Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

209 syf.
6/10 puan verdi
FARKLILIKLAR, YAŞAMI YAŞANILIR KILAR... (ARADA SPOILER ÇIKABİLİR) Ba-yıl-dım. Niye bayıldım? Çünkü bay-dı... Kitabın artılarından biri olan akıcılığı sayesinde kurguya dahil oluyorsunuz, akışa kapılıp gidiyorsunuz ve ileriki sayfalarda kaybedeceğinizin farkında olmadan, başlardaki aksiyonların sürüklemesiyle sayfaları hızlı hızlı çeviriyorsunuz. Bir süre sonra hoş duygular eşliğinde pambık gibi oluyorsunuz. Buraya kadar eyvallah. Öyle ki, sonrasında bu pambıklık ve de minnoşluk ve de sevgi kelebekliği sizi öylesine sarıp sarmalıyor, huzur içinde kendinizi uykuya bırakıp rüyalara dalıyorsunuz. Kitap elinizden düşüyor tabii. En azından elimden düşmese de gözümden düştü bir süre sonra. Devam kitabı (kitapları) da var, devam eder miyim bilinmez. Ama ikinci kitap, bu baygın dünyanın temsilcisinin dünyamızla yüzleştiğinde verdiği tepkilerin merakında olan beni çekedebilir. Bakacağız artık... Kapakla başlayalım. Belki de üzerine en çok kafa patlatıp yorumlama yapmak istediğim kısmı bu oldu kitabın. "200 küsur sayfalık kitabın kapağına mı takılıp kaldın?" diye düşünmeyin, birazdan bana hak vereceksiniz. tr.wikipedia.org/wiki/Venus_de_M... Heykeli tanıdınız mı? İlla ki bir yerlerde görmüşsünüzdür. Aşk tanrıçası Afrodit'in Roma mitolojisindeki ismi Venüs ve heykelin bulunduğu yer olan Milos Adası'ndan alır ismini. Kapaktaki figür de bu heykelden esinlenmiş, çok sonra ayıktım. Yalnız arada bariz farklılıklar var. Evvela heykelde de göreceğiniz gibi, kollar yok. Fakat kapakta siyah kollar eklenmiş figüre. Heykelin kollarının kırılması hadisesi ise üzücü. Heykelin kaçırılması sırasında hamallar arasında çıkan kavgada kırılmış bu kollar. Kırılmadan evvel, kolların nerede durduğu sorusunu ise, sağ eliyle yere düşen elbisesini tutarken sol elinde ise bir elma tutar şeklinde yanıtlıyor bir söylenti. Üç boyutlu rekonstrüksiyon falan yapmışlar, onların yalancısıyız :) Heykelin hatları gayet hoş, tamamını, söylenenlere göre hayal edecek olursak gayet çekici bir tasvir. Dahası, Amerikan Plastik Cerrahi Derneği'nce "evrensel güzellik sembolü" olarak kabul edilmiş. Gelelim kapağımızdaki figürle kıyasına. Figürümüz bu "kadınsı" çekicilikten yoksun, heykeldeki, düşmek üzere olan elbisenin yarattığı erotizmden uzak. Kadınlar Ülkesi'nin kadınlarını da, okudukça zaten bu şekilde değerlendirmemek gerektiğini fark edeceksiniz. Bir el vajina üzerinde, ki bu da seksin olmadığı bir kadın anlayışını sembolize ediyor. Diğer el ise sol memeyi örtüyor. Burada iki yorum yapmak isterim. Sol memenin kapatılması, kalbe daha yakın olan memeyi kapatma ile, bizim bildiğimiz türden bir aşkın ötelenmesini de çağrıştırıyor olabilir, memenin, tanımlayabileceğimiz iki işlevinden birini bertaraf etmeyi de çağrıştırıyor olabilir. Meme, yavruyu emzirme işlevinin yanında cinsel uyarılmada da işlevseldir. Sinir uçları falan buralara detaylı girmeyelim, isteyen araştırabilir. Açıkta kalan meme ise, diğer işlevi çağrıştırmada oldukça sağlam bir mesaj veriyor. Özellikle de, altında bulunan, dirsekten kıvrılmış kol ile birlikte değerlendirildiğinde. Kolla meme arasına bir bebek sıkıştırdığınızı hayal edin bakalım... Hah, büyük resmi gördünüz işte! ;) Kadınlar Ülkesi'nin "kadınlık" anlayışını net yansıtan bir mesaj içeriyor kapak. Favorilerimden biri oldu bile şimdiden. İçeriğe gelecek olursak, kitabın akıcı anlatımından bahsettim zaten. Anlatım ise, bu ülkeye gelen üç kafadardan birinin, Van'ın notlarından bize ulaşanlar şeklinde. Bu üç kafadar, yeni keşfedilmiş bir ülkenin analizini yapmak için tam tekmil donanımlı maşallah. Sosyolog var, şair-botanikçi-doktor var, teknik konulara hakim ve de zengin bir yakışıklı var. Seçmece yani :) Karakterlerine gelecek olursak, zengin yakışıklı Terry, kadınlar konusunda ne kadar "meta"cı bir yaklaşım izliyorsa doktor Jeff, bir o kadar, kadını "tanrı"laştıran bir düşünce yapısına sahip. İkisi de kabul edilebilir türden değiller zannımca. Nitekim anlatıcımız Van, bu sorunun üstesinden geliyor çünkü karakteri tam bir katalizör. Neyse, bu arkadaşlar bir keşif gezisinde, yerlilerden öğreniyorlar bu ülkenin varlığını. Yerliler, "aman abi oraya gitmeyin, orada belalı karılar var, giden de geri gelmiyor zati" şeklinde yorumlar yapsalar dahi, geri dönüp burayı keşfetmek arzularına engel olamıyorlar. Olay da haliyle böyle başlıyor. Kadınlar Ülkesi'nde ilk göze çarpan, tertemiz, düzenli, derli toplu bir ortam. Sade bir güzellik anlayışı. Gelgelelim pembe ve beyazın hakim olduğu bir ülkeyi, fazlasıyla "dünyamız kadın anlayışına" paralel buldum. Bunun yanında kedileri sevip köpekleri öteleyen yazarı kınadım, umarım kadınlarınız kist'e çözüm bulmuşlardır ;) Artık kendimce klasikleştirdiğim, "bilimkurgu musun gerçekten?" sorusunu bu kitaba da sordum ve bu kitapta da bilimden çok, felsefi bir ütopyanın izlerini gördüm. Bilimsellik, olabileceği durumlarda dahi çok üstü örtülü. Elektrikli otomobiller geçti bir yerde o kadar. Yine aradığımı bulamadım. Ve kitabı okuyan birçok okurun değindiği konuya değinelim. Bu kadınlar, karşı cins olmadan nasıl çoğalıyorlar? Ayrıca nasıl oluyor da hep kız çocukları oluyor? Cevabı çok basit: İnanırsan oluyormuş! Olay tamamen spiritüel ve de dinsel bir temaya sabitlenmiş, bilimsel bir yanı yok. Her birinin beşer kız doğurması, topraklarına sığamayacak hale geldiklerinde "negatif öjeni" ile nüfusu dengeleme politikası izlemeleri, çocuk sahibi olmasını istemedikleri kadınların çocuk sahibi olmasının engellenmesi... Bunların hepsi düşünce gücüyle ve üstün (!) bir ruha sahip olmalarıyla mümkün hale gelmiş. Öyle ki kadın, çocuk sahibi olmak isterse bunu derinden hissediyor, çocuğu oluyor, bu coşkuya ve isteğe engel olup kendini işine verenler annelik duygusunu, sadece halkının çocuklarıyla tadabiliyor. Doğumdan bahsetmişken, Zava'nın sorup da Jeff ve diğerlerinin cevap veremediği sorunun cevabını ben vereyim: Bizde yalnızca babanın doğum yaptığı yaşam türü denizatı. Weismann'ın "edinilmiş özellikler gelecek nesle aktarılamaz" fikrini savunan Terry'ye rağmen, bunun aksi örneklerin de olduğunu okurken düşünmüştüm. Düşüncemi kanıtlayan örnekler de mevcut. Annelik ve doğum konusuna geri dönecek olursak, bu "kutsal anne"lerin annelikleri, bir süre sonra katı bir disiplin ve eğitim anlayışı havası estirdi bende. Tamam, çocukların eğitimi üzerine kurdukları sistem güzel, sürekli bir "sevgi" kavramından da bahsediyorlar, temelde bu da iyi. Yalnız bizim bildiğimiz türden bir "anne-çocuk" bağından gayet uzak bir kavram bu sevgileri. Ve ben bu sevginin yerine bizimkini tercih etmeyi yeğlerim. Keza tutkuda da öyle. Bu üstün (!) kadınlar için tutkunun bir anlamı yok ve üstün bir insan ırkı gibi duruyor olsalar da, insani bir duygu olan tutkuyu öteleyip, iki cinsin yalnızca çoğalmak, burada kendi başlarına çoğalabildikleri için de erkekle birlikte yalnızca çocuk yetiştirmek adına bir araya geldiklerini düşünmek bana abes geldi doğrusu. Son olarak sözümüz, "erkekler olmasa, kadınlar böylesi bir düzen kurmaya muktedirdir"vari düşüncelere kapılanlara. Karşı cinsi ötelemek, kimseye bir şey kazandırmaz bu bir. Bu kadınlar için de erkekler için de böyledir. Ayrıca bu kadınlar böylesi bir kapalılık anlayışına sahip olsalar, bu hikaye başlamadan biterdi ve bizimkiler ortaya ilk çıktığında "Halkımızı çift cinsiyetli bir düzene geçirebilme şansını yakalamamız mümkün olabilir." şeklinde bir cümle kurmazlardı bu da iki. Burada bahsedilen, kadın olsun erkek olsun toplumun tamamının gelişiminin amaçlandığı bir düzen. Taşkın bir sevgiden, hayatın bütününe işleyen bir eğitimden, sekssizlikten kopup geliyorum ey okuyucu! Gidip biraz Thomas Bernhard okuyayım da kendime geleyim :P
Kadınlar Ülkesi
Kadınlar ÜlkesiCharlotte Perkins Gilman · İthaki Yayınları · 201812bin okunma
··
122 görüntüleme
Gökhan okurunun profil resmi
İnceleme için teşekkürler. Keyifle okudum. Heykel konusunda ben de bir şey eklemek isterim. Helenistik dönemde kadın bedeni estetik bir obje olarak görülmüyordu. Erkek bedeni estetiği simgeliyordu. O dönem yapılan kadın heykelleri alabildiğine sade iken, erkek heykelleri tanrısal bir heybetle yapılmıştır :)
Post Mortem okurunun profil resmi
Rica ederim hocam :) dediğiniz gibi, estetik denince akla erkek vücudu geliyor o dönem. Gymnasium kültürü, kulamparalık, oralara hiç girmiyorum bile :) bu heykel sayılı örneklerden olabilir. Konu hakkında bilgim yok denecek denli az.
Kereviz okurunun profil resmi
Ya o kadar katılmıyorum ki sana bunu yazıyla anlatmam mümkün değil :D
Post Mortem okurunun profil resmi
Gün gelir tartışırız belki ;)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.