Akşam yürüyüşlerimin rotası değişiyor, bir yandan da yoğunluğu artan bir parkın yeşil ve kırmızı banklarının silinmez yüzleri üzerinde tek ayak soluklanıyorum. Satir bir yalnızlık okşuyor artık küskünlüğün yalnız bırakmayan müphemliğini. Tahtından indirilen ve ardından boğdurularak ihanetin akrepli kuyularında anıtsız, heykelsiz bir dünya gibi kalakalan şaşkınlığıma bir ad eklenmeli ve bir de yukarıda kalmaya zar zor ikna ettiğim o benim biricik psükemde hayal kırıklığı olan lethe nehrine ayaklarından mor bir çarşafla uzanan yanılmamanın sırıtan fotoğrafları çerçevelenmeli.
Ve insan, şehrin gürültülü dekadanlığında yalnız düşlerinde flanör. Kara kaplı bir kitabın dördüncü bölümünü bağıra çağıra okurken sevgilisinin kulağına seçkin kuşların havalandığı da oluyor. Soluna tükürmen için üç kere, yeterli bir sebep. Sonra geri dönüş yolu silinse de onun tarafından, Petrus gibi ağlayan ezeli bir havaridir sevmek, üstelik horoz ötüşleri aktüalite içerisinde tarihin piçleşmiş çocuğu olarak gece boyunca ve çağlar süren mutlak bir insansızlığı dile getirir. Yargılanmayı hak etmeli, boşluğun taraçalarında açılan kollar başlangıçta sesi titreyen bir kimsesizliği seçenekleri çoğaldıkça kavrayamaz hale gelir.
Geri dönüş yolu bazen unutuluyor, anlamsızlıklarla ileri sürülmüş tezler içerisinde zihni sakatlanmış yüreği yara bere izleriyle dolu toplum düşmanı bir hayvan, tekinsizliğinden bir yaşam alanı inşa etmeye çalışırken imaj çağının filtreli yıldızları ile bir geceyi ansımak da şiirdir.