı güden yazarın imgeleme yöntemine sık sık başvurmuş olduğu da gözden kaçmıyor: “Fare olayında iyice çenesi düşük davranan basın artık tek söz etmez olmuştu. Çünkü fareler sokakta, insanlar evlerinde ölür. Ve gazeteler yalnızca sokakla ilgilenir.” Bu alanlar haricinde, ordular ve ordu mensupları da Camus’nün gazabından kurtulamıyor: “Dünyadaki tüm ordular genellikle malzeme eksiğini insanla kapatırlar.” 1992 yılında  “La Peste ” orijinal ismiyle sinemaya uyarlanan bu muhteşem kitabın filmi , IMDB puanlarına bakılırsa kitap ile aynı büyüyü yakalayamamış. Ülkece hatta dünyaca, yeni tip Corona virüsüne yenik düştüğümüz şu günlerde yaşadıklarımızı ve karşılaştıklarımızı Sevgili Camus, tam 73 yıl önce öngörmüş ve bizlere aktarmış. Her satırından ders çıkarılması şart olan Veba, hiçbir okurun göz ardı etmemesi gereken, her kütüphanenin başköşesinde bulundurulası ve hakkında ne kadar yazılıp çizilse de azametini anlatmaya yeterli gelinemeyecek  dev bir başyapıt… “İnsanların vicdanlarıyla hesaplaştıkları saat olan akşamın bu saati, boşluktan başka sorgulayacak hiç bir şeyi olmayan tutsak yada sürgün kişiye zor gelirdi. Onları kısa bir süre kendine bağlardı, sonra bu insanlar yeniden uyuşukluğun içine geri döner, vebanın dört duvarı arasında sıkışıp kalırlardı.” Albert Camus’nün, “Umutsuzluğa alışmak, umutsuzluktan daha vahim bir tablodur.” alıntısına kulak verelim ve umutsuzluğa kapılıp, direnişimizden vazgeçmeyelim.
Veba
VebaAlbert Camus · Can Yayınları · 202020bin okunma
··1 alıntı·
231 görüntüleme
AkilliBidik okurunun profil resmi
Ne de güzel bir inceleme yazmışsın yine. Yıllar önce okuduğumda gerçek bir veba salgınından esinlendiğini düşünmüştüm; Nazi ideolojisinin yayılması ile bağlantısını kuramamıştım. Kalemine sağlık. Tekrar okuma listeme almıştım, ön sıralara çekeyim bari...
Seda okurunun profil resmi
Teşekkür ederim
AkilliBidik
AkilliBidik
ben de geçtiğimiz aylarda okumuştum aslında, 1k arşivimde bir incelemem bulunsun dedim.
Seda okurunun profil resmi
"Camus büyük bir yazardır; beylik deyişle, yüce bir sanatçı yeteneği taşır kendinde...Veba romanı ise edebiyat tarihinin görüp göreceği en nitelikli romanların başında yer alır. Veba'da ortaya koyduğu sorunların bizim de ana sorunlarımız olduğunu görmek hoşumuza gidiyor." Asım Bezirci / Edebiyat Bahçesinde
Berna Karakaya okurunun profil resmi
Ünsal Ünlü’nün YouTubeda bu kitapla ilgili değerlendirmesini zevkle dinlemiştim.Söz konusu kişi Ünsal Ünlü olunca değerlendirmeye de siyaset karışacaktır elbette.Gazeteci arkadaş, kitabı günümüz siyasetiyle harmanlamış.Yerinde tespitleri var ama.Vakit bulursan izle canım.😍
Seda okurunun profil resmi
Teşekkür ederim
Berna Karakaya
Berna Karakaya
Hoca'm. Şimdi baktım, 42 dakikaymış, gece muhakkak izleyeceğim 🥰
Berna Karakaya okurunun profil resmi
Harika bir değerlendirme olmuş Sedacığım.Kalemine yüreğine sağlık.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.