Şenül Korkusuz

Baudelaire, "Aşkla değil yaşamla sarhoş ol," der.
Aşkla sarhoşluk. Baudelaire, "Aşkla değil yaşamla sarhoş ol," der. Her zaman sarhoş olmalı. Her şey bunda: Tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zaman'ın korkunç ağırlığını duymamak için, durmamacasına sarhoş olmalısınız. Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz Ama sarhoş olun. Ve bazı bazı, bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üzerinde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız sorun yele, dalgaya, yıldıza, kuşa, saate sorun, her kaçan şeye, inleyen, yuvarlanan, şakıyan, konuşan her şeye sorun, "Saat kaç?” deyin; yel, dalga, yıldız, kuş, saat hemen verecektir karşılığını, "Sarhoş olma saatidir." Zamanın inim inim inleyen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz.
Reklam
Tektanrıyla tanıştırıldığımızdan yana kafalarımız karışık. Sen eski Yunan'da Platon'un, Sokrates'in, Aristoteles'in düşüncelerini pohpohla, sonra da gel tanrılarını ciddiye alma. Musa'nın Kızıldeniz'i ortasından yarıp yürüyerek geçmesi, İsa'nın Tanrı'nın oğlu olması, Muhammed'in Burak sırtında
Vatikan Protestan tehditine karşı sanatı seferber eder
Caravaggio tablosuna bakıldığında ilk göze çarpan, kendisini düzene kabul ettirmesi var olabilmesi, engizisyondan gizlenmesi. Roma'ya geldiği yıllarda Vatikan Protestan tehditine karşı sanatı seferber eder. Asırlardır önemsemedikleri Meryem ve şehitlere başrol verilecek. Okuma yazma bilmeyen halka sanat şatafatında din propagandası yapılacak, kilisenin ihtişamında Tanrı'nın oğlunun gücü hissettirilecek. Ortigia'da turistlerin, "Ah ne güzel yapmışlar," diye fotoğraflarını çektiği barok katedrallerle kiliseler, geleceğin faşist mimarisine davetiye çıkarırcasına görkemli yapılmalı ki, simgeledikleri ilahi güce boyun eğip diz çökelim. Protestanlar ise kiliseyi sadeleştiriyor, ibadeti yalınlaştırıyor, gösteriş yerine inancı vurguluyor, ileride işlenecek günahlar için bile af satan papayı başşeytan diye tanımlıyor.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
VATİKAN'IN İŞİ BİTTİ
Gün gelecek papa da işsiz kalacak. papazlar? Hitabetleri güçlü, özgüvenleri tam. Kullanılmış araba satıcılığına oynar, başka dinlere transfer ederler. Yıl 1889. Vatikan, cumhuriyet tokadını yer. İtalyan Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla, krallara taç giydiren, savaşlarıyla halkı kırdıran, Haçlı Seferleri'yle Avrupa'yı talan edip Ortadoğu'yu dağıtan, Güney Amerika'da soykırımı kutsayan, ganimetleriyle karunlaşan, şantajla, savaşla bankasına para toplayan, yoksulları yoksullaştıran Vatikan'ın süngüsü düşer. Cumhuriyet Bruno'yu unutmamıştır. Roma'nın göbeğinde küçük bir toprak parçasına sürdükleri Vatikan'ın bumunun dibine Bruno'nun heykelini diker, her 17 Şubat'ta Campo de' Fiori'de yakıldığı yerde anarlar.
YALAN NE KADAR TEKRARLANILIRSA O KADAR İNANILIR
Azize Lucia önümde ölü yatıyor. Kilisedeki yazıya göre öldürüldüğü tarih 13 Aralık 304. Nereden biliyoruz? İnançlar sorgulanmayınca yalanlarını kutsar, yalancılara taparız. Asur Kralı II. Sargon: "Rahiplerin ne kadar çok yalan söylediğini herkes bilir. Onların ağzından çıkanlarla benim bağırsaklarımdan çıkanlar arasında pek fark yoktur.” Lucia'nın tarihte ilk kaydı, ölümünden üç asır sonra, 6. yüzyıldaymış. Boston'da hâkim arkadaşım, "İyi yalanı ayrıntılar inanılır kılar. Tarihte hayal mahsulü insanların doğum tarihi mutlaka bellidir.”demişti. Orwell 1984'te, "Yalan ne kadar tekrarlanırsa o kadar inanılır," der. İnançlarımız da çocukluğumuzda bize belletilen efsanelerle yandan çarklı. Dinleri sorgulandığında satıcılarının cevaplan tektir, "Tanrı bilinmez, inanılır."
Reklam
Tarihin ilk kadın ressamlardan Artemisia Gentileschi'nin "Holofernes'in Kafasını Kesen Yudit" tablosuna yöneldim. Yüzü kararlı, cezbedici genç kız, saçlarından yakaladığı Holofernes'in kafasını yatakta yastığa bastırırken diğer elindeki bıçakla boğazını kesiyor. Resme yaklaşmamla, bekçinin eli omuzumda. Başkaları da bu çekici kadının cezbesinde resme yanaştığından bekçi mevzilenmiş. Resmin hikâyesi, kilise sanatında vahşetin sıradanlığı. Holofemes'in ordusu Yahudi topraklarını işgal edince Tevrat kahramanı Yudit, dişiliğini kuşanır, adamı baştan çıkarıp yatakta öldürür. Bekçi bana temkinle bakıyor. Hangi resme gitsem peşimden gelecek. Yudit'in dik meme uçlarıyla değil, Artemisia'yla ilgilendiğimi söylesem belki tavrı değişir diye ressamın kim olduğunu bilip bilmediğini sordum. Cep telefonundan Artemisia'nın hayatına baktık Tarihinin en meşhur kadın ressamı. On yedi yaşındayken resim dersleri aldığı babasının arkadaşı Artemisia'nın ırzına geçmiş, evleneceğiz, diye oyalamış. Artemisia dava açıp kadın direnişinin tarihinde çığır açmış. Mahkeme, yalan söylemediğinden emin olmak için ırzına geçilişini defalarca anlattırmış, davadan vazgeçsin diye işkenceden geçirmiş, herkesin önünde bekâret kontrolü yaptırmış. Davayı kazanan Artemisia, Londra'da National Museum'un daimi koleksiyonunda resmi olan yirmi bir kadın ressamdan biri. Koleksiyondaki erkek ressamların sayısı iki bin üç yüz.
Homo Sapiens'e öğütlerim
Homo Sapiens'e öğütlerim Psikiyatrist deli tedavisi görmeli Hapiste yatmalı hakimle savcı Balıkçı balık, Avcı av olmalı. Dörtnala Dünyayı koşturanlar Kaybetmesinler gölgelerini. Bayrak yarışında Uzaya gitmeden astronotlar Amazon Ormanlan'nı sahiplenmeli Evlatlarını kalıplarına koymasın Annenlerle babalar. Ahtapotlan tanır mısınız? Kitapsızdırlar. Onlardan öğrenmeli, Merakımı hırsımdan arıtıp Oyunuma kanmadan yaşamayı.
GÜNÜMÜZ SANATI
Fast food, fast seks derken fast edebiyat. Sayfalar tuvalet kâğıdı rulosu hızında dönecek. Yazar, striptiz yaparcasına cümlesi bitmeden bir sonraki cümleyi merak ettirecek. Duygularımızı sömürüyor, korkup yapamadıklarımız üzerinden bizi gıdıklayarak para kazanıyor, kelimelerinin tutsağı kılarak hayal gücümüzü kısırlaştırıyor, inandırıcı olabildiklerinde bizi saplantılarının müptelası ediyorlar. Kahramanlarının dünyasına hapsedilmeye alıştık. Çağdaş yazar birey saplantılı. Onu okurken sayfalardan silkinip, "Yahu kahramanı âşıkken dünyasında neler oluyordu?" diye somak aklımızdan geçmiyor. Romanların bildik gidişiyse yaşam karşıtı. Doğayı seyretmenin, denizi dinlemenin başı sonu olmaması merakımızı engellemez. iş romana gelince neden ille başı sonu olacak, bir yerden bir yere gidecek, sürükleyici olsun diye kitabın yazan bize oyun oynayacak? Bildik kalıplara hapsedilmeden, yaşam gibi sanatın da akışı olamaz mı? Bir gün roman yazacak olursam şimdi ne olacak duygusu vermesin. Her noktasında bizi durdursun, başka bir yere gitmek istemeyecek kadar lezzet versin, ilgimizi çeksin. O an içine girdiğimiz kartpostalı yaşayalım. Oysa günümüzün romanı başı, sonu, ortası olan formülle yazılıyor. Buluta bakarken ne başını düşünüyorum ne sonunu. Zamansızlığında kayboluyorum. Bulut başka bir şekle dönüşüyor, onun keyfini yaşıyorum. Ne olacak, diye sormuyorum. Bazen usulca, bazen aniden değişen hava gibi, roman da yaşam akışkanlığında olsun istiyorum. Edebiyatı, müziği o kadar formülleştirdik ki, yazar da bizle oyun oynuyor. Sanattan beklediğim, sanatçıyı kendisinden kurtarması.
Sayfa 42 - EvetestKitabı okuyor
Antik Yunan ressamlarının hikâyesi
Şu kesin: Bir şey ne kadar gerçek görünüyorsa o kadar gerçekten uzak, ne kadar gerçekten uzak görünüyorsa o kadar gerçek. Boş felsefe yapmıyorum. Antik Yunan ressamlarının hikâyesi. Zeuxis ve Parrhasius resim yarışmasına katılır. Süre biter. Zeuxis resmini örten perdeyi kaldırır. Bildik meyve tabağı. Herkes hayal kırıklığında. Sıra Parrhasius'a gelmişken bir kuş Zeuxis'in tablosuna dalıp resimdeki üzümleri gagalayınca alkış kopar. Sonuç bellidir. Zeuxis, rakibini küçük düşürmek istemez. "Eserini görmekten bizi yoksun bırakma," deyip resmini örten perdeyi kaldırmasını ister. Parrhasius oralı olmaz. "Perdeyi kaldırsana. Bak, bizi güneşin altında bekletiyorsun." Parrhasius, "Resim karşınızda," der. Yakından bakarlar. Parrhasius duvara perde resmi yapmıştır.
Sayfa 36 - EvetestKitabı okuyor
Caravaggio Dostoyevski'nin resimdeki dili
Siz, İnançlara Saygılı Uyurgezerler Leonardo, Michelangelo, Van Gogh, Picasso... Hepsini geç. Hakkında en çok kitap yazılan ressam Caravaggio. En az resim yapan da o. Çoğu müzelerde. Michelangelo Merisi di Caravaggio. Soyadını, doğduğu kasabadan almış. Resimleri altmış kadar. Diğer uçta, elli binden çok işiyle seri üretimde birinci,
Sayfa 34 - EverestKitabı okuyor
Reklam
Evliliğe Dair
"Mesele boşanmak değil, evlenmemek," dedi. "Yalnız yaşamak eksiklik diye beynimizi yıkamışlar. Klasik hikâye, Sevgililer Günü'nde yalnızlık korkusu. Evlenenler daha mı mutlu? Adamın sevdiği yemekleri pişirmekten kendimizi unutuyoruz."
Sayfa 29 - EverestKitabı okuyor
Şenül Korkusuz
Bir kitabı okumaya başladı
Ressamın İsyanı (Ciltli)
Ressamın İsyanı (Ciltli)Gündüz Vassaf
8.1/10 · 149 okunma
448 syf.
·
Puan vermedi
·
10 günde okudu
DÜNYA HAFIZASININ KIRILMA ANLARI
Her insanın yaşamında kırılma anları vardır. Bir saniye öncesi ile sonrası arasında hayatınızın, düşüncelerinizin ve duygularınızın yönü değişir. Değişim için kimi zaman uzun bir süre gerekir kimi zaman da bir ‘an’ yaşamımızdaki köklü değişimi nur topu bir sürpriz gibi kucağımıza bırakılıverir. Bu edilgen bir eylemdir, işi yapan özne belli
Kırılma
KırılmaAndrés Neuman · Üç Nokta Yayınları · 2022203 okunma
448 syf.
·
Puan vermedi
·
10 günde okudu
Kırılma
KırılmaAndrés Neuman
8.6/10 · 203 okunma
ARJANTİN'İN EKONOMİSİ SİZE BİR ŞEY HATIRLATTI MI?
Arjantinlilerin, dolar, Fransız frangı ve hatta yen kurunu biliyor olmaları, Yoshie'ye çok ilginç geliyordu. Paraları zihnimizde rahatlıkla birbirine çevirmemize, faiz oranlarını izlememize, boyuna paradan söz edişimize şaşırıyordu, Gençler bile, devalüasyonu dikkate alarak, tasarruflarını dolara yatırıyorlardı. Ekonomi bilgisinin böylesine yaygın olmasını hayranlıkla karşılıyordu. Bu şaşkınlığı kısa sürdü. İlk ekonomik kriz olduğunda, daha önce anlayamadığı her şeyi apaçık kavradı. Burada sürekli paradan konuşuyorduk, çünkü paramız yoktu. Olduğunda, hemen çalıyorlardı. Bir seferinde, şimdi ifade edemeyeceğim bir yığın ayrıntılı bilgi vererek, alacaklılarımızın, demokrasiyi desteklediklerinden dem vurmakla birlikte, diktatörlüğün yarattığı devasa borcun geri ödenme koşullarını iyileştirmeye bir türlü yanaşmadıklarını anlattı bana. Ansızın bizim işlevimizi kavradım. Her cuntayla işi pişirip sözleşmeye bağlıyor, demokrasiyi kontrol etme bahanesiyle bir sonraki hükümete satış yapıyorlardı. Tam o noktada, faiz oranları yeniden yükselmeye başladı. Ülkenin borçlarını ödemesini sağlamak, borçların ödenemez olmasını sağlama almaktan çok daha az önemliydi. Her şey yeniden altüst olmaya başlayınca, şubesinin geleceği konusunda endişeye kapıldı Yoshie. Yeni kurulan bir işin, böylesi bir çöküntüyü kaldıramayacağını söylüyordu. Bir para biriminin o denli büyük bir değer kaybına uğramış olmasına inanamıyordu. Yenin başınaysa, bunun tam tersi geliyormuş. Fazla değer kazanması, Japonya'nın dış ticaretteki rekabetçiliğini azaltıyormuş.
Sayfa 303Kitabı okudu
173 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.