Gerçek hayattan biraz uzaklaşıp en azından birkaç saatliğine de olsa kendimi yazarın iç dünyasına kısa bir yolculuk yapmak istiyorum. Nâzımın Piraye’ye, Raif Efendinin Marie Puder’e,Mecnunun Leylasına duyduğu o içten sevgiyi hissedebilmek.
Sen,beni asla, asla tanımayan,bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden,bir taşa basarcasına üstüme basan,hep ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?
Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar...