Bar Habreus ‘un anlattığına göre büyük Selçuklu devletinin kurucusu Selçuk’un babası Tukak, hazar kağanının ordusunda komutandır. Onun ölümünden sonra, hanedanın kurucusu olan Selçuk, Kağan’ın sarayında büyütülmüştür. İbn-i al adim in Halep tarihi adlı eseri, bize gene Selçuk’un babasının Hazar Türklerinin önde gelenlerinden biri olduğunu söylemektedir. İbni hassul adlı tarihçi ise, Selçuk’un kılıcını çekip Hazar kanununa vurduğunu ve elindeki kamçııyla onu dövdüğünü anlatmaktadır. Böylelikle Hazarlarla Selçuk sülalesinin kurucuları arasında yakın ilişkiler olduğu , sonradan bu yakınlığın bozulduğu belli olmaktadır. Bunun nedeni belki de Selçukluların İslam dinini kabul etmesidir. Oysa bu sırada Kumanlar ve öteki Oğuz boyları putperest kalmışlardır. Ne olursa olsun, uzaklaşmadan sonra bile Hazar etkisi bir zaman sürmüş olmalı ki, Selçuk’un dörttoğlu’ndan biri ancak Yahudilere özgü bir ad olan İsrail adını taşımaktadır. Torunlarından biri ise Davuttur ( David). Bu adların, önde gelen Oğuz aileleri ile hazarlar arasındaki ilişkinin sonucu olduğu düşünülebilir. Yahudi adlarının Oğuzların bir başka kolu olan kumanda da kullanıldığını söylemek yerinde olur.
Orgeneral Fahrettin Altay Paşa, Atatürk’ün I. Dünya Savaşı’ndaki bu son büyük başarısını şöyle anlatmıştır: “Filistin muharebelerinde ordumuz bozuldu. Ordu ku­mandanı Liman Von Sanders Paşa kaçtı. Ve zorlukla kendini esaretten kurtardı. Bunun üzerine üç ordu kumandanı Cevat, Mersinli Cemal ve Mustafa Kemal Paşalar enkazı Dera’da top­ladılar. Fakat daha kıdemli oldukları halde Cevat ve Cemal Pa­şalar ordu kumandanlığını Mustafa Kemal’e bıraktılar. Kendi­leri çekilip gittiler. Mustafa Kemal ise en buhranlı, en nazik bir zamanda bu döküntülerden ibaret ordunun kumandanlığını alma cesaretini gösterdikten başka olabildiği kadar düzenlediği bir ordu ile Halep civarındaki istila ordusunu durdurmaya da muvaffak oldu ki, bu gerçekten hayrete şayan bir olaydır.”
Reklam
Atatürk, Halep'in kuzeyinde Hatay’ı da içine alan bir sa­vunma cephesi kurmuştur. İngilizler, bu savunma hattına taarruz etmişler, fakat Atatürk, Arap asilerce desteklenmiş İngiliz ordu­sunu bozguna uğratmayı başarmıştır. Böylece 26 Ekim 1918’de I. Dünya Savaşı’nın son savaşı kazanılmıştır. Bu zafer, Atatürk’ün deyimiyle “Türk süngülerinin çizdiği sınır” olacaktır.
Gezdim Halep ile Şamı eyledim ilim talep Meğer ilim hiç imiş illa edep illa edep. Yunus Emre
214 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 18 days
Nuhun Gemisi
Devamlı değişik yönü olan yazarın bir çok tarafı olduğunu gördüm kitapta. Bu eseri ister röportaj,ister gezi yazısı,ister hikaye,ister anı olarak okuyun eser bambaşka bir eser. Yaşar Kemal büyük romanlarını henüz yazmadığı yıllarda epey yokluk çekmiş. Gülhane parkında yatmışlığı var.Bu yıllarda Cumhuriyet
Nuhun Gemisi
Nuhun GemisiYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 20171,407 okunma
İstanbul'un Türklerde bırakılması hâlini büyük bir kazanç telakki eden Osmanlı Hükümeti, "Kuva-yı Milliye'nin ikinci bir hükümet şeklinde görünmemesi, icraat-ı hükümete karışmaması ve Maraş taraflarındaki harekâtın, daha ilerilere" götürülmemesi gerektiği düşüncesinde idi. Bu düşünce, 19 Şubat 1920'de Mustafa Kemal Paşa'ya da bildirildi. Mustafa Kemal Paşa, İtilaf Devletlerinin, İstanbul'u Türklere bırakan kararlarını memnunlukla, İzmir ve Adana cephelerinde Kuva-yı Milliye'nin gösterdiği faaliyetin durdurulması hakkındaki isteklerini ise hayretle karşılamıştı. Onun için, Harbiye Nezaretine gönderdiği bir yazı, "Maraş ve Urfa'dan ileriye gidilmemesi hakkındaki hükümet teklifine" uyulamayacağını, "İzmir ve Adana'nın da hâkimiyet-i Osmaniye'de kalması temin edilinceye kadar" silahların elden bırakılmayacağını, Türk milletini "Tatmin etmek ve Kuva-yı Milliye'yi" durdurabilmek için "Fransızların Adana'yı tahliyeye başlamalarının" lazım geleceğini, aksi takdirde hareketin devam edeceğini, hatta Suriye ve Halep'e de sirayet edeceğini, onun için Adana ve çevresini ne kadar acele boşaltırlarsa Fransızların, o kadar çıkarlı olacaklarını açıkladı.
Sayfa 189Kitabı okudu
Reklam
11 Şubat 1920 günü Maraş kurtulmuştu. Çünkü 10/11 Şubat gecesi Fransızlar, yirmi gün kadar kendileri ile kahramanca vuruşan bu şehir halkının karşısında, daha fazla kalamayarak İslahiye'ye doğru kaçmışlardı. Maraş'ta ölen ve yaralanan düşmanların sayısı küçümsenmeyecek derecede idi⁶⁵². Maraş'tan kaçabilenler, yolda milli kuvvetlerin hücumuna uğramış ve 200 askerlerini daha kaybetmişlerdi. Mevsimin kış oluşu, kaçışı büsbütün güçleştirmiş ve birçok kişinin yollarda donmasına sebep olmuştu. Bütün bunlar bir tarafa bırakılsa bile Maraş zaferi, Fransızların prestiji ve moralleri üzerinde çok sarsıntı meydana getirmiş ve olaylar o kadar düşündürücü bir hål almıştı ki, durumdan kaygılanan papa, İngilizlerden Fransızlara yardım etmelerini bile istemişti. Maraş zaferinden dolayı Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal Paşa, 15 Şubat 1920'de, 3. Kolordu komutanını tebrik etmiş, fakat Fransızların ve Ermenilerin, bu yenilginin acısını almak üzere, harekete geçeceklerini de bildirmişti. Bundan dolayı İslahiye ve çevresinde kuvvetli bulunmak gerekirdi. Bu, Maraş'a doğru sevk edilecek yardımcı kuvvetlere engel olmak bakımından lüzumlu olduğu gibi, "Halep ve Şam Kuva-yı Milliyesi ile bağlantı kurulması bakımından da gerekli idi. ⁶⁵² Maraş'ta Fransızların insan kaybı 1200, Ermenilerin ise 7000 idi. Bak, Adil Bağdathoğlu, s. 36. "Bütün harekåt sırasında 7-8 bin kişi can vermişti". Bak, Kinross, 1,5. 318.
Sayfa 185Kitabı okudu
Nemiz kaldı bizim mülk-i Arap'ta Nice bir dururuz Şam u Halep'de Cihan halkı kamu ıyş ü tarabta Gel ahi gidelim Rum illerine
Antakya Haçlı idaresini güçlendirmek üzere, ardından gelenleri beklemeksizin harekete geçen Lombardlar Sultan Kılıçarslan tarafından adım adım takip ediliyordu. Yürüyüş istikametindeki tarlaları yaktıran ve suları zehirleten Kılıçarslan Harçlılar'ı küçük birliklerle kuşatıyor, mümkün olduğu kadar güçlü bir darbe vurduktan sonra az bir zayiat ile geri çekiliyordu. Harçlılar'ın yorgun ve usanmış bir halde Amasya civarında konaklamalarını fırsat bilen Kılıçarslan, yanında Danişmend Beyi Gümüştekin, Halep Emîri Rıdvan ve Harran Emîri Karaca olduğu halde, yaklaşık 20 bin kişilik bir orduyla Harçlılar'ı bozguna uğratmayı önerdi. Savaşın ilk günü sıkı mevki tutan Haçlı safları yarılmadı, ancak Harçlılar gördükleri İslâm askerlerinden son derece ürkmüş vaziyetteydiler.
Kanuni Süleyman Bağdat ve Basra ile birlikte Irak'ı fethettikten ( 1534) sonra Hint ticaretinin bu ikinci yolu da ( Basra-Bağdat-Halep) Osmanlıların kontrolü altına geçmiş bulunuyordu.
Sayfa 34 - Kronik YayıneviKitabı okudu
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.