Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

152 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
27 saatte okudu
İzzet Bey Apartmanı Aslında oldukça tanıdık. Yıllardır etrafımızda gördüğümüz, bazen acılarına bazen sevinçlerine şahit olduğumuz, bazen hiç görmediğimiz, bazen görüp ses etmediğimiz hikayeleriyle 3 dönemi bize anlatıyor. 1970-1995 ve 2020 Bu yıllar arasında hayatları bir şekilde İzzet Bey Apartmanı'nda kesişenlerin hikayesi. Keşke 2020 olmasaydı dedim içimden :) Hala daha çıkabilmiş değiliz. Yazar kitapta da bu apartman için şunları söylüyor. “Nihayetinde bir apartman tek başına betondan yapılmış, cansız bir yapı gibi görünse de orada yaşayan insanlar ve o insanların da hikâyeleri vardır.Bu hikâyelerin bazıları haksızlığa uğrayanların acılarıdır, bazıları ayrı düşenlerin sızıları... Bazıları mutluluk doludur, bazıları pişmanlık...Güller açanları da vardır, yaralı olanları da... Bazıları ise üç günlük dünyada bir gün bile göremeyenlerin hikâyeleridir. Ve hayat bir tek hikâyeden ibaret değildir!” Önce fragman gibi 2020 yılını görüyoruz kitapta. Yazar anlatıcı bir editör olarak karşımıza çıkıyor ve tesadüf eseri karşılaştığı bir berber (aslında hikayesi bambaşka bunu daha sonra öğreniyoruz) ile olan anısına şahit oluyoruz. Sonrasında 1970 yılına apartmana adını veren İzzet Bey'in yaşamına konuk oluyoruz. Bu yıllarda 80'ine yaklaşmış olan bir adam. Belki de maziye özlem duyulan yaşların doruk noktası. İzzet Bey eski notlarına göz atarken biz de kendimizi birde. 1919 yılında buluyoruz. Atatürk'ün Samsun'a çıkışı, Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyetin kurulması, İzzet Bey'in Atatürk ile olan anılarına şahit oluyoruz. Evliliği, apartmanın yapılışı vs tüm hayatını yazar bize adeta bir film sahnesi gibi sunuyor. Sonra 95 yılına geliyoruz. İşte acıların en yoğun olduğu dönemler. Burada Bosna'ya gidiyoruz o acıları tekrardan yaşıyoruz. Mehmet hoca'nın romanlarında vazgeçemediği coğrafyalardan biridir burası. Acıları unutturmamak adına da önemli bence. Unutmayalım ki bir daha yaşanmasın. Derya ile Deniz'in hikayesine şahit oluyoruz. Burada iki kuzen aslında iki ayrı yapıyı temsil ediyor. O günlerden günümüze yaşanan acıları birkez daha hatırlıyoruz. Haksızlıkları, adaletsizlikleri, çıkarları uğruna susanları görüyoruz. 2020 yılında ise yine 95 yılındaki savaştan kaçıp Türkiye’de sığınan Almira'nın hikayesini kendi ağzından dinliyoruz. Ve "Ne çok acı var" sözleri zihinlerimize birkez daha geliyor. Derya'yı, Deniz'i tekrardan görüyoruz iki dost, akraba, kardeş ama hayat onları öyle bir yere getiriyorki birbirlerinden kopuyorlar. Burada aslında romanın siyasi yönünü de ön plana çıkartmak gerekiyor sanırım. Zaman zaman aşk, acı savaş olsa da bu romanda siyaset de ön plandadır. Yazar yaşadığımız onca şeyi burada tek tek gözler önüne seriyor. Başta karşımıza çıkan berberin yaşadıkları ise bu konuları tamamıyla özetliyor. Belki de yazarın yıllar içinde hayata bakışının değişimine de şahit oluyoruzdur. Bu bakımdan da önemli. Romanın dili oldukça akıcı. Bu romanı okuyanlar konu bakımından aslında bilinmedik şeylerle karşılaşmayacak belki ama yaşananları tekrardan görmek, hatırlamak adına önemli.
Mehmet Y.
Mehmet Y.
hocaya da bu güzel hediyesi için birkez daha teşekkür ederim. Yolu açık okuru bol olsun.
İzzet Bey Apartmanı
İzzet Bey ApartmanıMehmet Yılmaz · Roza Yayınevi · 202075 okunma
··
149 görüntüleme
Mehmet Y. okurunun profil resmi
Bu güzel incelemen için teşekkürler dostum. Bence bir romanda en önemli şey, anlatabilmesi... Yoksa yazarın görüşleriyle uyuşmak zorunda değiliz, kaldı ki yazarın görüşleri de zaman içinde değişebilir. İzzet Bey Apartmanı'nda anlatabilmeyi amaçlamıştım, sanırım başarabilmişim. Karşılıklı oturduğumuzda daha uzun konuşalım bunları. Teşekkür ederim.
Selman Ç. okurunun profil resmi
Zaten edebiyat dediğimiz şey yazarın görüşleriyle veya okurun görüşleriyle uyuşup uyuşmamasının ötesinde bir şey değil mi? Bence öyle. Kesinlike anlatabilmişsiniz. İnşallah hocam, rica ederim. Emeğinize sağlık tekrardan.
justine okurunun profil resmi
Güzel bir inceleme. Sayenizde tanıştım ve merak içindeyim. En yakın zamanda okumayı düşünüyorum.
Lütfü Bilgin okurunun profil resmi
Merhaba Mehmet kardeşim Bazen burdan veya sosyal medyadan sana takılmak istiyor "Mehmet Yılmaz kitap yazsa da okusak” diyordum. Fakat yine tek nefeste okudum kitabını ve çok çabuk bitti. Yine uzunca bir süre ya yeni kitabını bekleyeceğim ya da bir kaç sefer daha okuyacağım. Yine çok beğendim yazdıklarını. Kalemine sağlık. Okuduğumuz aslında bir apartmanda yaşayanların ayrı ayrı hikayeleri olsa da aslında Türkiye nin özeti. Çevremizde çok sık gördüğümüz insanlar. Apartmanda yaşayanlar aslında hepimiziz. Hepimizin hikayesi birbirinden farklı ama birlikte ve birbirimize dokunarak yaşıyoruz. Hayat hepimize başka şeyler sunuyor. Bazımız zorunlu göç etmiş bazımız hayatın başka yerlerinden savrulup gelmişiz. Her birimizin geçmişi , yetiştiği ortam farklı. Dertleri farklı. Hayalleri farklı. Travmaları farklı. Ve bunların hepsi bizi oluşturuyor. İlişkilerimizi oluşturuyor. Zamanında Bosna savaşından kaçıp gelen Almira nın Suriye’deki savaştan kaçıp gelen Ala’da kendini gördüğü gibi. Hikayedeki tüm karakterlerin kendine özgü hikayeleri günlük hayatımızda çok sık gördüğümüzü düşündüğümüz ama hepsi etkileyici hikayeler. Almira’nın sevgilisi Cenk’in Coğrafya bilgisizliğinin zayıflığından etrafına ilgisizliğine kadar , Ömer’in yıllarca hislerini Deniz’e açamayıp iş işten geçtikten sonra açıklamasına kadar , Derya’nın Hakim olduğunu sandığı ama aslında güce teslim olmuş ve adaletsizlik dağıtan bir kişiliğe bürünmesine kadar , Mustafa’nın hiç bir günahı yokken 2 yıl hapis cezası alıp Cuma Namazını kendisine bu cezayı veren hakim ile yanyana kılmasına kadar. Tüm hikayeler gerçek hayattan. Tıpkı nasıl yapıldığı , hangi şartlarla yapıldığını bildiğimiz , içinde ne hikayeler barındırdığını bildiğimiz , farklı kültürden insanların birlikte yaşadığı apartman da bir gün içlerinde hınç biriktiren ama aslında paranın tatlı yüzüne teslim olmuşlarca Kentsel Dönüşüm adı altında yıkılıp yeni bir zengin zümre yaratmanın vesilesi yapılıyor. Mehmet Yılmaz’ın bir önceki hikayesinde de yine buna benzer farklı hayatlar ve hikayeler vardı. Ve o hikayelerde de ben İlyas Dedeciydim , Ömer’ciydim. Bunda da öyle oldu. Yine hikayeler arasında gezdim ve aşkını çok geç ifade edebilen Ömer’ci oldum. Hiç kimsenin ölmesini istemeyen Ali’ci oldum. Hayatını kurtarma şansı olduğu halde kimsenin hakkına girmek istemeyen Andreas’çı oldum. Ama en çok Mustafa’cı oldum. Kimseye zararı olmayan hatta elinden geldiğince en iyisini yapmaya çalışan, kendi hayat yolculuğu içinde hiç bir kötü niyeti olmayan ama arkasında siyasi bir gücü olmadığı için 1 sene 13 ay ceza alan Mustafa’cıyım ben. Bundan sonra da hep Mustafa’cı olacağım. Hatta Mustafa’cı olmayanlardan uzak kalacağım. Çünkü tam da Ömer’in altını çizdiği sözdeki gibi düşünüyorum. - Senin için üzülüyorum. - Ben de senin için üzülüyorum. - Benim için mi? İyi de hapse girecek olan sensin. - Beni haksız yere hapse atanları destekleyen de sensin.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.