Dünyaya düşlemin gözleri ile bakmaya cesaretiniz var mı?Sürrealizmin babası olan ve “Sürrealizm Manifestosu”nu yazan Breton’ın çok bilinen bu eserini yıllar önce aldım, yanımda taşıdım ama bu zamana kadar elim hep geri gitti. Zira pozitif bilimleri yücelten bir hayat akışım oldu benim; pozitif bilim okudum, böyle para kazandım; çevremde -ailem ve arkadaşlarım dahil- başka bir yöne gönül veren kimse olmadı. Dolayısıyla hem sanat alanında yetersizim, hem de “gerçeküstücülük” benim gibi fazla pozitif bilim odaklı düşünen insanlar için çekince ve korku yaratıyor. Hem ilgimi çekmeyeceğini, hem de vakıf olamayacağımı düşündüğüm için Breton’u okumayı hep beklettim.
Ama görüyorum ki -vakıf olabildim mi bilinmez- ama garip bir biçimde ilgimi çekti Breton.
Kendini hiçbir standarda sokmadan aklına gelen sırayla kelimelerini kağıda dökmüş Breton, buna “kendiliğinden yazın” deniyormuş. Anlatısı sürrealizmin ilkesel duruşu ile başlıyor, kitabın ortalarına doğru ise Nadja ile tanışıyoruz. Nadja, Breton’un çok etkilendiği gerçek bir kişilik (gerçek adı Leona Camile Ghislaine Delacourt imiş). Breton kitabının kalan kısmında “düşsel düzlemde” Nadja’yı anlatıyor ve bu “deli” kadın ile anılarını ve Nadja’nın akıl hastanesine kaldırılmasının onda yarattığı hisleri kaleme alıyor.
“Varolduğuna göre ve varolmayı bir tek sen bildiğine göre bu kitabın varlığı pek gerekli değildi belki de." diyor kitapta Nadja'ya hitaben. Nesnelerin gerçek yüzleriyle işi yok Breton’un, o yüzden Nadja’ya da düşlerin, rüyaların gözleri ile bakıyor; Nadja’nın sürrealist resimlerini de aynı şekilde yorumluyor.
Nadja akıl hastanesine kaldırıldığında bir kırılma yaşıyor Breton. Aslında ona göre “dünyaya düşlemin gözleri ile bakmaya cesaret ettiğinde insan, akıl hastanesinin içi ile dışı arasında pek fark yok.”. Ancak toplumun bariz olanın dışındakileri “görmeyen” gözlerinden nefret ediyor ve bu nedenle sürreal Nadja’sını anlamayan ve onu “deli” diye damgalayarak bir akıl hastanesine kapatan psikiyatriye, onun afrasına tafrasına tüm öfkesini kusuyor.
"Beni bir edebiyat nesnesi yaptın, ben gerçek bir kadın olmak isterdim.” diyor Nadja Breton’ın düşlerinde. Ya da gerçekte. Ya da her ikisinde. Kim bilir?
Gizemli bir çekiciliği var “Nadja”nın. Takip etmekte çok ama çok zorlansam da içimde yarattığı hisler tanıdık. Algıladığımın dışındaki dünyalara bakmaya cesaretim yok belki de, ama okuyunca anladım ki, ilgim var en azından…