Cumartesi Günleri Sohbetleri: Devlet gazetesinin bürosunun olduğu KÜBİTEM'in sohbet bakımindan en canlı olduğu zaman cumartesi günü öğleden sonralarıydı. O yıllarda cumartesi günleri yarım gün mesai yapılırdı. Okulundan çıkan öğretim üyesi, öğretmen, öğrenci ile bürokratlar KÜBİTEM’e uğrarlar ve birer sohbet halkası oluştururlardı. Bunlar:
Həyat deyiləndən nə anlaya bilərdim mən, əgər ömrü boyu beləcə qorxa-qorxa yaşamışdımsa? Udub-uduzmaqdan qorxan, birtəhər başını salamat saxlamaq istəyən mən de- yiləmmi? Olan-qalan iddialarından da əlüstü vaz keçən kim- dir? Mən deyiləmmi hər xırda qovğadan yayınıb, bunun adını "özünüqoruma instinkti" qoyan? Borclu qalmaqdan qorxan, mümkün qədər hamıyla dil tapmağa çalışan, eşqi, kədəri yalnız romanlardakı sözlər kimi qavrayan mən deyiləmmi? Çəkdiyı peşmanlığı da ağrısız ötüşdürmək istəyən kimdir bəs?
Reklam
Bu gözler yalan söylemiyor. Kaç kere söyledim size, en büyük hatanız insan gözündeki manayı küçümsemeniz. Şunu anlayın, dil gizleyebilir hakikati, ama gözler asla !
Şunu anlayın, dil gizleyebilir hakikati, ama gözler asla!
Sayfa 211 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Cennet denilen yer müslüman erkeğinin ve özellikle çöl bedevisinin, Arap fellahının gelecek dünyada mutluluğunu yaratacak tarzda düşünülmüştür.Kızgın çöllerde aç ve susuz yaşayan, şehvet azgınlığı içinde kıvranan arabın hayalini yeşil ırmaklar, gölgelikler,atlas yataklar, çeşitli meyveler, şaraplar,hele güzel ve bakire kızlar kadar cezbedecek ne vardır ki?Ve müslüman erkeği,"memeleri yeni sertleşmiş","baldırının iliği etinin üstünden görünen beyaz tenli kara gözlü"yakut ve mercan bakışlı,"gözlerini erkeğine çevirmiş bakireler"ve güzel hurilerle dolu böylesine harikulade bir cennete girmek için neler yapmaz ki?
“Tasavvuf, incitmek değil, incindiğin yerden yeniden filiz atmaktır. Tasavvuf, bir özenti, moda yahut popüler bir kültür değildir. Tasavvuf, gönülleri tamir eden bir şifahanedir. Söyleyin bana, hangimizin yarası yok? El-Hak, hepimiz yaralıyız! Peki, bu yarayı iyileştirecek olan nedir? Gönlümüze hangi el dokunacak? Hangi ses bizi hakikate çağıracak? Yetmez mi hayal kırıklıklarındaki parçalanmışlığımız? Nereye dek rüzgârın önündeki kuru yaprak gibi savrulacağız? Hani gözlerine baktığınızda içinizdeki közü söndürecek bir güneş gözlü? Nerede suratımıza çarpılan, başımıza kakılan, ayıplayan, kınayan, dil yarasını dindirecek o ümit sesi? Bütün bu soruların cevabını tasavvufta bulursunuz. İnsan, çelişkili bir yaratık. Hem kaybolur, hem bulunmak istemez. Hem arar, hem de ne bulduğunu bilmez. Şems’in Mevlana’ya ‘Beni bul!’ demesi, hakikatte ‘Kendini bil!’ demekti. Âşığın görevi, maşuğunun yanına değil, yarasına gelmekti. O nedenle tasavvuf, insanı insanda bulma yoludur.”
Reklam
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.