Yalnızca tek bir tür insan varsa,o zaman neden hiç gecinemiyorlar?Hepsi birbirine benziyorsa niçin özel bir çaba harcayarak birbirlerini aşağılıyorlar?
1930'larda Amerika'nın güneyindeki ırkçılık ve önyargı teması irdeleniyor. Tom Robinson'ın haksız yere suçlanması ve Atticus’un onu savunurken yaşadıkları, ırkçılığın yıkıcı etkileri gözler önüne seriliyor. Bakış açısının küçük bir çocuğun gözünden olması romanı ilgi çekici yapıyor.
Scout ve Jem'in yetişkinlerin önyargılarından uzak, saf ve adil bakış açıları, romanın akışını güçlendiriyor. Yaşadıkları olaylar karşısında kendi değerlerini oluşturmaya başlıyorlar.
Scout'ın birinci ağızdan anlatması sayesinde, olaylara ve karakterlere dair bütün fikirler istenilen duygusallık düzeyinde anlatılmıştır.
Dil akıcı olmasına rağmen bazen çevirmenden doğan takıntılar hissedilmektedir. Romanın bazı bölümleri, olay örgüsü açısından temposuz olarak değerlendirilebilir. Hikayenin sonu ise sıradan ya da klişe olarak yorumlanabilir.
Romanda bülbül metaforu önemli bir yere sahiptir. Bülbül, masumiyeti ve güzelliği simgelerken, onu öldürmek ise bu değerlerin yok edilmesine işaret eder.
"Başınızı dik tutun, yumruklarınızı da indirin. Kim size ne derse desin, sinirlerinize hakim olun. Değişiklik olsun diye, kafanızla mücadele edin... Öğrenmeye dirense de kafa denen şey iyi bir şeydir.''
"Küçük bir çocuğun gözünde yalan yoktur. Çocuklar gördüklerinin ve hayal dünyalarının içinde yaşarlar ve onlar her şeyi yalansız görürler. Bizler içimizdeki bütün kötülükleri onlara aşılamakla en büyük görevi üstleniyoruz(!) ...''