Bu soruyu sorarken kendini eski polisiye romanlarındaki hafiye yamaklarında benzetti. O kitapların yazarları, romandaki tanık sayılabilecek kimi bilgileri okura aktarmak amacıyla her şeyi biraz geç anlayan azıcık donuk zekalı hafiye yamakları kullanırlar, onlar da yerli yersiz sorularıyla okurun aydınlanmasına neden olurlardı.
Kaldırımlardaki ağaçlardan farkımız yokmuş yan tezgâhın ikide bir söylediğine göre
manzara oluşturuyormuşuz geçen otomobillere
marka marka söylüyor bemevelere mersedeslere
Hafta sonları çıkamadım evden uzun bir süre annemin boynunda dikilen damarlar dişledi beni ben de insanım değil mi - güldüm - değil mi taşlar doğursaymış annem ama gülhatmi
uzatmak istedikçe inadına kısalan bir gecenin elleri koynunda tek sabahı onu övecek eşyaya çivileyecek dünyaya öyle olur ya biçimsiz bir taş buldum sonra