Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

312 syf.
9/10 puan verdi
“Penceremin perdesini Havalandıran rüzgar Denizleri köpük köpük Dalgalandıran rüzgar Gir içeri usul usul Beni bu dertten kurtar” Köpürtüp durursun bazen, deniz olmadan bozkırın ortasında penceresiz bir evin gübre kokan odasını. Hayallerin, perdeyi bile kılmıldatmaktan acizdir de köyün en son çitini geçemez. İçinde kalır içine kalır içine işler de bir türlü vuramaz kendini dışarı. Evdeki bir fazla boğazsındır ve kimliksizindir. Ne cinsiyetinin vardır kimliği ne de insan olduğunun belgesidir devletçe verilen kimlik. İşe yaramaya başlamadan adam olamazsın. Yüreğinde usul usul açacak tüm çiçekleri tomurcukken don vurmuştur, meyve vermekten uzak çürür. Erkeksen, ilk askerlik için çıkarsın çitin öbür tarafına; kadınsan, atın terkisine atılınca anlarsın son sınırın son olmadığını. Hayallerin iklimin bitki örtüsüne uyup güdük bile kalsa, perdeyi kımıltatmasa da büyür içinde. Kıymet verdiğin bir şey gelir bulur seni. Bazen içinden köyün bazen de dışardan gelir, el pence divan durulanın indiği tekerlekli bir taht senin de gönlüne taht kurar. Pis kokulu yavaş giden kağnı ve at arabası öksüzlüğünün, yetimliğinin, ezilmişliğinin, örselenmişliğinin tek simgesi olup çıkmıştı. Oysa “Bir tomofil taksi, Bayram’ın kafasında şimdi kağnının iki kanat takınmışı, öküzlerin ayaklarına da yaldızlı tekerlekler bağlanmışıdır artık. Artık, neye nasıl kurban edileceğini düşünmeye yer yok. Kanatlara binip uçacak, kendini kurtaracak.” “Yabancısın buralara Nerelerden geliyorsun Otur dinlen başucuma Belli ki çok yorulmuşsun.” Yaban ellere ilk çıktığında giydiği resmi formanın hakkını vermekten çok kullan diye verilen araç ile hayallerini yaşayıp millete caka satmaktan yediği dayakların onu örselemek yerine sahip olma isteğini daha da körüklemiş; askerden daha da hırslı terhis olup büyük şehre göç etmişti; ona değer verenle birlikte tüm ezilmişliğini köyde bırakarak Bayram. Tamirci çırağı olmuş her yerine işleyen Ankara’nın isi pası kiri yüzünde onarılmaz bir yara bırakmış; ezikliğini bir kez daha perçinleyip hırsını artırmıştır. Yabancıdır hem şehre hem insanlara hem de tüm dünyaya. Yani burası olmuş Almanya oluş ne fark ederdi ki onun için. Bir alavere fırsatını bulup sevdiğini söylediği Kezban’ı arkasından bırakarak daha da büyük bir şehre göçmüştür Bayram. Ortama ve sisteme ayak uydurup yarı aç yarı tok yaşayıp bir “Balkız” almıştır önünde yıldızı nikelaj kaplamasıyla. Artık tek yoldaşı bu yabancı ellerde yeni aldığı Mercedes’idir. Fikrinin ince gülü ise beklemektedir, fikrince onu, “Ballıhisar”da. Çıkılır yola yekpare gövdesi ve yek bir yalnızlıkla. “Mercedes’ine yerleştirirken, sonra da içine kendisi kurulup yola çıkarken yüzü hep ilgisinin dışındaydı. Yüzüne bakmaya, oradaki çizgilerde yılları kurcalamaya zamanı olmadı. Ama, kamyonetin sürücüsü Bayram’la oynamayı sürdürdükçe, sık sık aynada kendi yüzüne bakarken yakalıyor kendini. Orda, bu Mercedes’in içine daha çok yaraşacağını sandığı, bir zaman öncesinin tutkulu bakışlı, kıvılcımlı, esmer delikanlısını görmeyi umuyor. Nerde? Aşağı doğru damar damar sarkan yanakları, sağ gözünün altındaki bir yanık izi, derine kaçmış gözleri, sarı-kara yüzünde cansız, mat, sigara isi bir kırçıllıkla uzayıvermiş sakallarıyla; ağzını açtıkça, sol üstten ikisinin eksikliği hemen görünen dişleriyle karşılaştıkça, içini biber yutmuş gibi acıklı çabucak dalayıp geçiyor. Bu Mercedes’in direksiyonu başına artakalan Bayram’ı aynada artık salt kendisinin seçebildiği, gözlerinin kuytularına çöreklenmiş bir ışıltı, bir de, gürlüğünü, sertliğini hala saklayan, sadece rengi güneşsizlikten birazcık paslanmış izlenimi veren kaşlarıyla ulaşacağı yere ulaşmaya değer buluyor. Geriye artakalan o gizli ışıktı ve bu kaşlar, Mercedes’in pırıl pırıl dikiz aynasıyla birleşince Bayram’ın içine yine de usuldan bir gönenme yayılıyor. Bu yüzü sevmeye hazır buluyor kendini. Bu yüzü kutluyor.” Kıymet verdiği tek şeye binip yola koyulur Bayram. Yüreğinde beynin bir tek gerçek vardır itilmiş kakılmış örselenmiş olduğu köye sarı Balkız ile girmek ve ispat etmek kendini. “Kime önemsetmeli kendine en önemli olanı?” aklındaki tek düşünce budur. “Anlat ki çözülsün dilim Ben rüzgarım demeliyim Rüzgarlığı anlat bana Senin gibi esmeliyim.” Dili çözülmez bir ülkeye gelmiştir artık. Yanancı gitmiş büsbütün yabancı dönmüştür ülkesine. Trenin penceresinden görüp önemsemediği İstanbul ayaklarının altındadır artık. “Her an yeni bir çizgi. Her an yeni bir çentik. Her an yeni bir algılanmadan bir başkasına atlama. Hepsi; bir anlık duyarlılıkları geri iterek birbiri üstüne düşüyor. Biri ötekini silmek, ikincisi ilkini unutturmak üzere üstüste düşüyor her şey. Yine düşüyor.” Düştüğü her anda bilmiştir kalmayı Bayram. Birinin birilerinin üstüne basması birilerini gammazlaması gerekse bile ayaktadır Bayram. Dönecektir köyüne ve adam olduğunu ispat edecektir. Yaban olmayacak bir adam olacaktır ve fikrinin ince gülüne kavuşacaktır... Kendine şehrine ülkesine yabancılaştırılan Bayram’ı daha başka daha vahşi bir dünya beklemektedir. Önce kimse önemsenez onun kıymetlisini ve yıldızın kaybı ile birlikte yıkım başlar. Taklalar atarak giremez bile köyüne. Bir çoban kendine getirir Bayram’ı da yol ayrımında hikayenin sonu gelir.
Fikrimin İnce Gülü
Fikrimin İnce GülüAdalet Ağaoğlu · Everest Yayınları · 20211,948 okunma
··
125 görüntüleme
Odessa okurunun profil resmi
Kaleminize sağlık Ömer Bey, Adalet Ağaoğlu çok isteyip de henüz okuyamadıklarımdan. Bakalım ne zamana kısmet olacak :)
OkuryazaR okurunun profil resmi
Başlamak için çok iyi bir kitap inceleme uzun oldu ama beğenmenize sevindim sayın
Odessa
Odessa
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.