Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

124 syf.
·
Puan vermedi
·
25 saatte okudu
Ne Rüzgarda Yapraklar
Ne toprakta insanlar Kaldı. Şairler ve de yazarlar, bir ülkenin tarihini edebi bir dil ile tutarlar. Bazen acıları yansıtırlar, bazen aşkları, bazen naturelize tutumuyla doğayı/ya olan aşklarını dile getirirler.
Rüzgarda Yapraklar
Rüzgarda Yapraklar
` şiir kitabıyla,
Adonis
Adonis
ülkesinde olan-biter olayları, şiir diliyle getirmiştir. 1960 yılına kadar giden çatışmanın dökülen, yok olan, yitirilen, kaybedilen; canların, malların, geleceğin-umudunu, bir sonraki şiirinde de hiç değistirmeden devam etmiştir şair, şiirlerinde. 1960 yılında gelen bir darbe, geçmiş yılların zulümlerini unutturmamış, aksine daha da hararetlendirmiştir, okuduğumuz şiirlerde. Ɓ ̲a̲a̲s̲ ̲P̲a̲r̲t̲i̲s̲i̲ ülkeyi daha yoneteceği zannemiş olacakki, Mişel Eflak`ı bu konuda tebrik etmek gerekir(!) Ardında yıkıntı bir insan molozu bırakmıştır. Destek veren birkaç ismi de yazmak isterdim amma, ne gerek var..
Adonis
Adonis
Toprağın Söylediği şiirinin 37. Bölümünde "Bu şehrim zorla Şam oldu Bağdat, Lübnan battı Bizim dünyamızda bu leke güzel ve gerçek Oysa insanı insan olarak yaratmıştık." Serzenişinde, şehirlerin hatta ülkelerin düşüşünü gözler önüne seriyor. Ve ardından bölümün sonunda; doğurulan insanların, yok etme arzusuna dem vurduğunu görüyoruz, acı bir tablo çarpıyor gözlerimize. Ve 38. Bölümde Kim gördü güneşin halkla birlikte savaştığını Özleyerek kayıp uzaklığı? Kim gördü döküldüğünü karanlığın toprağa Şehrim: kayalık, gölge ve su? Onunla ey güneş onunla garipleşiriz toprakta Karşılaşırız koynunda Tanır bizi üzerinde bindiğimiz dalgada Giysileri yırtıp yaratır yeşili Bize gösterir nesirdeki dizeleri Ve yaşarız kalbinde peygamberlerin. Bir taraftan güneşin açmasını umut ederken -ki bu topraklarda hiçbir zaman açmayacağını da dile getirir.- sehrin de bir taştan moloz yığınından başka bir şeye benzemediğini, şehilerin ve de ülkenin ve dahi insanlarının bu kaderi yaşamaya devam ettiğini, sızlana sızlana, canı yanarak anlatır şiirlerinde. Sene 1949 1950lerdir. On yıl sonraki vatanının halinide bir taraftan da görmektedir. Ölümler, acılar, yalnızlıklar adım adım gelir. Bizde tarihi hızlandırarak, Ey tanrım, yalnızlıktan kurtarırsın Bütün bu insanların arasından ve evrenden? Nerede karşılayacaksın bizi, toprağındaki o ahirette. Önceki vatanımızda Ölümün yapraklarında ve hayatın rüzgarında? Ey tanrı bizde, benzerimizde Sesleri yükselmeye başlar. Bir kurtuluş arar Tanrı`sından. Yeni Ağıt şiirinden. Ve şiirin ilk bölümünün sonuna doğru Ey inen çamur ben olsaydım Veya inen yıldızların arasına arasına Ki görmesin bu alem görmememiz için diye feryat eder, şair daha ağır darbeyi indirmemiştir son satıra kadar ve der ki; İki kadının bacak aralarındaki ateşi" #89660816 kayıp giden kadınların acılarımı ağır basar şair de, yoksa bir diğer kadın olarak ağladığı vatana düşen ateş mi? Neler oldu ? Savaşın kazananı olmadığı gibi, bu tür sahneleri İspanya iç savaşın şahitlerinden
Pablo Neruda
Pablo Neruda
`nın
Şiirler
Şiirler
kitabında da yer yer verilen acı tabloyu, okurun içine bastıra bastıra, inleterek vermştir, acılarını, gamını, insan-yokoluşunu. Neruda şiirinde acısını bastırmak içinde "Gelin görün sokaklar kan  Gelin görün  Sokaklar kan  Gelin görün kanı  Sokaklar boyunca akan" ... defalarca aynı satırları tekrarlamış, kadınların ve çocukların düştüğü vaziyeti, "Öğle yemeklerinden sonraki o saatler, ergen öğrencilerin Ve kızların ve oğlanların ve papazların kendilerini tatmin ettikleri. Hayvanların apaçık çiftleştiği. " ile susarak, dönüyorum
Adonis
Adonis
şiirlerine. Acaba şiirleri okurken, sairlerin ne anlattığını düşündük mü? Hayal kurduk mu? Onlarla yaşadık, yaşlandık mı? Diyor ki; Adonis: Atmaca şiirinde Adios bir şeylere şahit oluyor, ben kaçamadım şiirden, buyrun siz kaçıverin gerçeklerden, sevgili okurlar. ATMACA "Atlılar yaklaşıp ve bize kıyıdan seslendiler: Zararımız dokunmaz, dönün giysileriniz üstünüzde! yüzeye devam ettim, erkek kardeşim çocukca bir korkuyla yüzüyordu, gözgöze gelip, cesaret dedim. Beni duymadı. Ben Fırat'ı geçerken, o söylediklerine kanıp, onlara yöneldi. <<< kestik.. ne oldu peki Adonis, sen karşıdasın, kardeşin beride, geri dönmek mi isterdin, koşup kardeşini kıyının karşısına cekmek mi?>>>> devam... Sonra gözlerimin önünde başını gövdesinden ayırdılar... Sadece onüç yaşında bir çocuktu o. Sonra uçuyormuşum gibi geldi bana, oysa ayaklarım önümdeydi." Yani?... <susuyorum, sonra, susuyorum, şiire değil insanlığa su`suyor-um. Atmaca şiirinin bir de devamında "Atmaca Günleri" şiir başlığı var, epeyce bi` uzun, bir- iki paragraf sonra daha fazla konuşmaya da gerek kalmayacak aslında. Sizi hiç akrep soktu mu ? Beni daha evvel bir akrep sokmadı. Eğer soksa ölmez miydim? O zaman şair burada bir akrebin sokmasını nasıl duyumsar? En kötü ihtimal felç olmaz mı insan? *.. "Sönen yangının bıraktığı yarıklarda dakikaları yoklardım Susuz sınırlı toprakların Geçip giden oldum geçip giden payıma düşenden Çakıl taşlarını aşındırdım ve toz toprağı Mızrağımın gölgesinde daralır yeryüzü- ölürken Akreplerin nasıl soktuğunu duyumsarım, meçhulde sürüklerim kıtayı Ölürken arzuyla yeryüzünün üstünde yeryüzünden daha sabırlı-ölürken Döküldüm omuzlarına rüzgârın dua ettim taşlara bile fısıldadım Yıldızları okudum, adreslerini yazdım ve yokoluşlarını Tutkumu çizdim harita gibi Ve mürekkebi kanım derinliği basitliğim Köklerin ve dalların arasında uyanık çekilir Sular, Toplanır doğanın alnına Kuru çiçekler ve veda ettiğimiz mezarlar burçların küresine yükseliyorum, trajediye dönüşür oysa Oysa savrulur külleri"*.. dizeleriyle başbaşa bıraktım sizi. Akrep aramaya ne hacettir ki, insan varken bu topraklarda (topraktan kasıt, biz dünya insanlarının basmayı hak etmediği yer den bahsediyorum) eee bu durumda kedi mi nankör insan mı? " Hadi ama ! Hak ettiğimiz sloganı bir hayvana yakıştirarakta işin içinden çıkıvermişiz," "yersen.." "Bir şair gibi ben de mevsimleri değiştirmeyi bilseydim" diye devam eden şiirde, bir şair olsam diye devam eden o kadar satır var ki.. "Şair gibi bilseydim eceli değiştirmeyi Bilseydim şimdi olsaydım Peygamberin adağı veya bir işareti Haykırdım: Ey bulut Çoğal ve yağ Adımla Fırat’ın ve Şam'ın üstüne." Amma evvelki şiirinde ise, yağmur yağmış, yağan yağmurda da çamurdan başka bir şey kalmamıştı. Yağmuru, şair bir arınma, temizlenme, yenilenmeyi umut ederek istemiş olsa gerek -ki buna kendide inanmamıştır. O da biliyordu ki, ilerleyen tarih sahnesi tekrarlanacak, ve bu şiirler bir daha, bir daha yazılacak, bu metruk şehirlerde (dünya...). Şiirler atlıyor, mevsimler biriyor, ömür geçiyor derken, bi şiirin son mısraları çarpıveriyor gözlerime, gözüm seyiriyor. Gözyaşı Mevsimi, şair şehrine olan aşkı ile başlayan hasreti, sona dogru başka bir hal alıyor. Tıpkı bugünün Suriye`sine kuşanıyor tarih "Ey süslenmeden dökülen kadınlar Ey güzelliğin yeli kadınlar ey gecenin bir saatinde ışık saçan kadınlar Ey saklı köklerin ve çamurların maliki kadınlar Sonunda kayıp çıplaklıklarını alırsın Ey Şam... ey sevgi, yok.. Bağışla Ey Şam Eğer senin mağaralarınla korkutsam Yıksam surları, Ateşi tamsam beni böyle sallayan Tarihimizdeki feryat, kaybolan Gemiler geri dönse; Bağışla Ey Şam Sonunda kutsanmış adımlarla yürüyeceksin...   ~İnsan Hüsran~ Ne bağdat kaldı, Ne şam. Ne Lübnan kaldı Ne bir müslüman Ne insan kaldı Dünya da. Ne uyku uyuyacak bebek , Karabağ da ölü öldü Dünya insanları, ŞEYTAN Mİ Şeytan. #89689084 Sevgiyle, dostca kalın.
Rüzgarda Yapraklar
Rüzgarda YapraklarAdonis · İyi Şeyler · 1998415 okunma
·
199 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.