Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yiğit harmanları, yığınaklar, Kurulmuş çetin dağlarında vatanların. Dize getirilmiş haydutlar, Hayınlar, amana gelmiş, Yetim hakkı sorulmuş, Hesap görülmüş. Demdir bu...
“Vehabilikte mezar ziyareti günah sayıldığı için, Suudiler mezarları yıkmaya başlamışlar. Sıra Hz. Muhammed'in mezarına gelmiş. Ülkedekiler Atatürk'ten yardım istemişler. Atatürk, Suudi Kralı'na Hz. Muhammed'in değil mezarına, türbesinin bir taşına dahi dokunulursa, bedelinin çok ağır olacağını bildiren bir yazı göndermiştir. Bu vesika (Belge) Dışişleri arşivinde mevcut ama açıklan- miyor. Oysa ki, Türk halkının Büyük Kurtarıcısını her yönüyle tanima hakkı var."
Reklam
Can ellerinden gelmişem
Can ellerinden gelmişem, fâni mekânı neylerem Ol mülke meylim salmışam, ben bu cihanı neylerem. Dünyaya geldim gitmeye, ilm ile hilme yetmeye Aşk ile ân seyretmeye, ben în ü ânı neylerem. Devr-i zamandan doymuşam, kevn ü fesâdı koymuşam Darü’l-emânı duymuşam, bu sicn-i cânı neylerem. Hep itibarı atmışam, âşıklığa el katmışam Ben nefsi dosta
Sayfa 1167 - Erzurumlu İbrahim HakkıKitabı okuyor
otuzuma gelmeden bu işi bitirmeye karar vermiştim. Fakat yıllar geçtiğinden, gençliğimin gururunu kaybediyordum: Her gün, bir tevazu dersi gibi, hâla hayatta olduğumu, hayatın çürüttüğü insanların arasında rüyalarıma ihanet ettiğimi hatırlatıyordu bana. Artık var olmama beklentisinden bitkin düşmüştüm, bir aşk gecesinin üzerinde şafak söktüğü zaman vücudumu ortasından ayırmayı bir görev ve iç geçirmelerdeki ölçüsüzlüğü hafızayla beş paralık etmeyi tarifsiz bir kabalık addediyordum. Ya da başka anlarda, gururu göğün tahtına çıkaran bir ferahlama içinde her şey kavranıldığında, mevcudiyetiyle zamana hâla nasıl hakaret edilebilirdi? O zaman da bir insanın utanmadan yerine getirebileceği tek işin hayatına son vermek olduğunu; kendini, günlerin birbirini izleyişi ve mutsuzluğun ölgünlüğü içinde küçültme hakkı olmadığını düşünüyordum. Ölümü seçenler dışında hiç kimsenin Tanrı'nın sevgili kulu olamayacağını tekrarlıyordum kendime. Şimdi bile, kendini asan bir kapıcı yaşayan bir şairden daha değerlidir gözümde.
Sayfa 170Kitabı okudu
1505'te VII Henry İngiliz liman kentlerinde şubeleri bulunan kumaş tüccarlarının oluşturduğu cemiyete geniş haklar tanıyan bir imtiyazlar beratı bağışlamış ve onları Company of Merchants Adventurers [Girişimci Tüccarlar Şirketi] bünyesinde toplamıştı. On üçüncü yüzyıldan beri Hansa Birliği ya da Hollandalı ticari şirketlere benzer gevşek bir örgütlenme olarak mevcut bulunan bu cemiyet, eylemde olduğu kadar ilkesel olarak da merkezileşmiş ilk milli ticaret şirketi haline geliyordu. 1564 yılından itibaren bu cemiyetin üyeleri kendilerine "İngiltere'nin Girişimci Tüccarları" adını verecekti. Hansa Birliği ya da o dönemin diğer örgütlenmeleri gibi Girişimci Tüccarlar da iştigal ettikleri ticari alanda tekel hakkı elde etmeye uğraşıyordu. Ne var ki, ticaret yaptıkları ülkelerin krallarından imtiyazlar koparmakla yetinen öteki ticari şirketlerin aksine İngiltere'nin Girişimci Tüccarları her şeyden önce kendi krallarının desteğini garantiye almayı gözetiyordu. Ayrıca onlar cemiyetlerine yalnızca doğma büyüme İngilizleri kabul ediyor ve İngiliz kadınlarla evli olmalarını şart koşuyordu.
Sayfa 36 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
Bunların oy hakkı ellerinden alınacak . . . Hökümetin go­lundan olmayan döyüslerin ne işi var seçimde sandıkta? Bizim Reyiz akıllı. Şimdiden yel gelecek delikleri dıkamak istiyor. Hem canım, bunların verdiği oydan ne anlaşılır? Cahal dür­züler! Diyeceksin ki, sen de cahalsın. Evet, cahalım emme, ak­ lım var. Hökümeti destekliyorum. Amarikanlardan yana de­mokratçılık ediyorum.
Reklam
Düşünüyorum: Bir insanın bir başka insan üzerindeki hakkı ne kadardır, nereye kadardır? Bir insan, bir başka insanın tüm varlığı üzerinde, yani bedeni, ruhu, aklı, kalbi, vicdanı, hayalleri, umutları ve emelleri üzerinde hak iddia edebilir mi? Bunlar bir nesneymiş gibi, kim olursa olsun, bir başkasının mülkiyet konusu olabilir mi? Üstelik her insanın içinde birçok kişi, birçok kimlik var. Hepsini birden kim mülkiyetine geçirebilir?
Filozoflar demişlerdir ki: Varlığı mümkün olan nesne, eğer varlığının devamında değişikliğe uğramazsa; ona, cevher derler. Eğer değişikliğe uğrarsa, ona ilinek derler. Çünkü, varlık başkadır, varlığın devamı başkadır. Nitekim görürsün ki iki şahıs var olmakta müşterektir derler. Fakat birinin kalıcılığı yüz yıla dek varır, birinin kalıcılığı on yıldan fazla olmaz. O hâlde varlığın devamı, varlıktan başkadır, bunlar aynı olmaz. Bütün olabilirler ya cevherdir veya ilinektir.
İslâm filozoflarının hepsinin, din bilginlerinin de çoğunun kesin ve isabetli görüşleri böyledir ki: O bir şey ki varlığı gereklidir, ona “vacib’ül-vücud” derler. Her ne ki yok olması lâzımdır, ona “mümteni’ül-vücud (olamazlı)” derler. Her nesne ki ne varlığı lâzım olur, ne yokluğu lüzum bulur, ona “mümkün’ül-vücud (varlığı mümkün)” adı verirler. O hâlde her şey ki mevcuttur. Ya varlığı lüzumludur veya varlığı mümkündür. Çünkü, var olan, var olduğu için vardır; kendi varlığı için ya başkasına muhtaçtır ya muhtaç değildir. Eğer başkasına muhtaç değilse; o, varlığı mutlak olandır ki bu Allah’tır. Eğer muhtaç ise; o, varlığı mümkün olandır ki bu âlemdir. O nesne ki mevcut değildir, Allah Teâlâ’nın ortağıdır ki yoktur. Çünkü, filozoflar demişlerdir ki: Mümkün değildir ki var olan yok ola. Belki var olan sürekli vardır, yok olan sürekli yoktur. Fakat mümkündür ki var olan bir mertebeden bir mertebeye; bir nitelikten bir niteliğe dönüşür ve değişir.
Filozoflar demişlerdir ki: Allah’tan başka bütün varlıklara âlem adı verilir. Allah’ın zatı hepsinden ayrı ve mücerrettir. Nitekim Hak Teâlâ, Kelâmıkadim’inde buyurmuştur: “Allah, göklerin ve yerin nurudur. Müminin kalbinde nurunun sıfatı sanki bir hücre ki içinde bir lâmba var; lâmba da cam bir mahfaza içinde, o cam mahfaza sanki incimsi bir yıldız. Bu lâmba, güneşin doğuşunda ve batışında gölgeye düşmeyen mübarek bir zeytin ağacının yağından tutuşturulur. Bu öyle bir yağdır ki neredeyse ateş dokunmasa da aydınlık verecek. Bu aydınlık, nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruna kavuşturur. Allah, insanlara böyle misaller verir. Allah, her şeyi bilir” (24/35).
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.