Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Önsöz İran düşünce tarihi, birbiriyle etkileşen muhtelif siyasi, dinî ve kültürel unsurları içinde barındıran uzun bir zaman kesitine işaret eder. Söz konusu süre zarfında bu unsurlardan bazıları etkisini yitirirken bazı temel inanç ya da düşünce içerikleri şekil değiştirerek de olsa varlığım sürdürür. İyilik ve kötülük arasındaki ikilem ya da ateş ve kan gibi unsurların farklı din ve kültürler altında varlıklarım devam ettirmeleri bu duruma örnek verilebilir. Yine güçlü bir teolojik hiyerarşi geleneğinin ve ruhbanlık kurumunun farklı kültürel formlarda söz konusu coğrafyadaki varlığını sürdürmesi de süreklilik unsurlarına örnek olarak gösterilebilir. Özellikle İslam sonrası dönemlerde bugün İran adı verilen coğrafyanın düşünce hayatında oldukça merkezî bir rolü olmuştur. Gazâlî, İbn-i Sînâ, Râzî, Fârâbî, Mevlânâ gibi klasik İslam düşüncesinin önde gelen birçok ismi ya bu coğrafyada ve doğal nüfuz alanı içindeki Büyük Horasan gibi alanlarda yaşamış ya da buralardaki ekollerden etkilenmiştir. Ülkenin yaygın olarak On İki İmam Şiîliğine geçmesiyle birlikte de düşünce hayatındaki canlılık eskisi kadar olmasa da sürmüş özellikle Safevîler döneminde Molla Sadra ya da Mir Damad gibi parlak isimler teolojik düşünce alanına önemli katkılarda bulunmuştur. Meseleye bizim açımızdan bakıldığında aslında İran tarihi bilhassa bin yıllık geniş bir süre için aynı zamanda Türk tarihi de sayılabilir. Yine de mezkûr süre içinde Türk siyasi ve askeri elitlerin yönetimindeki İran'a dair akademik çalışmalar ne yazık ki istenen seviyede değildir. İran ile ilgili bilimsel araştırmalardaki boşluklar düşünce tarihi ile sınırlı olmamasına rağmen İRAM olarak ilk kitap çalışmamızı bu konuya hasretmemizin nedeni düşünce tarihinin farklı siyasi, ekonomik ve kültürel çalışmaların temelini oluşturduğu konusundaki kanaatimizdir. Türkçe literatürde ilk olan bu eser, alanda öncü olmanın getirdiği zorlukları yakından tecrübe etmek zorunda kalmıştır. Türk ve yabancı akademisyenlerin konuyla doğrudan irtibatlı çalışmalarının az olması, yine ülkemizdeki İran çalışmalarının siyasi tarih ya da klasik edebiyat üzerinde yoğunlaşmış olması bu zorlukların başında gelmiştir. Bölümlerin birçoğunun yabancı dillerde kaleme alınması da ayrı bir zorluk teşkil etmiştir. Bununla birlikte alanında değerli isimlerin kaleme aldığı on bölümden oluşan eserimizin İran düşünce tarihine dair kapsamlı bir çerçeve sunmayı başardığına inanıyoruz. Mümkün olduğunca tarihsel kronolojiyi esas alarak sıraladığımız bölümlerin ilkinde Mehmet Aha, etkileri sonraki dönemlerde de görülebilen İslam öncesi İran'daki dinî düşünceyi incelemiştir. Bu bölümün temel konusu Pers medeniyetinin siyasi tarihine paralel olarak gelişen ve devlet inşasında yadsınamaz bir katkısı ve etkisi olan dinî geleneğin tarihî-teolojik seyridir. Bölümde söz konusu medeniyetin asli dinî yapısını oluşturan Mecûsî geleneğinin tarihî süreç içerisinde geçirdiği evrelere ve karşılaştığı dinî geleneklere temas edilmiştir. Ayrıca İran'ın din tarihinin asli unsuru olan Mecusîlik hakkında temel Öğretilere de yer verilmiştir. Özellikle bu geleneğin kurumsal bir yapıya kavuşma çabasında olduğu ve devlet teşkilatında söz sahibi olmaya çalıştığı Sâsânî İmparatorluğunun kuruluş aşamasında karşı karşıya kaldığı Maniheizm'in temel savları da bu kapsamlı makalede ele alınan konular arasındadır. Turgay Şafak, Gazneliler dönemi Fars şiirinde kimlik meselesini Ferruhî-yi Sîstânî örneği üzerinden mercek altına almıştır. Yazar özellikle modern İran kimliğinin oluşumunda kendisine sıklıkla atıfta bulunulan Gazneli şair Firdevsi’nin ve Şehname'si¬nin oynadığı rolü göz önüne alarak aynı dönemdeki şairlerin kimlik algısını incelemiştir. Bu bölümde kimliği belirleyen un¬surun ne olduğu sorusuna yanıt verilmeye çalışılmış aynı zamanda edebiyatın kimlikle ilişkisi de incelenmiştir. Ferruhî-yi Sîstâni’den ve Firdevsî'den beyitler orijinali ve tercümesi ile birlikte sunulmuştur. Ferruhî Divanı'nda "Türk" kelimesinin kullanımı da ayrıca bir başlık altında değerlendirilmiştir. Üçüncü bölümde Şemsettin Şeker, klasik İran düşüncesinde Sünnî kaynakların ehemmiyeti ve Farsçanın Türk ilim-sanat hayatına tesirini kaleme almıştır. Bu bölümde özellikle Osmanlı döneminde camilerde okutulan Farsça eserlere odaklanılmıştır. Ayrıca ilmiye sınıfının Farsça ile ilişkisi, Mesnevi ve Mevlevîlik ve 19. yüzyılda okutulan eserler Üzerine derin bir analiz yapılmıştır. Kitabın sonraki bölümünü Fatih Usluer tarafından kaleme alınan İran Düşünce Tarihinde Hurufîlik başlığı oluşturmaktadır. Klasik İran düşüncesinin önemli bir ayağını oluşturan mistisizm ve Bâtınîlik akımlarının da önde gelen temsilcilerinden kabul edilebilecek Fazlullah Esterâbâdi’nin (1340-1394) düşünsel yolculuğunun şiirsel bir dille ifade edildiği bu bölümde zamanın yaşam tarzına dair ipuçları verilmiş, Hurûfîliğin Fazlullah’ın ölümünden sonraki evrimi de incelenmiştir. Beşinci bölümde İsmail Söylemez modern İran kimliğinin inşasında Farsçanın rolünü masaya yatırmıştır. İran'ın ulus devlet olma sürecinde Farsçanın yerinin incelendiği bu makalede Fars kimliğinin tarihsel süreci ve özellikle 1925 sonrasında uygulanmaya başlanan milliyetçi devlet politikalarının üzerinde durulmuştur. Modernleşme sürecinde birçok ülkede olduğu gibi İran'da da bir ulus kimliği inşa etme adına dilin bir araç olarak kullanıldığı ve kurgulandığı vurgulanmıştır. Altıncı bölümde Hakkı Uygur, İran'da Şiî siyasi düşüncenin evrimini kaleme almıştır. Bu bölümde Şiîliğin doğuşu, farklı alt mezheplerinin ortaya çıkışı, İsnâaşeriyye (On İki İmam Şiâsı) fırkasının diğer Şiî grupların arasından sivrilmeye başlaması gibi tarihî arka plan sunulmuş ardından Safevîlik sonrası İran'da resmî mezhep hâline gelen ekolün gün geçtikte belirginleşen düşünsel/siyasi serüveni aktarılmıştır. Şiîliğin modern dönemdeki serüvenin aslında mezhebi faktörlerin siyasal-tarihsel gelişmelerle etkileşiminin bir sonucu olduğuna dikkat çekilmiştir. Yazar günümüzdeki bölgesel gelişmeleri göz önünde tutarak Velâyet-i Fakih ya da İslam Cumhuriyeti gibi kavramların neye tekabül ettiğini açıklamaya çalışmıştır. Abdulla Rexhepi İran'da yeni kelam düşüncesi ve önemli temsilcilerini anlattığı yedinci bölümde, günümüz İran'ında akademik çevrelerde ve basında çokça tartışılan modern teoloji anlayışının çerçevesini çizerek bazı önemli düşünürlerin bu anlayışa katkılarını ele almıştır. Meysam Badamchi, modern İran milliyetçiliğinde önemli bir yer tutan "İranşehri" milliyetçiliğini ve çağdaş İranlı entelektüelleri Seyyid Cevâd Tabâtabâî örneği üzerinden anlatmıştır. Burada Tabâtabâî'nin Avrupa'dan İran'a döndüğü zamanlardaki eserlerinden örnekler verilerek bu İranlı aydının özcü milliyetçilik ve İranşehri siyaset düşüncesinin asıl nüvesini oluşturup oluşturmadığı tartışılmıştır. Sonrasında Tabâtabâî'nin İran'da çokluk içinde birlik konusuna Hegelci yaklaşımı ve onu müteakip İran'daki azınlıklar ve dillerinin yeri konusuna değinilmiştir. Bu bölüm Tabâtabâî'nin muhafazakârlığını ve İranşehri düşüncesinin liberalizm ile ilişkisinin incelenmesiyle sona ermektedir. Dokuzuncu bölümde Mohammad Reza Nikfar, İran'da solun tarihine ve düşünce yapısına değinmiştir. Bölümde genel olarak İran'daki sol düşüncenin tarihsel süreci içinde karşılaştığı sorunları ve bunların klasik dönem düşüncesine uzanan kökleri incelenmiştir. Odak noktasında adalet kavramı, İran'da devletçi düşüncenin köklülüğü ile İran'ın solcu çevrelerinde yoğun olarak tartışılan entelektüel meseleler bulunmaktadır. Heydar Shadi'nin Türkçe literatürde büyük bir eksiklik olan felsefi oksidentalizm üzerine hazırladığı bu bölümde esas olarak Ahmed Ferdîd ve Reza Davari'nin çalışmalarından yola çıkılarak felsefi oksidentalizmin bir tanımı yapılmış ve tarihsel süreçte bu düşüncenin geçirdiği evrim incelenmiştir. Ayrıca İran'daki oksidentalizm tartışmalarında Heidegger ve Henry Corbin'in rolü ve Abdülkerîm Surûş'un eleştirileri derinleme-sine analiz edilmiştir. Son olarak elinizdeki eserin ortak editörü olan ve yıllardır Türkçede böyle bir kitabın eksikliğini vurgulayan dostum Abdulla Rexhepi'ye özellikle teşekkür ediyorum. Yine elinizdeki çalışmada en az editörler kadar katkısı bulunan IRAM'ın emek¬tarlarından Umut Aydın özverili çabaları, dikkatli okumaları ve yerinde müdahaleleri nedeniyle teşekkürü hak ediyor. Aynı şekilde kitabın yayına hazırlanmasındaki çabalarından dolayı Hasret Karali'ye ve dizini hazırlamadaki titizliğinden dolayı Zühre Nur Pehlivan'a teşekkür borçluyum. Mehmet Alıcı ve Turgay Şafak'a da kitabın son aşamasındaki destekleri için müteşekkirim. Nihayet, kitap projemize destek veren ve IRAM'ın faaliyetlerini her daim destekleyen Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığına teşekkürü borç biliyorum. Çalışmanın Türkçe literatürde önemli bir boşluğu doldurmasını ve daha nitelikli araştırmalara katkı sağlamasını umuyorum. Hakkı Uygur Ankara 2019
Sayfa 7 - IRAM YAYINLARI-01 ☪ Ekim 2019, Ankara
·
71 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.