Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

968 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
42 günde okudu
Nietzsche
Büyük bir filozof muydu yoksa amansız bir deli miydi? Hitlerin hoyrat fikirlerinin hamîsi miydi? Uzun yıllar bu sorulara yanıt aranmış, farklı cevaplar verilmiş. Bu eser tüm bu sorulara objektif bir biçimde cevap veren, yazarın yorumlarının da dahil olduğu 847 sayfa olan çok kapsamlı bir eser. Nieztsche’nin biyografisi oluşturulurken, hayatı, eserleri ve hayat görüşü, felsefesi detaylı bir şekilde incelenmiş. Nietzsche’nin felsefesi dört farklı aşamadan geçmiştir: 1-Protestan bir papazın oğlu olan Nietsche’nin Hıristiyanlık felsefesine bağlı olduğu dönem 2-Wagner ve Schopenhauer’dan etkilendiği Dionysosçu dönem 3-Paul Ree ve Darwin’in düşüncelerinden etkilendiği bilimsel doğalcılıktan etkilendiği dönem 4-Tekrar başa döndüğü Yunan tragedyasının yeniden doğuşun ve bu doğuş sayesinde “Yunan Tarılarının” dönüşü dönemi Devlet yönetimi, din, ahlak, sanat ve ölüm dair düşünceleri bu dört döneme göre değişimler göstermiştir. “Tanrı öldü” diyerek hem yaşadığı dönemde hem de sonraki dönemde din üzerine farklı bir bakışı geliştiren kişiler üzerinde iz bırakmıştır. Nietzsche, henüz daha on dokuz yaşında iken Hıristiyanlığa olan inancını kaybetmiştir. Hatta bu durum ailesi ike bilhassa annesi ile arasında ciddi problemler yaratmıştır. “Tanrı öldü” sözü ile kast ettiği durum aslında modern dünyanın gelişimi ve değişimi ile Hıristiyanlık ve İsa inancının artık insanların manevi dünyası için bir şey ifade etmediğindir. Modern çağda sanayileşme ile insanlar güç istenci ve bencillik hakim duygu olmuştur. Hıristiyanlık inancına göre insan doğumundan itibaren günahkardır ve özgür iradeye sahiptir. İnsanın özgür irade sahibi olmadığını düşündüğümüzde “günahkarlığımız” bizim değil yaratıcının hatası olacaktır. Nietzsche’ye göre din uyuşturur. Marx’ın ifadesiyle ”Din kitlelerin afyonudur.” Hıristiyanlık inancına göre dünyevi bahtsızlığınız Tanrı’nın sizi cezalandırması ama böylelikle sizi aklında tuttuğunu ve onun sert sevgisine mazhar olduğunuzu gösterir. Böylece insan acısının sebebini araştırmaz. Özgür irade rahiplerin bizi kendilerine bağımlı kılmak için uydurduğu bir şeydir. Burada amaç bizim kendimizi mümkün olduğunca günahkar hissetmemizdir. Böylece kilisenin günah bağışlama gücüne dolayısıyla rahiplere daha bağımlı oluruz. Hıristiyanlık kalbi yük altına sokar ki... sonradan kısmen yükü hafifletebilsin. Bu din, Nietzsche’nin değişini biraz modernleştirirsek, etkin “pazarlama teknikleri” ile yayılmıştır. “Dini yayanlar (yani satış temsilcileri) gönüllü şehitlik gibi dramatik satış teknikleri kullanarak dinleyicileri kandırıp cennet, yeryüzü ve cehennem üçlemesini kabul ettirmiş böylece onlara hem sopa hem havuç sunabilmişlerdi: İnanmayanları ebedi lanetleme tehditleriyle korkutabiliyor, inanları ise ebedi saadet vaatleriyle baştan çıkarabiliyorlardı. Nieztsche, Hıristiyanlığın dayattığı özgür iradeye inanmazdı ancak “özgür ruh”a inanırdı. Özgür ruhlu kişi; kökeni, çevresi, sınıfı ve mesleği temelinde ya da çağının baskın görüşü temelinde beklenenden farklı düşünen kişidir. Özgür ruhlu insan , Nietzsche’nin daha sonra ”sürü tipi” diyeceği “zincirli ruhtan” farklı düşünen -dolayısıyla farklı davranan- insandır. Nietzsche, özgür ruhları engellediği gerekçesiyle “demokratik aydınlanma”da karşı çıkar. Hıristiyanlık gibi demokratik aydınlanma da herkesi aynı dşük bayağılık düzeyine çekme çabsındadır. Ortalamanın üstüne çıkma istencini öldürür. Başka bir değişle bir “inekler” tolumu yaratır. Modern, liberal düşünürlerin üzerinde anlaştığı eşirlik çöl eşitliğidir: Tüm insanlar eşit ölçüde ahlaki saygı ve ilgiyi hak ederler. Toplumsal kazancı dağıtırken zeka kat sayısı 90’ın altında olanlar hiçbir şey alamaz demek ahlaksızcadır. Oysa bazı insanların (dahîler) daha büyük daha değerli yetenekleri olduğununu, bazı insanların toplum için daha kıymetli olduğunu ve diğerleri ile eşit olmadıklarını kabul etmek gerekir. Nietzsche’ye göre demokrasi, sosyalizm ve feminizm esasen olumsuz yıkıcı değerlerdir. Bu durum modern liberalizmin köklerindeki “köle isyanının” olumsuz, tepkisel doğasından kaynaklanır. “Modern fikirler” eski ahlakın rütbe sırasını devirmeye çalışır ama sonuçta ortaya yalnızca kaos çıkar. İşte bu kaostan çıkış için yeni tip filozoflar devraya gireceklerdir. Yeni tip filozoflar, mevcut değerleri derlemek savunmak yerine bu değerleri “yapıbozuma” uğratacaktır -dinamitleyecektir-. Ana görevi “yeni değerler” taratmaktır. Nietzsche kendisine Platon’un “Devlet” adlı eserinde anlatılan ideal devleti örnek alır. Platon’un devlet anlayışında “rütbe sınırlaması” üç temel sınıf oluşturur: 1- Manevi liderler 2-Eğitili ve özdisiplinli orta sınıf 3-Sıradan insanlar, büyük çoğunluk(Plato’un zanaatçıları) Yunanca “aristokrasi” basitçe “en iyilerin hükümdarlığı” anlamına gelir. Nietzsche’nin aradığı şey kandan kaynaklanan hiyerarşi değil, doğal yetenek ve eğilimden kaynaklanan bir hiyerarşidir. Birinci grupta yer alan “filozof-kral” daha ziyade bir İslami cumhuriyetin “dini lideri” gibi bir manevi kraldır. Yeni tip filozof mevcut değerleri derlemek savunmak yerine ana görevine giriş mahiyetinde bu değerleri yapıbozuma uğratacak- dinamitleyecektir-. Ana görevi yeni değerler yaratmaktır. İkinci kast, manevi ve fiziksel bakımdan kuvvetli olanlardır. Bunlar manevi liderin “refakatçileri, sağ kolu ve en iyi öğrencileridir”; yasanın bekçiliğini yaptıkları gibi askerlik işinden de sorumludurlar. “Maneviyatçıların uygulayıcılarıdırlar”, yönetimde ‘kaba’ nitelikli be iş varsa bunlar üstlenip yürütürler. Üçüncü kast “el işleri, ticaret, tarım, bilim, sanatın büyük bölümünden sorumludurlar. Bu kast sayıca en kalabalık kesimi oluşturur. Bu nedenle ’yüksek bir kültür’ “geniş tabanlı bir piramit” şeklindedir. Platon’un ruhların altın, gümüş, bronz doğduğu yalanını cisimleştirir. Nietzsche, ciddi güç toplayan “kadın özgürleşme hareketi”ne karşıdır. Ona göre kadınlar erkekçe işleri yapabilecek kapasiteden yoksundurlar. Kadınlarda doğruluk kaygısı yoktur- en büyük yetenekleri kölece yalancılıktır-. Kadınlar dehşet vericidir ve barbarlık potansiyeli taşırlar. Kadın; güzel, tehlikeli kedidir. Kedi bencilliğine sahiptirler ilte bu yüzden sıkı erkek kontrolünde olmalılar. Özgürlükçü hareket, eşit haklar, hiyerarşinin demokratik yıkımının, Avrupa’nın dümdüz edilişinin bir parçasıdır. Nietzsche’nin bu olumsuz düşüncelerin yegane müsebbibi en büyük aşkı Lou Salome’dir. Lou’nun erkeklerle aynı bağımsızlığa sahip olma arzusu her evlilik teklifini reddetmesine yol açtı. Lou’nun erkeklerden isteği tek şey bağlanmaksızın entelektüel uyarımlardan faydalanmaktı. Nietzsche’nin en yakın arkadaşı Paul Ree, Nietzsche’yi Salome ile tanıştırır ancak zaman içinde kendisi de Lou’ya aşık olur. İki yakın arkadaş bu yüzen iki rakibe dönüşür. Nietzsche, Lou’ya evlilik teklif eder ama Lou kibarca bu teklifi reddeder. Sonrasında Nietzsche, Ree ve Lou; Viyana’da bir evde yaşayarak komün bir hayat sürmeye karar verirler. Ancak bu arada Ree’nin bu arada tavırlar değişir. Ree her zaman Nietzsche’nin bşr adım önündedir ve onlar için Nietzsche bir kukladır. Ona entelektüel ateş güçünden dolayı ihtiyaç duyarlar ama ikisi de farklı sebeplerden onun Lou’ya aşık olmasını istemezler. Lou, Ree ve Nietzsche Lurzern’deyken Jules Bonnet’nin fotoğraf stüdyosunda o kötü şöhretli “kırbaç” fotoğrafını çektirirler. Fotoğrafta Ree ve Nietzsche’nin “at” olarak koşulduğu küçük bir arabanın içinde Lou elindeki leylak dalından ‘kırbacı’ gösteriyor. Bu fotoğraftan sonra herkes yaşadığı şehre geri döndü ancak Ree, el altında Lou’nun kalbini kazanmak için harekete geçti. Kısa bir süre sonra Nietzsche’nin kızkardeşi Elizabeth ve Lou Wagner’in eşi Cosima’nın daveti üzerine Bayreuth’a giderler. İlk önce birbirlerini sevmiş gibi yaparlar ancak genç, güzel, zeki, opera için toplanmış uluslararası zenginlerin topluluğundaki oldukça rahat tavırlarıyla odak noktası olur, Wagner dahil bütün erkekleri büyüler. Elizabeth otuz altı yaşında, hala evlenememiş, az eğitim görmüş, biraz rüküş, kasaba zihniyetinin tutuk tavırları ile oldukça sönük görünmüştür. Elizabeth, Lou çok kıskanır ve ağabeyine , Lou’nun kırbaç fotoğrafını ortada dolaştırarak, her iki adamı idare ettiğini ima eden dedikoduları mahal verdiğini bir mektupla bildirir ve Bayreuth’tan ayrılır. Wagner’le arasının açıldığı bir dönemde Lou’nun Wagner’le kendisi üzerine alaylı sohbetler etmesine dayanamaz. Elizabeth, ağabeyini tamamiyle soğutmak için olayları abartarak anlatır. Bu olaydan sonra Nietzsche’nin kadınlara karşı tavrı değişir ve onları şeytan olarak görür. Bunlar Nietzsche’nin hayatına, felsefesine dair bazı detaylar, kitapta burada anlatılanın çok çok çok daha fazlasını bulmanız mümkün. Ben bu kitabı okuduktan sonra Nietzsche’yi sevsem mi yoksa ona çok mu kızsam bilemedim. Ama kendime en yakın bulduğum dönem, Schopenhauer etkisinde oluşturduğu felsefe dönemi oldu. Bu kitabı okudukça felsefe aşkım kamçılandı, felsefi kitaplar okumaya devam edeceğim.
Nietzsche
NietzscheJulian Young · İş Bankası Kültür Yayınları · 2015137 okunma
·
552 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.