“Mutsuzluk üzerine atılmadı, üstüne çullanmadı; yavaşça sızdı, neredeyse tatlılıkla sokuldu. Büyük bir dikkatle yaşamına, hareketlerine, saatlerine, odana işledi, uzun süre gizli tutulmuş bir hakikat, reddedilmiş bir gerçeklik gibi; direşken ve sabırlı, incecik, zorlu mutsuzluk, tavandaki çatlakları, çatlak aynadaki yüzünün kırışıklarını, dizilmiş oyun kağıtlarını ele geçirip sahanlıktaki musluktan damlayan suyun içine girdi. Saint-Roch’un çanı her çeyrek saati vurduğunda onunla birlikte çınladı.”
Fakat gerçeklik nerede bitiyor ve hakikat nerede başlıyordu?
Reklam
Olası bir yaşantı veya olası bir hakikat, eşittir gerçek yaşantı ve hakikat eksi onun' gerçeklik değer'i demek olmayıp, -en azından yandaşlarının düşüncesine göre,- içinde çok tanrısal bir yan, bir ateş, bir kanatlanma, bir inşa iradesi ve gerçeklikten ürkmeyen, ama gerçekliği bir görev ve yerine getirilecek bir buluş olarak da ele alan, bilinçli bir ütopizmi de içerir.
Yaşadığımız günlerin belirgin vasıflarından birisi de güvenin azalıp şüphe ve belirsizliğin çoğalması.Gerçeklik artık o bildiğimiz şey değil, hakikat aramızda bir yabancı.Farklı dünya görüşlerinin ve çeşitliliğin hüküm sürdüğü bir toplumda, gerçekliği, 'paylaşılan bir dünya görüşü' olarak tanımlamak çok zor.
Sayfa 211
Eğer Zen bize kavramların ötesine, ya da berisine, geçmeyi öğretiyorsa, kullandığı araçlardan birinin şok olması hiç de şaşırtıcı değildir. D. T. Suzuki şu tipik hikâyeyi nakleder: Rinzai bir öğrenciyken, ustası Obaku'ya, "Budizmin temel ilkesi nedir?" diye sorar. Obaku Rinzai'ye üç kere vurarak yanıt verir. Bu Rinzai'nin sorusuna birkaç
Öğrencilerinden biri Zen ustası Chaochou'ya, "Hakikat hakkındaki nihai sözcük nedir?" diye sorar. Chaochou, "Evet," diye yanıt verir.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.