Gülsüm Şule Bayraktar

Gülsüm Şule Bayraktar
@gulsumsule
Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni
Türk Dili ve Edebiyatı, Felsefe
33 okur puanı
Aralık 2022 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Yüreklerdeki Büyük Hüznü Atabilmenin Yolu
Bazı eleştirmenler tarafından her ne kadar başarısızlıkla itham edilse de Delikanlı, Dostoyevski‘nin duygu ve düşünce olgunluğu yaşadığı bir dönemde yazıldığı için, elbette ayrı bir değere sahip. Zira romanın özellikle son bölümü, bu olgunluğun yansıdığı bazı önemli mesajlar içeriyor. Bunlardan biri de mutluluğun, insandan doğaya ve her türlü varlığa yönelen kapsayıcı bir sevgiye dayandığı gerçeği. Bu, bambaşka ve önüne geçilemeyen sevginin gelişebilmesi; insanların, gelip geçici ve ölümlü olduklarını anlamalarıyla ilişkilendiriliyor. Buna göre bir insan, içindeki sevgiyi ancak ölümlü ve gelip geçici olduğunu anladığı oranda geliştirebiliyor. Ve o zamana kadar kendisi için hiçbir anlam taşımayan doğal oluşumları ve doğadaki sırları daha farklı bir gözle görebiliyor ve sezinleyebiliyor. Bu farkındalığı yaşayan insan, sevgiyi muhafaza ettiği takdirde yüreğindeki büyük hüznü de çıkarıp atabileceğini zamanla öğrenmeye başlıyor. Sonra da insanlara ve bütün canlılara iyilik etmenin peşine düşüyor. Ve en nihayetinde mutluluğun kaynağının sadece “vermek” olduğunu anlıyor.
Reklam
İngiliz tarihçi Edward Hallet Carr, Delikanlı‘yı şöyle değerlendiriyor: “Dostoyevski, sıradan bir filozof ve mükemmel bir psikologsa diyebiliriz ki Delikanlı diğer büyük romanlarından daha fazla incelenmeye değer. Eleştirmenlerin el birliğiyle onu en düşük dereceye indirmeleri yanlıştır. Fakat yazarının mükemmel usta olduğu bir alanda bulunmasına rağmen, Delikanlı, bir başarısızlık olarak kabul edilmelidir.”
Delikanlı, Dostoyevski
Delikanlı, karanlık bir devrin romanıdır: “… duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir.” (Delikanlı, Dostoyevski, s.66) Bir yandan gerçeği aramak tutkusuyla yanıp tutuşurken diğer yandan yeteneklerini kötüye kullanan ve eğitimini önemsemeyerek gereksiz bir tutkuya sessizce gömülen bir kuşağın devri.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Dostoyevski’nin ölümünden altı yıl önce, 1875 yılında yayımlanan Delikanlı -her ne kadar Suç ve Ceza ya da Karamazov Kardeşler’deki metafizik ve varoluşsal derinliği yakalayamamış olsa da- Dostoyevski’nin diğer bütün eserleri gibi anlamlı bir “vicdan muhasebesinin meyvesi”. Dönemin baskıcı rejimine karşı yürütülen bazı faaliyetlere katıldığı gerekçesiyle tutuklanıp idama mahkûm edilen, ardından da affedilip cezası kürek mahkûmluğuna ve hapse çevrilen Dostoyevski, hapisten çıktıktan sonra, önceden gururla dillendirdiği ve tutuklanmasına neden olan ateist, devrimci ideolojiden (Fransız edebiyat eleştirmeni René Girard‘a göre “kopya edilmiş, taklit ideoloji”den) kendisine zaten ait olmadığı gerekçesiyle vazgeçerek farklı bir kişiliğe bürünür. Değişiminin temelinde de hiç kuşku yoktur ki -eserlerinde olduğu gibi- tarifi pek de mümkün olmayan bu vicdan muhasebesinin izleri vardır. Aksi olsaydı eğer, her biri ayrı bir vicdan hesaplaşmasının yansıması olan bu muhteşem eserler yazılabilir miydi? Nitekim başkahramanı Arkadyeviç Makaroviç olan Delikanlı adlı roman da genç bir adamın “kendini yargılamak” amacıyla, belleğinin en karanlık köşelerinden bulup ışığa çıkardığı anılarından oluşuyor.
1875 yılında yayımlanan Delikanlı, bazı eleştirmenler tarafından başarısızlıkla itham edilse de Dostoyevski‘nin duygu ve düşünce olgunluğu yaşadığı bir dönemde yazıldığı için elbette ayrı bir değere sahip. İngiliz tarihçi Edward Hallet Carr, başarısızlığın ve olgunluğun birlikte anıldığı bu çelişkili durumla ilgili şunları söylüyor: “Dostoyevski, sıradan bir filozof ve mükemmel bir psikologsa diyebiliriz ki Delikanlı, diğer büyük romanlarından daha fazla incelenmeye değer. Eleştirmenlerin el birliğiyle onu en düşük dereceye indirmeleri yanlıştır fakat yazarının mükemmel usta olduğu bir alanda bulunmasına rağmen Delikanlı, bir başarısızlık olarak kabul edilmelidir”.