Ahlâkî zaafları yüzünden bir Müslüman'dan beklenmeyecek tavırlar sergileyen günümüz insanı için bir zihniyet yenilenmesi şarttır.
bizim millete anlatamıyorsun ki bunu.
Her üç ayda bir toplanan yüz binlerce genci askere dönüştürmek için harcanan çabanın onda biriyle ordunun işlevselliği on kat arttırılabilir. Sosyo-ekonomik açıdan geri bırakılmış toplumun zorunlu askerlik hizmeti yoluyla olumlu anlamda biçimlendiği düşüncesi asla geçerli değildir. Bunun kanıtı, nesillerdir askerlik hizmetini tamamlamış erkeklerin yönlendirdiği günümüz toplumunun mevcut düzeyidir. Askerliğin insanı adam ettiğine ilişkin inanç, bütünüyle temelsizdir. On dokuz yaşına kadar cahil bırakılmış genç erkekleri dayatma yoluyla, on beş ay içerisinde bilinçlendirmek mümkün değildir.
Reklam
Daha güzel anlatılamazdı..
Zorunlu askerlik hizmeti, emek, zaman ve kaynak israfıdır. Erlik, derhal bir meslek statüsü kazanmalı ve profesyonel ordunun bir parçası haline gelmelidir. Her üç ayda bir toplanan yüz binlerce genci askere dönüştürmek için harcanan çabanın onda biriyle ordunun işlevselliği on kat arttırılabilir. Sosyo-ekonomik açıdan geri bırakılmış toplumun zorunlu askerlik hizmeti yoluyla olumlu anlamda biçimlendiği düşüncesi asla geçerli değildir. Bunun kanıtı, nesillerdir askerlik hizmetini tamamlamış erkeklerin yönlendirdiği günümüz toplumunun mevcut dü- zeyidir. Askerliğin insanı adam ettiğine ilişkin inanç, bütünüyle temelsizdir. On dokuz yaşına kadar cahil bırakılmış genç erkekleri dayatma yoluyla, on beş ay içerisinde bilinçlendirmek mümkün değildir. Dolayısıyla, 460 gün boyunca izmarit toplayarak mıntıka temizliği yapmış olanla, kanalizasyonu denize akıtan aynı kişidir. Dolayısıyla, 460 gün boyunca vatan sevgisi aşılanan insanla, devletine kazık atan aynı kişidir. Dolayısıyla, 460 gün boyunca vatandaşını adam etmek için uğra- şanla, insani gelişmişlik endeksinde dünya 84'üncüsü olan aynı ülkedir. Ordu, zorunlu katılımlara ihtiyaç duyamayacak kadar ciddi bir kurumdur. Aldığımız eğitimin süresi on haftadır. Çağdaş hiçbir ordu on haftalık erlere güvenerek varlığını sürdüremez. Kahramanlık şiirleri okuyan ve komando üniforması giymiş beş yaşındaki çocuklar kadar asker olan bizler, bu vatan için öleceğiz. Çünkü ne savaşmayı biliyoruz ne de hayata dair bir umudumuz var!/Syf.103
Bir yazarın dediği gibi, bir belirleyiciliğin içinde uykuya dalan insan için "ne yapayım bilmiyorum" ızdırap, eziyet ve zahmeti yoktur; çünkü bir iş yapamaz. Ama günümüz insanı "ne yapacağı"na dair her zamankinden çok güce sahiptir. Ancak "ne yapması gerektiği"ni her zamankinden daha az bilmektedir.
İşte akide, bu dine nispetle bir ağacın gövde ve kökleri mesabesindedir. Gövde yerin derinliklerine kök salmazsa ağacın kalın ve yüksek dallarını çekemez. Aynı şekilde akideyi bir binanın temeli olarak kabul edebiliriz. Nasıl ki büyük bir bina için, o binanın üzerine oturacağı temellerin çok sağlam olması gerekiyorsa, üzerine İslâm kanunlarının bina edileceği akide temelinin de aynı şekilde sağlam olması gerekmektedir. Burada şu gerçek ortaya çıkmaktadır; binanın yükseltilmesine başlanmadan önce temelin sağlam bir şekilde atılması lazımdır. Aksi takdirde bina çöker. Bu dine davet ettiğimiz insanlarda da durum aynıdır. Onların terbiyesine her şeyden evvel iman esasıyla başlamamız lâzımdır. Özellikle bu metod, akide mefhumunun karmaşık bir şekil aldığı, herkesin Müslüman olduğunu iddia ettiği günümüz insanı için uygulanmalıdır. Bize düşen, Rasulullah (s.a.v)'in takip ettiği metodu takip etmektir. Bu da akideyi önce nefislerde yerleştirmek, sonra da İslâm'ın fer'i meselelerini onlardan istemekle mümkün olur.
Ebu Umame (ra) şöyle demiştir; “Kuran okuyun! Sizi şu asılı duran mushaflar aldatmasın. Çünkü Allah kuranı belleyip saklayan bir kalbe asla azap etmeyecektir.” Burada önemli bir konuya işaret etmemiz gerekir. Kuranın hayat olması günümüz açısından ayrı bir önem arz etmektedir. Zira bugün sorun bilmek veya bilmemek değildir. Bilgi çağında yaşadığımız bir gerçektir. Dün uğruna bir ömür harcanan ilmi müktesebat bugün her birimizin cebine kadar girmiştir. Öyleyse sorun nedir ? Sorun bilgi ile eylem, idealler ile vakıa,mushaf ile mushafı okuyanlar arasındaki uçurumdur. İnsanlık bilgiye sahiptir, ancak o bilgiyi amele dönüştürecek ruhtan yoksundur. İşte kuran; kalplerin ihtiyaç duyduğu o ruh, bilgiyi eyleme dönüştürecek iradedir. Çünkü o; kalplere hayat verecek, iradeyi güçlendirecek, insanı müjde ve uyarılarıyla harekete geçirecek olan rabbimizin kelamıdır.
Reklam
Günümüz insanını ne bilgisizlik ne doğa ne de hastalık öldürecektir. Şimdiki muazzam ve silahlı uygarlığı yok etmekle tehdit eden tehlike yine insanın kendisidir. "O her zamankinden iyi yaşayabilir, ama nasıl yaşaması gerektiğini her zamankinden daha mı az bilmektedir?" İnsan kim olduğunu bilmeden başka bir şeyden nasıl söz edebilir?17
Sayfa 28 - Fecr Yayınları: 811 / 1. Baskı: Mart 2024
"Kadim öğrettiler etik ve karakter gelişimi üzerinde çok dururlardı. İnsanın manevi olarak kendini olgunlaştırması, erdemlerinin geliştirilmesine odaklanırlardı; fakat günümüz psikoloji akımları, insanı erdemlerini geliştirmeye değil; dış dünyada savaşmaya, rekabet etmeye, ayakta kalmaya teşvik ediyor." Yani bizi bir tür biriktirmek, olgunlaşmak, demlemek, kendini bilmek yerine; önüne çıkan engelleri aşmak, yenmek, ileri gitmek gibi daha maceracı bir anlayışa sevk ediyor.
Insan yalnızlaşıyor. Şöyle dikkatlice etrafiniza bir bakin. Kaç kisi bir diğerini dikkatle dinliyor? Kaç kisi gönlünden geldigi gibi meramini ifade edebiliyor? İnsandili kötürüm ve kekeme bir hal almis durumda. Televizyonun uğultusu, cep telefonunun zırıltısı , hayatin telasi, sahici bir konusmayı giderek imkânsiz hale getiriyor. Oysa insan hikâyeler anlatmak isteyen bir varlık. Anlattigi hikâyelerin yankilarn duymak isteyen, varoluşunu başkasının yüzünde seyretmek isteyen bir canlı. Can, dilde hayat buluyor. Düsünürün söyledigi gibi, "Dil varlığın evidir." İnsan yabancılaşıyor. Sadece ruhuna degil, bedenine de yabancılaşıyor. Dünya artik sisler arasindan görünüyor. McDünya'da farklı olmak giderek zorlasıyor. Bagimlılık ve özerklik, yakınlık ve mesafe, içini dökme ve korunaklı durma gibi ikilemler günümüz insani çok fazla meşgul ediyor. İlişkilerin, aşkların, dostluklarin ve hatta sohbetin bile kisa ömürlü ve sanal olduğu bir dünyada, insanlarin kendilerini gerçek olarak hissetmeleri zorlaşıyor. Ne dünya ne de kendileri gerçek. Her şey, "bir dürbünün tersinden bakiyor gibi" bulanık. Bulanık zamanlarda, "Buradayiz!" demek için, galiba dişimizi ruhumuza geçirmemiz gerekiyor.
Bana hep öyle gelmiştir ki, hemşerilerimizin iki tutkusu var: fikirler ve zina. Rasgele,sanki. Onları suçlamaktan da kaçınalım hani; yalnız onlar değil, tüm Avrupa bu durumda. Gelecekteki tarihçilerin bizim için ne diyeceklerini düşünüyorum bazen. Günümüz insanı konusunda bir tümce söylemek yetecektir onlara: Zina ediyordu ve gazete okuyordu. Bu güçlü tanımdan sonra konu biter, diyebilirim
Reklam
SAHİP OLMAK YADA OLMAK “Biliyorum ki ben, Tatlı bir sevgiyi, küçük bir sevinci tattığım anlar dışına, Hiçbir şeye sahip değilim.” Goethe Eğer sevdiğim halde, karşımda bir sevgi doğuramıyorsam, yani sevgim bir karşı sevgi üretmiyorsa; yaşamımı seven bir insan olarak dışa vurmam beni sevilen biri haline getirmiyorsa, sevgim güçsüz
kronoloji/insanlık tarihindeki bazı önemli olaylar
MÖ Beş Milyon: Bilinen en eski insan benzeri maymun cinsi olan Australopithe- cus Afrika'da ortaya çıktı. MÖ İki Milyon: Homo habilis ve dişisi ellerini kullanarak yonttukları taşlarla aletler yapıyordu ve hâlâ Afrika'dan çıkmamışlardı. MÖ 1,5 Milyon: Meşaleyi homo erectus ve femina erecta devraldı. Gerçekten de ateşi keşfeden ilk
Sayfa 179 - selKitabı okuyor
Günümüz çocuk edebiyatı üzerine
On dokuzuncu yüzyılın ortalarında kağıt bi­raz ucuzlayıp çocuklarda okuryazarlık oranları hızla yükselince, çocuk edebiyatı da çocuk­ların gerçekten ne istediğini dikkate almaya başladı. Peri masallarının insanı içine çeken açlığı dizginlerinden boşalıp, geliştirilen yeni matbaalarla bir araya gelince çocuk roman­larının önü açıldı. Çocuklar için
Sayfa 34 - Domingo
Mutluluk için duyguların aklın denetiminde olması gerekir.
Günümüz modern insanı mutlu­luğun bir insanın varlığı veya herhangi bir nesnenin kazanımı olduğunu zanneder. Bir nesneyi aldığınızda yaşanılan o hissiyat mutluluk değildir. Ya da bir insa­nın sizinle beraber olması ve sizde uyandırdığı hisler de mutluluk değildir. Bu yanılsamalardan kurtulanlar an­cak gerçek mutluluğun ne olduğunu kavrayabilir.
Sayfa 77 - Destek Yayınları | Felsefe: 23Kitabı okudu
1,402 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.