Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

ON DOKUZUNCU DEVA: Cemil-i Zülcelâl’in bütün isimleri Esmâ-ül- Hüsnâ ta’bir-i Samedanisiyle gösteriyor ki, güzeldirler. Mevcûdât içinde en latif, en güzel, en câmi ayine-i Samediyet de hayattır. Güzelin ayinesi güzeldir. Güzelin mehasinlerini gösteren ayine güzelleşir. O âyinenin başına o güzelden ne gelse, güzel olduğu gibi; hayatın başına dahi ne gelse, hakîkat noktasında güzeldir. Çünkü, güzel olan o Esmâ-ül- Hüsnânın güzel nakışlarını gösterir. Hayat, dâima sıhhat ve afiyette yeknesak gitse, nâkıs bir ayine olur. Belki bir cihette adem ve yokluğu ve hiçliği ihsas edip sıkıntı verir. Hayatın kıymetini tenzil eder. Ömrün lezzetini sıkıntıya kalbeder. Çabuk vaktimi geçireceğim diye, sıkıntıdan ya sefahete, ya eğlenceye atılır. Hapis müddeti gibi, kıymetdar ömrüne adavet edip, çabuk öldürüp geçirmek istiyor. Fakat tahavvülde ve harekette ve ayrı ayrı tavırlar içinde yuvarlanmakta olan bir hayat, kıymetini ihsas ediyor, ömrün ehemmiyetini ve lezzetini bildiriyor.. Meşakkatte ve musîbette dahi olsa, ömrün geçmesini istemiyor... “Aman Güneş batmadı, ya gece bitmedi” diye sıkıntısından of! of! etmiyor. Evet, gâyet zengin ve işsiz, istirahat döşeğinde herşeyi mükemmel bir Efendiden sor; ne haldesin? Elbette, aman vakit geçmiyor, gel bir şeş beş oynayalım, Veyahud vakti geçirmek için bir eğlence bulalım, gibi müteellîmâne sözleri ondan işiteceksin.. veyahud tul-i emelden gelen, bu şey’im eksik, keşki şu işi yapsaydım gibi şekvaları işiteceksin. Sen bir musîbetzede veya işçi ve meşakkatli bir halde olan bir fakîrden sor; ne haldesin? Aklı başında ise diyecek ki: “Şükürler olsun Rabbime, iyiyim, çalışıyorum. Keşki çabuk Güneş gitmeseydi, bu işi de bitirseydim. Vakit çabuk geçiyor, ömür durmuyor gidiyor. Vakıa zahmet çekiyorum, fakat bu da geçer, herşey böyle çabuk geçiyor.” diye, ma’nen ömür ne kadar kıymetdar olduğunu, geçmesindeki teessüfle bildiriyor. Demek meşakkat ve çalışmakla, ömrün lezzetini ve hayatın kıymetini anlıyor. İstirahat ve sıhhat ise, ömrü acılaştırıyor ki, geçmesini arzu ediyor. Ey hasta kardeş! Bil ki, başka Risâlelerde tafsilâtiyle kat’i bir sûrette isbat edildiği gibi; musîbetlerin, şerlerin, hatta günahların aslı ve mâyesi ademdir. Adem ise şerdir, karanlıktır. Yeknesak istirahat, sükût, sükûnet, tevakkuf gibi haletler ademe, hiçliğe yakınlığı içindir ki, ademdeki karanlığı ihsas edip sıkıntı veriyor. Hareket ve tahavvül ise vücûddur, vücûdu ihsas eder. Vücûd ise hâlis hayırdır, nurdur. Mâdem hakîkat budur; sendeki hastalık, kıymetdar hayatı safileştirmek, kuvvetleştirmek, terakki ettirmek ve vücûdundaki sâir cihâzât-ı insaniyeyi o hastalıklı uzvun etrafına muavenetdarane müteveccih etmek ve Sâni-i Hakîm’in ayrı ayrı isimlerinin nakışlarını göstermek gibi, çok vazifeler için, o hastalık senin vücûduna misafir olarak gönderilmiştir. İnşâallah çabuk vazifesini bitirir gider. Ve afiyete der ki; sen gel, benim yerimde dâimi kal, vazifeni gör, bu hâne senindir, afiyetle kal.
Sayfa 216 - İhlâs Nur NeşriyatKitabı okudu
·
12 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.