İncelememe kitabın cismani özelliklerini anlatarak başlamak istiyorum; Türkiye Diyanet Vakfı’nın neşretmiş olduğu ansiklopedik formattaki ‘’Safahat’’ kitabı 4 ana bölümden oluşmaktadır; 1. Bölümde (Giriş Bölümü) Milli Şairimizin hayatı, eserleri, sanat anlayışı ve güzel ahlakı anlatılmıştır. 2. Bölümde 7 kitaptan oluşan (Birinci Kitap, İkinci
Birinci kural yaradana hangi kelimelerle tanımladığımız kendimizi nasıl gördüğümüze aynı tutar şayet tanrı dendi mi öncelikle korkulacak utanılacak utanılacak bir varlık geliyorsa aklına demekki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla yok eğer tanrı dendi mi evvela aşk merhamet ve şevkat anlıyorsan sen de bu vasıflardan bolca mevcut
Safahat, kelime olarak “hayatın değişik yüzleri, görünümleri” ile “aşamalar, evreler” anlamlarına gelir ve safahat 7 ayrı kitabın ortak adıdır. İlk kitabı -kitaba adını da veren- Safahat, ikinci kitabı Süleymaniye kürsüsünde, üçüncü kitabı Hakkın sesleri, dördüncü kitabı Fatih kürsüsünde, beşinci kitabı Hatıralar, altıncı kitabı Asım,yedinci
Raymalı-aga kendi zamanında çok tanınmış bir cırav (yırcı), bir ozan idi. Daha küçük yaşta ün kazanmıştı. Tanrı vergisi bir yetenek ve kişiliğinin üç güzel özelliği sayesinde bozkırın en ünlü yırcısı, âşık ozanı olmuştu: Güftesini kendi yazar, bestesini kendi yapar ve güzel sesiyle bunları hem çalar, hem söylerdi. Dinleyenler ona hayran
Ömer (ra) bir gün Peygamber (s.a.v)'in evine geldi ve yaklaştığında Peygamber'in (s.a.v) huzurunda bağırılmayacak kadar yüksek sesle bağıran kadın sesleri duydu. Bunun yanısıra kadınlar bir de Kureyş'liydi, yani Muhacirlerdendi. Bu da Ömer'in onların Mekke'li kadınlara nazaran daha serbest ve kendine güvenen Medine'li
"Bir sabah top seslerinden endişe ile uyandık. Meğer Cumhuriyet ilan olunuyormuş. Ankara'dan gelen haberler Mustafa kâmal'in yeni topladığı bir muhitle tam bir diktatörlüğe gittiğidir. Milli hakimiyet yerde şahsi hükümranlık kurulmuştur. İstiklalimizi kurtaranlar hürriyetimizi bozacaklar mıydı?"
Gazetecilere kısaca şu cevabı
Biraz rüya, biraz sanrı... bir garip çatışmanın içine çekildi. Etrafını top sesleri dövüyor, toprak her gülle ile kabarıp havaya karışıyordu. Balçık renginde yıpranmış kıyafetleriyle etrafında koşturan askerleri hemen tanıdı! Kilitbahir Mecidiyesindeydi... Çanakkale Savaşı'nın Aziz askerlerinin arasındaydı. Kanlar içinde yatan henüz tüyü bitmemiş gençlerin, gözlerindeki elemi gizlemeye çalışan cesur subayların arasında yürüyordu. Zamanda geriye çekilmiş, dünya tarihinin en haklı savaşına şahitlik ediyordu. Düşman zırhlılarının yağdırdığı gülleler ayaklarının dibinde patlıyor, kahraman yaşıtları birer birer Şehit oluyordu. Yavuz rüyasında ağlıyor, eline tüfek alıp düşmana saldırma arzusuyla yanıyordu. Bir tepenin üzerine yerleştirilmiş bir batarya gördü. İlerledi. Toplarından ikisi kuma gömülmüştü. Bataryanın başındaki on dört asker hakkın rahmetine kavuşmuş, yerde yatıyordu. Vinci kırık üçüncü topun başında sağ kalmış iki kişi olduğunu fark etti. "Seyit, ne edecez, vinç kırık!" diye bağırdı biri. Onbaşı Seyit bir yerdeki mermiye bir şehit olan ön dört arkadaşına baktı. Eğildi, mermiyi kaldırmaya çalıştı. Olmadı! Yağa bulanmış ağır metal ellerinden kaydı, kavrayamadı. Onbaşı Seyit çömeldi, ellerini kuru toprağa batırdı, iyice ovaladı. "Ya bismillah" deyip ikinci kez hamle ettiğinde, sanki Yavuz'la göz göze geldi. "Birincisinde olmazsa... Allah'ın izniyle ikincisinde olur!" deyip 215 kiloluk mermiyi sırtlandı, merdivenlere çıktı, topun ağzına sürdü.