Bu dünya bir meydân-ı tecrübe ve imtihandır ve dâr-ı teklif ve mücâhededir. İmtihan ve teklif, iktiza ederler ki, hakikatler perdeli kalıp, tâ müsâbaka ve mücâhede ile Ebûbekir'ler, A'lâ-yı İlliyîne çıksınlar ve Ebûcehil'ler, esfel-i sâfilîne girsinler. Eğer masûmlar, böyle musîbetlerde sağlam kalsaydılar, Ebûcehil'ler, aynen Ebûbekir'ler gibi teslîm olup, mücâhede ile manevî terakkî kapısı kapanacaktı ve sırr-ı teklif bozulacaktı.
Mâdem, mazlum, zâlim ile beraber musîbete düşmek Hikmet-i İlâhiye'ce lâzım geliyor. Acaba o bîçâre mazlumların rahmet ve adâletten hisseleri nedir?
Bu suâle karşı cevaben denildi ki: O musîbetteki gadab ve hiddet içinde, onlara bir rahmet cilvesi var. Çünkü; o masûmların fânî malları, onların hakkında sadaka olup, bâkî bir mal hükmüne geçtiği gibi, fânî hayatları dahi, bir bâkî hayatı kazandıracak derecede bir nev'i şehâdet hükmünde olarak, nisbeten az ve muvakkat bir meşakkat ve azaptan büyük ve dâimî bir kazancı kazandıran bu zelzele, onlar hakkında ayn-ı gadab içinde bir rahmettir.