Gönderi

151 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
"Bir idam mahkûmu!" Kitap henüz bitmişken ve fakat üzerimdeki etkileri sürerken kendimi hakkında yazarken buldum. Ortaya çıkış hikayesi olarak şundan bahsediliyor, Victor Hugo bir arkadaşıyla Paris sokaklarında gezinirken karıştığı kalabalığın bir idamı, ölüme aç susuz gibi izleyen insanlar olduğunu anlayınca derhal oradan ayrılmış, daha sonra defalaca bu sahneye denk geldiği için çok etkilenmiş. Ve hatta bu sahneyi de kitaptaki mahkûmun bir hatırasıymış gibi yeniden canlandırmış. Neden olduğunu anlamanın güç olmadığı bir şekilde günümüz düşünce özgürlüğünün (?) aksine dönem Fransa'sının öldürmeye olan bağlılığına karşı çıkacak, kimliğiyle ve benliğiyle 'durun!' diyecek cesareti bulamamış olacak ki yazar kitabı isimsiz yayınlamış. 3 sene sonra 1832'de ismini ve başlı başına bir kitap olabilecek önsözünü ekleyerek tekrar baskıya vermiş. Ölümü izlemeye gelen kalabalık için sadece "-1" olmaktan, hatasıyla kanlı bir sepetin içinde kellesinin ayrılmasını hak etmiş biri olmaktan, adaletin artık yaşamaması hükmünü verdiği bir idam mahkûmu hakkında ne yazılmış olabilir ki diye sayfaları çevirirken hem su içer gibi satırlarda gözlerinizi gezdiriyorsunuz hem de tüm o gerçeklik, düşünsellik içinde sıkça durup bulunduğunuz odanın tavanına, pencereden görünen gökyüzüne veya bir çocuk sesine dalıp kalıyorsunuz. Sahi, biz kim oluyoruz da bir avuç insana bir kimlik, bir imza, bir mühür, bir kelepçe verip bunun ismine adalet diyor bir çocuğu babasız, bir anneyi oğulsuz, bir adamı nefessiz bırakabilme yetkisini kendimizde bulabiliyoruz? Birini, kırlarda koşamayacak güneşi bir gün daha batıramayacak, kızının hayatında bir utanç olacağını düşünerek, güneşin, ilkbaharın, çiçek dolu tarlaların, sabahleyin uyanıp şakıyan kuşların, bulutların, ağaçların doğanın, özgürlüğün, yaşamın artık ona ait olmadığı bilincine sahip birini, sırtını dağlayarak kürek mahkûmluğu yaparak pis deniz suyu içip kuru ekmek yiyerek de olsa yaşamak için yalvaracak durumdayken nasıl öldürebiliyoruz? Veya öldürmekte neden ısrar ediyoruz? "Aman Tanrım! Size soruyorum, bu insanların yaşamasının, biz hepimize ne zararı dokunacaktı ki?" Bugün bile idamı şeriatı baş kesmeyi kol kesmeyi kan akıtmayı iştahla görmek isteyen biz, yani " Bu insanlar, acaba ortadan kaldırılmasına karar verdikleri bir aklın, yaşama dört elle sarılmış bir aklın, ölüme hazır olmayan bir canın olduğu düşüncesini hiç mi akıllarına getirmiyorlar?" s.73 Önsözünde inanmayın ki bu düzen cellatla ortadan kalkacaktır diyen; ama özgürlük ve sağlık birleşecek, demirin ateşin kullanıldığı yerlere merhem ve yağ sürülecek işte hepsi bu kadar.. diyen Victor Hugo döneminin en yürekli adamlarından biri değilse neydi? "Peki, haydi! Ölüme karşı cesaretlenelim, bu korkunç düşünceyi ellerimizin arasına alalım ve ona dikkatle bakalım. kendisine ilişkin açıklama isteyelim ondan; bizden ne istediğini öğrenelim; bütün yönleriyle inceleyelim onu, gizemini çözelim ve mezara önceden bakalım." satırları aslında kitaba dair bir özet, belki bir uzaktan bakış olsa da; bu klasik, bir ölümün değerlendirilmesinden daha gerçek daha acı daha sofistike ve vurucuydu şüphesiz. Ve evet hepimiz, bütün insanlar günü belirsiz bir ölüme mahkûm; fakat bu belirsizlik bir özgürlük vaat etmiyor mu? Giyotine yürüyen bir adamla habersiz gelen ölümü karşılayan biri bu ebedi sonla ilgili aynı şeyi mi düşünüp hissediyordur sizce?
Bir İdam Mahkûmunun Son Günü
Bir İdam Mahkûmunun Son GünüVictor Hugo · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2023122,3bin okunma
·
36 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.