Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kokladı Hikmet Bütün kokular ve bütün sevgili anlar bir gün geri dönecek. "Biz geldik!" diyecekler, "Bundan sonra seni hiç yalnız bırakmayacağız. Bizi hatırladıkça yapayalnız kalıyordun. Artık korkma, geldik işte, seninle birlikteyiz." Sonbaharlar, güneş vuran pencereler, odanın içinde uçuşan tozlar, annesinin dikiş makinesi, kapağı sürgülü tahta kalem kutusu, babaannesinin aldığı 'Mekap' ayakkabılar, anneannesinin evinin bahçesindeki dut ağacı, sobanın üzerinde mandalina kabukları, terastaki sığırcıklar, karman çorman.
Bir an kendimi Proust okuyor sandım... virgül, virgül, virgül,,,,, :))
Beterin beteri var daha yürek yakanları açlık gibi, yine de ilk öpüşmelerin buğday tarlaları içinde kaçamak sürtüşmelerle karışık kızlığın bozulması, Bedri bu, sonra adam uzun bıyıklı ve köpekler cılız ve uyuz, duvar dipleri, fıstık topladığı bahçede kimler oturur şimdi, babası Ethem bahçeyi çapalıyor, anası mutfakta, eziklik ordan, bu iyi olması
Sayfa 39 - YKY Yayınları 2
Reklam
Burada, Eski Yunan mitologyasında İkaros söylenmesi geliyor aklıma:
Efsanevi mimar ve Heykeltıraş Daidalos'un oğlu İkaros, Girit kralı Minos tarafından babasıyla birlikte hapse atılır. Babasının kuş tüylerini balmumuyla yapıştırarak yaptığı kanatlara hapisten kaçan İkaros, Güneş'e çok yakın uçtuğu için kanatları erir ve denize düşerek boğulur. İkarus' un, binlerce yıl sonra, Güneş sisteminde kuyruklu yıldızlar dışında bütün gökcisimleri arasında Güneş'e en çok yaklaşan o küçük gezegene adını verdiğini düşünürsek, bu söylene neden insan imgeleminin bilime kanat açtığı ilk öykülerden biri olmasın?
Sayfa 8 - Türkiye İş Bankası YayınlarıKitabı okudu
sürekli boğalara dair yazıyorlar, matadorlara dair, onları hiçbir zaman görmeyenler, ve şarabıma uzanıp örümceklerin ağlarını dağıtırken bombacıların uğultusu, lanet uğultu avuntuyu bozuyor, ve rahibime beni sabahın üçünde arayıp duran 3. Cadde'den bir fahişeye dair mektup yazmam gerekiyor; eski merdivenden yukarı, kıçım kıymıklardan geçilmiyor, cep kitabı şairlerini ve rahibi düşünüyorum, ve daktilonun üzerindeyim çamaşır makinesi misali, ve bak bak boğalar hâlâ ölmekte ve onları yerle bir ediyorlar onları kaldırıyorlar tarladan buğday misali, ve güneş mürekkep kadar siyah, siyah mürekkep yani, ve karım Brock diyor, tanrı aşkına, sabaha kadar daktilo, nasıl uyuyacağım ben? yatağa giriyorum ve saçını öpüyorum, afedersin afedersin bazen heyecanlanıyorum ve nedenini bilmiyorum bir arkadaşım Manolete'ya dair yazacağını söyledi... kim o? hiç kimse, yavrum, ölü biri Chopin gibi ya da yaşlı postacımız gibi ya da bir köpek gibi, uyu, uyu, ve onu öpüp başını ovuyorum, iyi bir kadın, bir süre sonra uyuyor ve ben sabahı bekliyorum.
Bana paslı iğne veren hayat, başkasına piko makinesi hediye etmiş. Her şey otomatik, bilgisayarlı düzenek. Yukarıdan iki tuşa basıp deseni seçiyorsun, aşağıda makine tıkır tıkır işliyor kaderi. Sen daha ipliği iğneye geçirmeden o bitirmiş, paketlemiş işi. Kaderimi nasıl işledim, dur onu da anlatayım , onu da bil. Ben o iğneden yine de
Kolunu uzattı, sıçrayarak vapurla yarış eden iki büyük yunusu gösterdi. Sevinçle, "Yunuslar!" dedi. O zaman, ilk olarak gözüm, sol elinin yarısına kadar kesik olan işaret parmağına takıldı. Bağırdım: "Parmağına ne oldu, Zorba?" Yunuslara o kadar sevinmediğimden gücenmiş bir halde karşılık verdi: "Hiç!" "Makine mi kaptı?" "Ne makinesi sayıklıyorsun yahu? Ben kendim kestim." "Kendin mi? Neden?" Omuzlarını kaldırdı. "Sen ne anlarsın, patron?" dedi. "Sana bütün sanatlarda çalıştığımı söylemiştim. Bir kez de çanakçılık yaptım. Bu sanatı delicesine seviyordum. Sen bir toprak çamuru alıp ondan ne istersen yapmanın ne olduğunu bilir misin? Çark fırr der, çamur şeytan çarpmış gibi döner ve sen onun başında şöyle dersin: Sürahi yapacağım, çanak yapacağım, kandil yapacağım, şeytan yapacağım! Ben sana derim ki, bu insan olmak demektir: Yani, Özgürlük." Denizi unutmuştu, artık limonu ısırmıyordu, gözünün bulanıklığı yok olmuştu. Sordum: "Peki, ya parmak?" "Şey işte, çarkta işime engel oluyor, araya girip tasarılarımı bozuyordu. Ben de birgün keseri kaptım..." "Canın yanmadı mı?" "Nasıl yanmaz! Odun muyum ben yahu? İnsanım, elbet canım yandı. Ama sana diyorum ki, işime engel oluyordu; bunun için kestim!" Güneş battı, deniz biraz yatıştı, bulutlar dağıldı. Akşam yıldızı gökyüzünde çan gibi sallandı. Denize, gökyüzüne bakıp düşünceye daldım.
Sayfa 27 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
“Bu Altın Çağ’ın bizim çağımızdan çok daha sıcak olduğunu söylemişimdir. Buna açıklama bulamıyorum. Belki güneş daha sıcak veya dünya, güneşe daha yakındı. Genelde güneşin ileride giderek soğuyacağı rivayet edilir, ama genç Darwin’inki gibi teorilerle ilgilenmeyen insanlar, gezegenlerin en nihayetinde teker teker, ana gövdeye geri döneceklerini unutuyorlar. Bu felaketler patlak verdiğinde güneş yenilenmiş bir enerjiyle alev alacak; hatta içerideki gezegenlerden bazıları bu kadere zaten kurban gitmiş bile olabilirdi. Her ne nedenle olursa olsun gerçek şu ki, güneş bizim bildiğimizden çok daha sıcaktı.
"Balık kavağa çıkarsa, kösenin sakalı biterse, manda söğüt dalına yuva yaparsa, karaderili aktenli olursa, güneş balçıkla sıvanırsa, kedi çamaşır yıkarsa, gökkubbeye merdiven dayanırsa, o senin sorduğun iş de kesinlikle olacakmış."
Sayfa 75 - Nesin Yayınları Mart 2015Kitabı okudu
Yaşar Kemal'in her şeyi mor ile betimlediği gibi:)
"Metal koltuğa oturup, o uzun günün akşam kızıllığının vurduğu eski dünyamızın uçsuz bucaksız görünümüne göz gezdirdim. Ömrümde bu kadar harika, bu kadar güzel bir görünüm görmemiştim. Güneş ufukta çoktan alçalmıştı ve tüm bir batı yatay morlar ve kızıllarla bezeli bir altın yalazına bürünmüştü..
218 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.