İnsan, eylerken eylediğinin neye karşılık geldiğini -çoğu zaman- anlayamıyor, anlasa da idrak edemiyor, idrak etse de sonuçlarını
kestiremiyor. Bu yanlış mı? Bilemem. Şahsen, kesinlik arayışının pek de matah bir şey olmadığını, müphemliğin, hikâye anlatmanın da temel besin kaynağı olduğunu öğreneli epey oldu. Bir yolu görürüz (aslında gördüğümüzü sanırız, bize bir yol gösterilmiştir) yürümeye başlarız (adım atacak gücün, iradenin bize ait olduğunu
zannederiz, yürümemiz gerekmektedir). Hep böyledir. Şimdi bile.
Az ya da çok, önemli değil. Sevgi, içine insanın kendisini ektiği bir topraktır. Yeşerince, yalnızca sevgi değil, insanın kendisi de yeşerir. Solunca yalnız sevgi değil, insanın kendisi de solar.
Hatayı başka bir yerde yaptım ben, hayatım boyunca beni mutsuz eden hiçbir şeyin karşısında durmadım, hiçbir şeye itiraz etmedim. ... Çocukluk yıllarındaki o saf anıların arkasına saklandım durdurdum... Kalbimi yok etmişim gibi, kaybolmuş gibi, hayaletmişim gibi yaşadım.