Koreli araştırmacılar E. coli
bakterisinin genetiğini değiştirerek
benzin üretmesini sağladılar.
29
Yetişkin insan
beyni her biri
yaklaşık 1.000
bağlantıya sahip
aşağı yukarı 100
milyar nörondan
oluşuyor.
44
Bir mililitre kan
plazmasında 10
milyar eksozom
bulunuyor.
Eksozom bazlı
bir kanser testi
için iki ila dört
mililitre kan
yeterli.
49
WikiHouse tüm
kullanıcılara açık
bir ev tasarım
kütüphanesi sunuyor.
İçlerinden birini seçip
bir CNC tezgâhında
sunta kullanarak
“basıyor” sonra
birleştiriyorsunuz
60
Eğer tüm evre nde yaşam sadece
Dünya’da varsa, bu çok büyük
bir yer israfı olurdu
67
Büyük Patlama’dan bu yana geçen zamanı, dünyadaki 1 yıla sığacak
şekilde anlatan Carl Sagan’ın kozmik takvimi:
Büyük Patlama 1 Ocak
Samanyolu’nun oluşmaya başlaması 11 Mayıs
Güneş sistemimizin doğuşu 1 Eylül
Dünya’nın şekillenmeye başlaması 14 Eylül
Gezegenimizdeki en eski kaya oluşumu 16 Eylül
Dünya’daki yaşamın ilk tohumları 21 Eylül
En eski fosiller (bakteri ve mavi-yeşil algler) 9 Ekim
Fotosentez yapan en eski bitki fosili 12 Ekim
Mikroorganizmaların doğuşu 1 Kasım
Ökaryot hücrelerin oluşumu 8 Kasım
Kambriyen Patlama (yeni türlerin doğuşu) 15 Aralık
İlk omurgalıların ortaya çıkışı 17 Aralık
İlkel kara bitkileri 20 Aralık
Böcek çeşitliliğinin başlaması 21 Aralık
Dinozorların doğuşu 24 Aralık
Memeli ata türlerin belirmesi 26 Aralık
Kuşların doğuşu 27 Aralık
Dinozorların yok oluşu 30 Aralık
Maymunların doğuşu 31 Aralık, 06:05
İlk insansıların ortaya çıkışı 31 Aralık, 14:24
Homo-erectusun dünyaya gelişi 31 Aralık, 22:24
Modern insanın doğuşu 31 Aralık, 23:52
Yazının icadı 31 Aralık, 23:59:47
Mısır piramitlerinin inşaatı 31 Aralık, 23:59:50
Maya uygarlığı 31 Aralık, 23:59:56
Rönesans 31 Aralık, gece yarısına 1 sn. kala
69
Florida Eyalet Üniversitesi’nden Doktor Teresa Aubele ve
danışman psikolog Susan Reynolds’ın sonuçları epey ses getiren
çalışmalarına göre; finansal açıdan tatmin edici bir hayatınızın
olmaması, servet sahibi olmanın nasıl bir kavram olduğunu
anlayamıyor olmanızdan kaynaklanıyor. Çünkü finansal başarı
ve refah, beyinde öncelikle nörolojik olarak yaratılan kavramlar
82
Korku ve endişe gibi güçlü duygular karşısında çabuk tepki
verme sebebimiz, beynimizin istemsiz düşüncelerle dolu
olmasından kaynaklanıyor. Bu nedenle daha tepki veremeden panik üretiyoruz.
82
Beyin, kendisine meydan
okunmadıkça, sinir hücrelerinde
kurduğu rutin ağ üzerinden çalışmaya
devam ediyor. Yani kullanılmayan sinir
ağları zamanla bozuluyor
83
Beyin yeniden yapılandırılabilir. Bunun
için rutin aktivitelerin dışına taşmak,
yeni yöntemler geliştirmek gerekiyor.
83
Kararlı bir zihinsel takip ile beynin
korkuya verdiği tepkileri kontrol altına
almak mümkün.
83
Beyin, odaklanma ve yeni beceri
geliştirme gibi kendisine meydan okuyan
zihinsel süreçleri seviyor. Hatta gelişimi için bu süreçlere muhtaç olduğunu
söyleyebiliriz.
83
İnsanların rasyonel olmadığı
bir ortamda piyasaların tutarlı
olması beklenebilir mi?
83
DNA’NIN UZUNLUĞU NE KADAR ?
Güneş
sistemimizin
çapının iki katı
kadar.
Hücrelerimizdeki DNA, 46’lı kromozom paketleri halinde bulunuyor. Çift sarmallı bir helezon şeklinde olan DNA, kullandığı
enzimler sayesinde, normalde olması gerekenden çok daha az
yer kaplayacak şekilde biçimlenmiş olan sımsıkı bir yapı.
Tek bir hücredeki DNA’yı düz bir yüzeye yayarak uzunlu-
ğunu ölçecek olsaydık, 2 metre boyunda olduğunu görürdük.
Bu 2 metre uzunluğundaki DNA molekülünde 3 milyon adet
nükleotit dizilimi bulunuyor. Bunun vücudumuzda kapladığı
yerse sadece 6 mikrometre uzunluğunda. Genetik malzememizin tamamını, yani tüm hücrelerimizdeki DNA’yı upuzun
bir şekilde uç uca ekleyebilecek olsaydık, kaba bir tahminle
18 milyar kilometre uzunluğunda olurdu. Bu uzunluk, güneş
sistemimizin çapının 2 katına eşit.
91
İNSANLARIN DOĞAL SAÇ RENKLERİ NEDEN
MAVİ YADA YEŞİL OLMUYOR?
Mavi ve
yeşil renk
pigmentlerine
sahip değiliz.
92
İNSAN VÜCUDUNDA NE KADAR TUZ VAR ?
Denizlerdekiyle
aynı oranda.
92
MİKRODALGA FIRINLAR
YİYECEKLERİN KİMYASINI BOZUYOR MU ?
Evet, aslında tüm fırınlar
bozuyor.
Yiyecekleri pişirdiğimizde besin
değerlerinin çoğunu yitirmelerine
sebep oluyoruz. Örneğin C vitamini, B1, B5 ve B9, ısı artışı sonucunda kesinlikte kaybettiklerimizden.
Ama örneğin B9’un özelliklerini
yitirmesi için 100 derecenin üzerinde ısıya maruz kalması gerek.
Bunlar dışındaki vitamin, protein,
mineral ve karbonhidratlar ısıdan
olumsuz yönde etkilenmiyor. Hatta
bazıları pişirildiklerinde daha kolay
hazmedildikleri için sağlık açısından çok daha faydalı oluyorlar.
Pişirme süreci, bitkisel besinlerin hücrelerini patlatıyor ve moleküler yapılarını değiştiriyor ama
bazen besin değerlerinin artmasına
da sebep olabiliyor. Örneğin pişmiş
bir havuçtan alınan beta karoten
antioksidanları, çiğ havuçtakinden
çok daha fazla. Aynı şey domates
için de geçerli. Pişmiş domates, çiğ
olanına göre daha fazla likopen içeriyor. Tabii en sağlıklı pişirme şeklinin
odun veya kömür ateşi olduğunu da
belirtmek gerek. Mikrodalga fırınlar
ise, enerji seviyesi düşük, iyonize
olmayan radyasyon türünü kullanı-
yor. Elektromanyetik dalgalar, iyonize
ve iyonize olmayan radyasyon olarak
ikiye ayrılmakta. X ve gamma ışınları
iyonize radyasyon yayarlar. Yani
enerjilerini moleküllere aktarır ve
moleküller üzerinde değişime sebep
olurlar. Aynı durum mikrodalga
fırınlarda kullanılan ışınlarda geçerli
değil. Çünkü besinlerin moleküler
fonksiyonlarını değiştirebilecek kadar
güçlü radyasyon yayamıyorlar. Sağlık
açısından hiçbir risk oluşturmadıkları söylense de, insan vücudunun
mikrodalgayla etkileşimi sonucunda dokuların sıcaklık derecesi yükseliyor ve önemli sağlık sorunları
oluşabiliyor. Çoğumuz bu fırınların
hiç radyasyon sızdırmadığını düşü-
nürüz. Ancak durum pek de öyle
değil. Evet, tüm mikrodalga fırınlar
radyasyon sızdırıyorlar. Kullanma
süreleri arttıkça, sızan radyasyon
da 5 katına kadar çıkıyor. Hatta
ciddi sağlık sorunları yaşanması
sonucunda, nispeten yeni sayılabilecek bir yasal düzenlemeyle, mikrodalga fırınların sızdırabilecekleri
maksimum radyasyon değerleri
için bir sınırlama getirildi.
95
KAHVALTI ALIŞKANLIĞININ 20. YÜZYILDA
BAŞLADIĞI DOĞRU MU?
Günde üç öğün yemek yeme,
modernleşme ve sanayileşme
süreciyle hayatlarımıza girmiş olan
bir alışkanlık. 19. Yüzyılın sonlarına
doğru, Avrupa’da sanayileşmenin
başlamış olması nedeniyle
çalışma saatleri uzadı ve şartları
ağırlaştı. Öncesinde tüm dünyada
günde iki öğün yemek yeniyordu;
öğlen ve akşam. Öğlen yemeği,
şimdikinden biraz daha erken bir
saatte, akşam yemeği de 19:00
civarında yeniliyordu. Hem Avrupa
hem de Osmanlı’da öğlen yemeği
öncesi kahve içme ve yanında ufak
tefek bir şeyler atıştırma gibi bir
alışkanlık mevcuttu. Zaten günün
ilk kahvesinden önce yenilen öğün
anlamındaki kahvaltı ismi de buradan
geliyor.
20. yüzyıl başlarında sabah
kahvaltısı kültürü yavaş yavaş
oturmaya başlamıştı. 1920’lerde
Avrupa’da tüm hükümetler kahvaltının
önemini vurguluyor, güne iyi bir
kahvaltıyla başlamanın performansı
arttırdığını söylüyorlardı. Fakat 2. Dünya Savaşı başladığında kahvaltılık
ürünleri bulmak bile başlı başına
bir sorun haline geldi. Aynı yıllarda
Osmanlı’da, önceleri akşamdan kalan
yemeklerin tüketilmesine dayanan
bu yeni kültür, günümüzde bildiğimiz
kahvaltı öğünü şekline dönüşmeye
başlamıştı. Peynir, ekmek, salam,
yumurta gibi ürünler bundan daha
eski zamanlarda sahur öğünü olarak
tüketilmekteydi. Ama kahvaltının bir
kültüre dönüşmesi sonucunda tüm
bu ürünler, zengin bir çeşitlilik içinde
sofradaki yerlerini almaya başladılar.
96
SOSYAL AĞLAR
BE YNİMİZİN ÇALIŞMA
MEKANİZMASINI
DEĞİŞTİRİYOR MU ?
Evet, hem de
birçok şekilde
Sosyal ağları kullanıyor olmamızın
beynimiz üzerinde olumlu etkiler
yarattığı konusunda farklı araştırmalar mevcut. Zaten kalabalık bir
arkadaş çevresi, iletişimin yoğun
olduğu ve haliyle beyin aktivitelerinin artış gösterdiği bir durumu
temsil ediyor. Çünkü daha fazla
insanla iletişimde olmak, hatırlanması gereken daha fazla detay,
daha hızlı iletişim ve neticede daha
pratik yaklaşımlar geliştirmek anlamına geliyor.
Bir araştırma sonucuna göre,
Facebook’ta çok arkadaşı olan
bireylerin beynindeki gri madde
oranı, olmayanlara oranla çok daha
yüksek. Beynin birçok farklı bölgesinde görülen bu gri madde artışı,
zihinsel hesaplarda ve hafızanın
depolanmasında önemli bir rol
oynuyor. Fakat gri maddeyle kaplı olan, yani nöronlardan oluşan kısım
her ne kadar beynin düşünen ve
hesaplayan bölgesi olsa da, nöronlar arası sinyalleri ve bağlantıların
düzgün çalışmasını yöneten birim
beyaz madde adı verilen iç bölge.
Özetle dış kısımdaki gri madde artışı
bir insanı diğerinden daha zeki yapmıyor, sadece daha pratik çözümler
geliştirmesini ve hafızanın güçlenmesini sağlıyor.
Yine bu soru için bir cevap
niteliğinde olabilecek başka bir
araştırmada, telefonunun kısa mesaj özelliğini yoğun olarak kullanan
insanların, numaraları ezberleme
ve ard arda numara zincirleri
kurmada daha başarılı oldukları
görüldü. Üstelik denekler kısa
mesaj kullanımıyla ilgili bir deneyde olduklarını bilmedikleri halde,
kurdukları ve ezberledikleri bu
numara zincirlerinin büyük çoğunluğunun kelime olarak da karşılığı
olduğu tespit edildi. Yani farkına
bile varmadan telefonlarımızdaki
numaralarla, onlara karşılık gelen
harfleri hafızamızda eşleştiriyor
ve daha iyi ezberliyoruz. Tabii bu
durum beynimizin çalışma mekanizmasını ve davranış şeklimizi
etkiliyor.
97