Birkaç gün önce bir dua kitabı getirdi bana, üstü bir karış tozla kaplı. Yalnız bu dua kitabı değil şu ayaktakımının yazıp ürettiği hiçbir fikir, hiçbir kitap derdime derman olamaz. Onların yalanlarına, riyakârlıklarına ihtiyacım yoktu! Ben geçmiş zaman zincirinin son halkası değil miydim? Onların tecrübe ederek öğrendikleri, bana miras kalmamış mıydı? Geçmiş, bizzat ben değil miydim? Ama hiçbir zaman ne mescit, ne ezan sesi, ne el yüz yıkayıp ağız çalkalamak, eğilip doğrulmak; ne de kendisiyle karışıp bir olmak için Arapçanın gerekli olduğu yüce kâdri mutlak karşısında olmak etkiliyordu beni.