Gönderi

:D
Moralim yüksekti, hiç heyecanlı değildim. Germanicus bir bardak şarap içerek kendimi güçlendirmemi önermiş, ben de uygun görmüştüm bunu. Belki gelirler diye, Augustus'la Livia için iki görkemli sandalye konmuştu salona (evimize geldiklerinde her zaman onlara ayrılan sandalyeler). Herkes gelip yerleşince kapılar kapandı, okumaya başladım. Okuma mükemmel gidiyordu. Çok hızlı, ya da çok yavaş okumadığımın, sesimin çok yüksek, ya da çok alçak çıkmadığının, her şeyin tam karar olduğunun ve benden fazla bir şey ummamış olan dinleyicilerin ellerinde olmadan kendilerini kaptırdıklarının farkındaydım ki, çok ters bir şey oldu. Kapı vuruldu hızlı hızlı; kimse açmayınca, bir daha vuruldu. Sonra kapı tokmağından tangır tungur sesler çıktı ve hayatta gördüğüm en şişman adam girdi odaya. Üzerinde şövalye giysisi ve elinde kocaman, işlemeli bir yastık vardı. Okumayı kestim, çünkü zor ve önemli bir bölüme gelmiştim ve kimse dinlemiyordu: Tüm gözler şövalyeye çevrilmişti. Adam Livy'yi tanıdı, garip, tekdüze bir şiveyle selamladı onu (daha sonra bunun Padua şivesi olduğunu öğrendim), Sonra ötekileri de topluca selamladı. Bu, kıkırdamalara yol açtı. Konsül olarak Germanicus'a, ya da ev sahipleri olarak annemle bana pek aldırış etmedi. Sonra kendine bir yer aradı, Augustus'un sandalyesini gördü, ama gözüne biraz dar göründüğünden Livia'nınkini daha uygun buldu. Üstüne yastığını yerleştirdi, giysisini dizleri hizasına çekip lökkedenek oturdu. Tabii. Kleopatra'nın sarayının eşyalarından olan, Mısır'dan getirilmiş bu zarif, antika sandalye büyük bir çatırtıyla çöktü. Germanicus, Livy, annem ve dinleyicilerin daha ağırbaşlı olanları dışında, herkes kahkahaları koyuverdi. Şövalye yerden kalkıp, homurdanıp, sövüp sayarak orasını burasını ovuşturup bir azatlının refakatinde odadan çıkarıldıktan sonra sessiz bir bekleyiş başladı, yeniden okumaya çalıştım. Ama müthiş bir gülme nöbetine tutuldum: Belki içtiğim şaraptan, belki de altında sandalye dağılırken adamın yüzündeki ifadeyi görmüş olmamdan (başkaları görmemişti bunu, çünkü adam ön sıradaydı, karşısında da yalnız ben vardım). Her ne halse. Etrüsklerin arınma ayinlerine kafamı vermem olanaksızdı. îlkin dinleyiciler de durumuma anlayış gösterdiler, hatta benimle birlikte güldüler; ama çok kötü okuduğum bir paragraftan başımı kaldırıp, şövalye nin parçaladığı sandalyeyi kırık bacaklar üzerine eğreti oturtulmuş görünce, gene kendimi tutamaz oldum. Dinleyiciler sabırsızlanmaya başladı. Daha da beteri, tam sıkı bir mücadeleyle kendime hâkim olmuş ve Germanicus rahat bir soluk almışken, birden kapılar açıldı ve içeriye Augustus'la Livia girdi! Sıraların arasından dimdik yürüdüler. Augustus oturdu. Livia da oturmak üzereydi ki, bir terslik olduğunu gördü. Yüksek sesle, "Kim oturmuş benim sandalyeme?" diye sordu. Germanicus durumu açıklamaya çalıştı elinden geldiğince, ama Livia kendisine hakaret edildiğine karar verdi. Çıkıp gitti. Augustus da tedirgin bir yüzle onu izledi. Okumanın gerisini çorbaya çevirmişsem, kim suçlayabilir beni? Zalim tanrı Momus girmiş olmalıydı o sandalyeye, çünkü beş dakika sonra, ayaklar yanlara doğru ayrıldı ve bir kez daha çöktü sandalye. Bir kolundan kopan ufak bir altın aslan kafası yerden yuvarlanarak, hafif kalkık duran sağ ayağımın altına girdi. Gene kendimi tutamadım, boğuk seslerle, tıkanırcasına, katılırcasına gülmeye başladım. Germanicus yanıma gelerek kendime hâkim olmam için yalvardı; ama sadece aslan kafasını elime alıp, çaresizlik içinde sandalyeyi gösterebildim. Eğer Germanicus hayatta bir kez bana kızmışsa, işte o zamandı bu. Onu kızgın görmek beni altüst etti ve anında kendime getirdi. Ama tüm güvenimi yitirmiştim ve öyle fena kekelemeye başladım ki, okumanın sonu çok tatsız oldu. Germanicus durumu kurtarmak için elinden geleni yaptı: îlginç çalışmamı överek bana teşekkür edilmesini önerdi; okumanın ortasında beklenmedik bir tersliğin beni rahatsız etmiş olmasına ve aynı terslik sonucu, Ülkenin Babasının ve karısı Livia Hanımın aramızda kalmamış olmalarına üzüldüğünü ve yakında daha uğurlu bir günde, bir okuma daha yapacağımı umduğunu söyledi. Germanicus kadar ince-düşünceli bir kardeş, ya da onun kadar soylu bir adam gelmemiştir bu dünyaya. Ama o günden bu yana, bir daha okuma günü yapmadım.
·
13 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.