Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yanlış gideni düzeltebilmek için önce doğruyu nerede kaybettiğimizi bilmemiz gerek... Zaman hangi noktadan itibaren insanın aleyhine işledi, bulmamız gerek...
Kimin yolculuğu daha uzun, yolun kendisinden? Kimdir söyleyin, her aynadan yüzümüze bakan yabancı?
Reklam
Bazen kırlardan topladığımız bir demet kır çiçeğidir dünya, bazen o çiçeklerin vazoda ağır ağır kuruyup solgunlaşması...
İnsanız ve aczimizi durmadan birbirimizin kulağına fısıldıyoruz. Sen! Her şeyimiz olmazsan, hayat kimsesiz kalır. Kulağını tıkarsan, sesler sahipsiz kalır. Yağmurunu kesersen, çiçekler susuz kalır. Rüzgarını tutarsan, ağaçlar öksüz kalır. Güneşini alırsan, hayat ışıksız kalır. Denizini çekersen, limanlar yalnız kalır. Dağlarını silersen, yankılar eşsiz kalır. Kuşları gönderirsen, maviler renksiz kalır. Gölgeni kaldırırsan, sokaklar cansız kalır. Günleri eksiltirsen, anlam izansız kalır. Geceyi dağıtırsan, zamanlar demsiz kalır. Kalpleri dondurursan, duygular evsiz kalır. Sen bizi gözetmezsen, dünya 'insan'sız kalır.
Hangisinin hafızasında anlatacak daha çok hikayesi var acaba? Yolların mı? Yoksa geride bıraktığı ulu dağların, coşkulu ırmakların, yalnız ağaçların, sararan ekin tarlalarının ya da bütün o sessiz, yıkık dökük binaların mı? Yolların mı kimselere açmadığı daha çok sırrı var acaba? Yoksa karanlığın içinde yanıp sönen ışıkların, uzak köpek havlamalarının, camlara vuran yağmurun, karın, dolunun, her şeyi dört bir tarafa savuran rüzgarın mı?
Aynı anda, birbiriyle hiç ilgisi yokmuş gibi görünen ne çok şeyin yaşandığını düşündüm dünyada. Ve ne çok şeyin göremediğimiz, bilemediğimiz bir derinlikte nasıl usul usul birbirine dokunduğunu...
Reklam
Herkesin takılıp kaldığı bir şeyler var hayatta. Ötesine geçemediği... Gerisinde bırakamadığı... Çağrışımı bütün kelimeleri saran bir tek kelime... Anlamı bütün cümleleri gölgeleyen bir tek ifâde... Kitapların arasında bir kitap, sözlerin arasında bir söz, anlamlar arasında solgunlaşmayı hiç bilmeyen bir anlam... Bir şiirin kendi imgelerini de aşıp giden bütünlüğü... Uzak zamanlardan bir iz, bir renk, bir koku... Bir şarkının kırıla kırıla içinizi dolduran tınısı... Seslerin içinden kendisine başkalıklar çıkaran bir ses... Herkesin takılıp kaldığı bir şeyler var hayatta.
İnsanı insana, hayatları hayatlara, hikayeleri hikayelere, ayrıntıları ayrıntılara görünmez ipliklerle bağlayan ne çok şey var. Sonuçları, ipek böceğinin kozasını örmesi gibi büyük bir itinayla ören ne çok sebep var. Bir şey oluyor ve biz o şey öylesine oldu sanıyoruz; oysa o şeyin olması için küçük küçük birçok başka şey oluyor. Sebepler sonuçları çağırıyor, sonuçlar başka sonuçların sebepleri oluyor. Hayatın içindeki her şey görünmez iplerle birbirine bağlanıyor.
Bir adam oltasını atmış sessizliği dinliyor. Geçmiş zamanın ilmiklerini tek tek çözerek hayatın sırrına ulaşmaya çalışıyor sanki. Aslında balık avlamaktan çok, bu dingin suların ortasındaki derin sessizliği içine çekmeyi seviyor. Hareketleri, mesafeleri ve sesleri silen bu benzersiz iklimin içinde kaybolmayı seviyor. Hiçbir şey duymadan, hiçbir şeye katılmadan, hiçbir soruya cevap vermeden, suya usulca dokunan hafif bir esinti gibi olmayı seviyor. Kendini bulabildiği bu yerde kaybolup gitmeyi seviyor.
İNSAN!
Karnı tokken de saldırganlığını sürdürebilen tek canlı insan! Doymayı bilmeyen sadece o! Yetinmeyen, kabullenmeyen, haddini aşan sadece o!
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.