Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Türkeş cezaevinden çıktıktan sonra, kendisine yönelik muhalefetin gücünü öğrenmek ve partiyi kontrol altında tutabilmek için "Dedeman Toplantıları"nı organize etti. Ülkücü Hareket'in önemli isimleri bu toplantılarda bir araya gelerek hareketin geleceğini konuştular. Namık Kemal Zeybek, Sadi Somuncuoğlu, Yaşar Okuyan ve Cengiz Gökçek'in sözcülüğünü üstlendiği ekip Türkeş'in Türk milliyetçiliğinin sembolü partiler üstü bir isim olarak kalmasını istedi ve dolayısıyla aktif siyasete dönüp partinin başına geçme planlarına karşı çıktı. Türkeş kanadını ise Devlet Bahçeli, Rıza Müftüoğlu, Mahir Damatlar, Mustafa Mit ve Şevket Bülent Yahnici temsil ediyordu ve ana söylemlerini bütün ülkücülerin tek bir çatı altında ve elbette ki Türkeş'in gizli ya da açık liderliğinde toplanmaları oluşturuyordu. Bu toplantılar neticesinde Türkeş, hareket içerisindeki gücünü korumayı başardı, tasfiye edilmekten kurtuldu ve MÇP üzerindeki gücünü de giderek artırdı. (Yanardağ, 2002: 361) Türkeş'in MÇP'ye müdahalesiyle, öncelikle Ali Koç'un istifa ettirilmesi sağlandı. Ardından Devlet Bahçeli'nin başını çektiği "akademisyenler grubu"yla ve Ali Güngör'ün ekibiyle ittifak kurulacak, MÇP 19 Nisan 1987'de olağanüstü kongreye gidecekti. Bu kongrede Ali Koç'un yerine Türkeş'in isteğiyle Abdülkerim Doğru "lider değil genel başkan" arandığı vurgusuyla genel başkanlık görevine seçildi. Devlet Bahçeli genel sekreter, Ali Güngör ve Türkeş'in oğlu Tuğrul Türkeş de genel başkan yardımcılığı görevlerine getirildi. Bunun siyasi yasağı hala devam eden Türkeş'in istediği tabloya denk düştüğü açıktı. Bora ve Can'ın da belirttikleri üzere Abdülkerim Doğru döneminde parti Bahçeli'nin kontrolü altındaydı. Bahçeli bu dönemde partiyi "modernleştirmeye" soyunmuş, daha "vasıflı", daha "ilmi", daha "profesyonel" kadro/parti yaratılması faaliyetine girişilmiştir. Bu dönemde; "Militanların" değil çeşitli alanlarda uzman kadroların önde göründüğü, "vasıflı kadrolaşma"ya büyük önem veren, ajitatif söylemin yerini daha soğukkanlı "ilmi" bir söylemin aldığı, poiltikaların ve çalışma biçiminin her konunun ve alanının özgül koşullarına göre "profesyonelce" belirlendiği bir particilik anlayışını kurumlaştırma çabası gündeme geldi. MHP misyonunun "dava ve fikir hareketi" niteliği, belirli bir dozda "kitle partisi" etmenleriyle yoğrulmaya çalışıldı. ... Bahçeli-Güngör ekibinin yönetime gelmesi, ülkücü hareketin orta yaş ve orta yaşına yeni giren kuşaklarının eğitimli, meslek sahibi unsurlarının MÇP'ye entegrasyonunu beraberinde getirdi. Parti vitrininde kentli ve "medeni" portreler çoğaldı. (Bora ve Can, 2000: 277) Aynı günlerde dönemin başbakanı Özal, siyasi yasakların kaldırılmasına ilişkin talepler üzerine ülkeyi referanduma götürme kararı aldı ve 6 Eylül 1987'de yapılan referandumdan çıkan sonuç 12 Eylül yönetiminin siyaset yasağı getirdiği liderlerin siyasete dönmesinin yolunu açtı. Türkeş 20 Eylül 1987'de MÇP'ye üye oldu, 4 Ekim 1987'de yapılan olağanüstü kongrede ise 210 delegenin tamamının oyunu alarak genel başkanlık görevine seçildi. 1980 sonrası ve Türkeş'in genel başkanlığında girilen ilk genel seçimde, yani 29 Kasım 1987 seçimlerinde MÇP %2,91 oranında oy aldı. Aynı yılın sonlarında, 27 Kasım 1987'de cezaevinden çıkan eski Ülkü Ocakları yöneticileri partiye katıldılar. 29 Mart 1989 seçimlerinde ise MÇP'nin İl Genel Meclisi oyları biraz daha artmış ve %4,2 olmuştu. (Tekin, 201 1: 295-296) 1992 yılında Türkeş muhalifleri MHP'yi yeniden açmak için girişimlere başlamışlardı. MHP'nin yeniden açılış sürecinin önde gelen isimlerinden biri olan Sadi Somuncuoğlu gazetelere verdiği röportajda şöyle diyordu: Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran milli felsefe, MHP iddianamesinde faşizmin tarihçesi, MHP cinayet şebekesi olarak gösterildi. Şimdi bütün parti yöneticileri beraat etti. Sarsılan itibarımızı kazanmak için eski görevleriyle partilerinde yer almamız bir iade-i itibar meselesidir. Partimizi açarız, gerekirse kendimiz kapatırız. MÇP Genel Sekreteri Devlet Bahçeli ise partinin haftalık gazetesi Yeni Düşünce'de, başında Türkeş' in bulunmadığı bir MHP projesini çok sert eleştiriyor ve Ülkücü Hareket'in tek meşru partisinin MHP'nin devamı niteliğindeki MÇP olduğunu söylüyordu: Türk-İslam ülküsünde kaynağını bulan Türk milliyetçiliği davasının tek ve öz siyasi kuruluşu 12 Eylül öncesinde Milliyetçi Hareket Partisi' dir. Bu partinin açılması her şeyden evvel bir adaletsizliğin, haksızlığın giderilmesi ve devletin varlığı, milletin birliği, vatanın bölünmezliğinde mücadelesinde bir hakkın iadesidir. Bu düşünce ve fikrin 12 Eylül sonrasındaki siyasi kuruluşu ise Milliyetçi Çalışma Partisi' dir. Çünkü milliyetçi-ülkücü irade 12 Eylül felaketi sonrası yeniden siyasi yapılanma döneminde varlık sebebini sürdürme azim ve kararlılığını bağımsız bir siyasi kuruluş olarak Milliyetçi Çalışma Partisi'nde ortaya koymuştur. Başka bir ifadeyle, milliyetçi-ülkücü iradenin bir siyasi aksiyon olarak MHP' de tecellisi 12 Eylül sonrasında onun izdüşümü olan MÇP'de gerçekleşmiştir. "İki noktadan bir doğru geçer" hipotezine uygun bir mantık sürdürüldüğünde "lider ve fikir" gibi iki temel müessese, MÇP'de varlığını sürdürdüğü içindir ki; milliyetçi-ülkücü iradenin tercih odağı MÇP olmak gerekir. (Tekin, 20 1 1 : 301) Tüm bu gelişmeler yaşanırken, muhalifler MHP'nin açılış kongresini 27 Aralık 1992' de Ankara' da toplama kararı almışlardı. Muhaliflerin çoğunluğu sağlayıp parti yönetimini ele geçirmesini engellemek için Türkeş Ülkü Ocakları mensubu gençlerle birlikte sabahın erken saatlerinde kongrenin yapılacağı Söğütözü'ne gitti. Salonun kapılarının henüz açık olmadığını gören Türkeş, "insanları bu soğukta dışarıda bekletemeyiz" gerekçesiyle kapıyı kırdırarak açtırdı ve aksiyona tapan ülkücü taban nezdinde psikolojik üstünlüğü ele geçirdi. Ülkücü gençler salonun kapısını tutarak muhalif delegelerin salona girmesini engelliyorlardı, amaç ise yeterli delege sayısının toplanamaması ve kongrenin iptaliydi. Ancak eğer kongre toplanamazsa, 12 Eylül öncesi genel irade kurulu adına yetkiyi Somuncuoğlu kullanıp son kongre ilanını o verdiği için ikinci kongrenin Somuncuoğlu'nun bürosunda yapılacağı fark edildi ve salona delegelerin girişine izin verildi. Kongre açılır açılmaz Türkeş ikinci hamlesini de yaptı ve kürsüye çıkıp doğrudan konuşmaya başladı. Kongre neticesinde partinin feshedilmesine ve ismiyle ambleminin MÇP tarafından kullanılabileceğine karar verildi. Türkeş ve ekibi, kendileri dışında başka bir milliyetçi/ülkücü partinin -hele bir de MHP adıyla kurulmasına- izin vermemiş, Ülkücü Hareket Türkeş liderliğinde ve tek bir parti çatısı altında yoluna devam etmişti. (Tekin, 201 1: 302) 24 Ocak 1993'te MÇP 4. Olağanüstü Kongresi toplandı ve MÇP'nin isminin MHP olarak değiştirilmesi kararı alındı. 589 delegenin oyuyla genel başkanlığa seçilen Türkeş kongrede MHP'nin Türkiye siyasetine yeniden dönüşünü şu cümlelerle anlatacaktı: 12 Eylül baskınıyla kervanı vurulan ve dağıtılan Milliyetçi Hareket, bugün bu salonda gerçekleşen muhteşem vuslatla, 1 2 Eylül evvelinden 12 Eylül sonrasına ve bugünlere kadar uzanan, aslında hiç sapmamış ve hiç kırılmamış olan bir çizgi üzerindeki yürüyüşünde 12 Eylül hukukuyla kullanılamaz hale getirilmiş haklarını tamamen geri almanın hazzını yaşamaktadır. Artık, dedelerimizin azamet ve ihtişam sembolü diye isimlendirdiğimiz şanlı üç hilalimiz; yine şerefli bir mücadelenin adı olarak tarih sayfalarına yazılan "Milliyetçi Hareket" ismi 12 Eylül' den bu yana olduğu gibi sadece gönüllerimizde yaşayan ve bir sevgi unsuru olmaktan çıkarak, hukuken ve fiilen de siyasi hayatımızdaki şerefli yerini yeniden alma imkanına kavuşmuş bulunmaktadır. (Tekin, 2011: 306)
·
54 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.