Bu kitabı ilkinden daha çok sevdim. Karakteri iyice tanıdık ve ekibin içerisine daha da girdik. Ayrıca hikayeye sonunda aileler de dahil oldu Murathan ve Gökçen bu hızla dördüncü kitaba anca evlenir ama olsun
Kitap çok akıcıydı. Punto ufak olduğu için ilerleyemiyorum gibi gelse de kitap bir anda bitti Daha önce meraktan güncel kısımları okumuştum ama bu kitaptaki hiçbir sahneye denk gelmemiştim. O yüzden de ayrı bir keyif aldım
Kitapta hem güldüm hem de ağladım. Ekibin atışmaları ve Süleyman’ın sonunda muradına erecek olması eğlenceliydi. İlk kitapta olduğu gibi bölüm başlarında Gökçen ve Murathan’ın çocuklukları vardı. Birbirlerine bu kadar bağlıyken kopmaları çok üzücü
İlk kitapta Gökçen’i fevri bulmuştum. Yani yanında ona bu kadar güven veren karakterler varken fevri olması anlaşılır ama kaldığı yerden devam etmiş. Aybüke ise ayrı bir olay, bir araya gelince durdurulmaları çok zor
Kitabı okurken bir kişi kitapta neler olduğunu sormuştu. Düşününce kitabın yarısına kadar doğru düzgün bir olay yoktu ama okurken öyle hissetmiyorsunuz. Birçok karakter öne çıktı ve onların dostluklarını, günlük hayatlarını ve diyaloglarını okurken hiç sıkılmadım.
Gökçen serisinin hem eğlenceli hem de hüzünlü yanları vardı. Akıcıydı ve bir şekilde kaptırıp gittim. Seride tek rahatsız olduğum şey yoğun küfürlü konuşmalardı. Bu kadar çok argo kullanımı beni yordu. Onun dışında sevdim
Öyle bir hayat yaşadım ki
Cenneti de gördüm cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm pes etmeyi de
Bazıları seyrederken hayatı en önden
Kendime bir sahne buldum oynadım
Öyle bir rol vermişler ki
Okudum okudum anlamadım
Kendi kendime konuştum bazen evimde
Hem kızdım hem güldüm halime..
Sonra dedim ki "söz ver kendine"
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin..
Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zam.an
Hep acele etmem bundan..
Anladım...
Korkarak Yaşıyorsan...
Öyle bir hayat yaşadım ki
Cenneti de gördüm cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm pes etmeyi de
Bazıları seyrederken hayatı en önden
Kendime bir sahne buldum oynadım.
Öyle bir rol vermişler ki
Okudum okudum anlamadım
Kendi kendime konuştum bazen evimde
Hem kızdım hem güldüm halime
Sonra dedim ki: "Söz ver kendine"
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin
Öyle bir hayat yaşadım ki
Son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman
Hep acele etmem bundandı anladım
Şık romanı, yazarla tanışmak için iyi bir kitaptı. Yazarın edebiyat dünyasına attığı ilk adım olan bu romandan yazar şöyle bahsetmektedir: "Şimdiki Hüseyin Rahmi'nin acemi, nahif, cılız fakat ileride bolca meyve vermeye yetenekli bir fidanını göreceklerdir. (...) Okuyunuz efendim, okuyunuz. Gençliğimin ihtiyarlığımdan çok neşeli ve daha
Aka aka bitmedi kurumadı gözyaşlarım,
Ne sabrım varmış, Allah'm!!
Ne gücüm varmış!!
Ne evim varmış ne yurdum
Önce duygularımı aldılar,
Sevgimi aldılar,
Vurdular,kırdılar,susturdular
İnsana dair hiçbişey bırakmadılar bende
Neydi ki mutluluk,
En son ne zaman içten güldüm,
Yüreğimde korku olmadan,
Ne zaman uyudum
Benden çok şey aldınız,
Ahımı da aldınız,
Pay edin,mutlu olun,
Benden aldığınız ahları,
Yastık yapın,
Yapın bakalım,
Gözlerinizi kapatabilecek misiniz?
Başınızı koyabilecek misiniz?
Ahlarım, su olsun, aş olsun,ateş olsun
Yaksın kavursun...
"Sahi birden aklıma nişanlın geldi. O ne yapıyor?"
Daren anlık bir şüpheyle beni süzdü. Bir şey söylemek için ağzını açtıysa da sessiz kalmayı seçti. "Peki senin?" diye karşı atakta bulundu. "Buraya getirilmeden önce bir sevgilin var mıydı?" Ona doğru biraz daha güldüm. "Varsa kıskanacak mısın?"
Yeniden
"Benimle dalga geçiyorsun," diye kekeledi, sonunda ayağa fırlayarak. "Yaşamak için sadece birkaç saatim kaldı ve sen burada benimle dalga geçiyorsun."
"Ah, bana öyle bakma," dedi, çömeldiği yerden ona bakarak. "Sadece birazcık eğleniyordum. Gülmeye ihtiyacın varmış gibi görünüyorsun."
"Ben gülüyor muyum?" diye sordu Serilda, birden sinirlenerek, hatta biraz da utanarak.
"Hayır," diye itiraf etti çocuk. "Ama bence gülebilirdin. Eğer bir zindana kapatılmamış ve dediğin gibi, muhtemelen sabah ölmeyecek olsaydın."
Yakında," dedim ifademi bir saniye olsun bozmadan.
"Anlamadım"
"ayaklarıma kapandığında, yakında olma Kasır. Çünkü üzerine basıp geçmekten bir an bile tereddüt etmeyeceğim."
"Sizi incittiysem beni bağış..."
"Ne cüretle?" diye güldüm. "Beni nasıl incitebilirsin ki?" Servis yapan cinlerden birinden sert olmasını umduğum bir içki kaptım. "Baştan savma ve çocukça aşağılamalarının üzerimde etkisi olacağını mı sandın?" Anlam dolu gözlerimi karşımda küçülebilsin diye ona diktim. "Bahse girerim beni her gördüğünde korkudan nereye sığınacağını şaşırıyorsun."
Yüzümde bir gülümsemeyle ona doğru yaklaştım. Kadehten küçük bir yudum aldım. "Dikkat et," dedim kaşlarımı çatıp. "Oyun oynamayı tüm kediler sever ama kaplanlar sonunda değnekten sıkılıp senin kemiklerinle devam eder."
Bir ilaç içsem bari diye düşündüm,
Biraz kolanya sürünsem,
Ferahlasam, pencereyi açsam.
Şöyle bir şey yazdım sonra:
Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre
Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde.
Berbattı.
Bir şiire böyle başlanmazdı.
İç ses, diye söylendim,
Ardından Yıldırım Gürses...
Aptal Aptal güldüm birde buna.
Ayşecik vazoyu kırıyor
Ve "tamir et bakalım" diyordu babasına.
Yapıştırsam da parçalarını hayatımın
Su sızdırıyordu çatlaklarından.
Karnıbahar kızartmıyordu asla.
Başroldeki kadınlar.