1402'deki Ankara savaşı, Osmanlılar'ın kat'î mağlubiyeti ile neticelendiği gibi merkezi devletlerinin de parçalanmasına yol açtı. Osmanlılar iç mücadele içine düştüler; küçük bir beylik haline geldiler. Yeniden toparlanmaları ise yaklaşık yarım asır sürdü. Bu pek muhataralı senelerin acı izleri, uzun süre hatıralarda yer etti. Istanbul'un fatihi II. Mehmed, son derece radikal reformlara girişirken, bu tesiri hâlâ üzerinde taşımaktaydı. Kolayca anlaşılacağı üzre, Ankara savaşı ve Timur'un Anadolu harekatı Osmanlılarca daima endişeyle hatırlanan bir hadise olmuştur. Bu endişe ve sıkıntılar dolayısıyla bu devreyi kaleme alan ve gelecek nesillerin uğranılan bu felaketten ders almalarını amaçlayan Osmanlı tarihçileri, Timur'un Anadolu seferine husûsî bir yer ayırmışlar ve tabiî Timur'u da bu çerçeve içinde değerlendirmişlerdir. Osmanlı tarihçiliğinde Timur'a müteveccih bu menfi tavrın teşekkülü, daha ilk kronikçilerde dikkati çeker. Bazılarının müelliflerinin Timur'la muasır olduğu ilk Osmanlı kaynaklarında nasıl bir Timur imajı tasvir edilmektedir? Bu imaj, daha sonraki tarihçiliğe ve hatta modern tarihçiliğene ölçüde tesirli olmuştur? Burada bu suallerin cevapları, doğrudan bahse mevzu kaynaklara inilerek tasvir edilmeye çalışılacaktır. Ele aldığımız ve incelediğimiz tarih telifleri, başka bir ifadeyle Osmanlı tarihinden bahseden ilk kronikler, XV. asırdan başlamaktadır. Bunlar Ahmedî'nin Dâstân-ı Tevârih-i Mûlûk-ı Âl-i Osman'ı-, Enverî'nin Düsturnâme'si; Şükrullah'ın Behçetii't-tevârih'i; Âşıkpaşazâde'nin Tevârih-i  l-i Osman'ı; Neşrî'nin Kitâb-ı Cihânniimâ'sı; Oruç Beg'in Tarih'i; yazarı belli olmayan Anonim Tevârih-i Âl-i Osman'lardır.