“Ölümün tam olarak nesinden korkuyorsun?" sorusunu danışanlarıma sık sorarım, çünkü genellikle terapi çalışmasını hızlandıran çeşitli yanıtlar ortaya çıkar. Julia’nın yanıtı “Yapmadığım her şey” ölümü düşünen ya da ölümle yüzleşen çok sayıda insan için büyük önemi olan bir temaya işaret ediyor: ölüm korkusu ve yasanmamış hayat hissi arasındaki pozitif ilişki. Başka bir deyişle; hayat ne kadar yaşanmamışsa ölümden o kadar korkarsınız.
Bu olaylar ve bu alem ezeli ve ebedi değildir. Havva ve Adem nerede? Ey,dedem! Aklın varsa an bu andır,an bu an. Geçmişi hatırlamak korku, ıstırap ve keder verir. Kaderle uğraşma. Çünkü kimse kalıcı değildir,herkes gidicidir. An bu andır,an bu an. Senin gibi bir dilencinin dert ve sıkıntı ile uğraşması yazık değil mi? Şimdinin ve geleceğin derdiyle uğraşma! An bu andır,an bu an. Bu hayatta vefa yoktur, her günü dert ve eziyettir. Ey,huzura can atan! Ömrünü boşa geçirme. An bu andır, an bu an. Bilen kimse Ethem imiş,bilmeyen ise sersem imiş. Ölüm sırasında hayat sadece bir nefesten ibaret olup,geride kalanlar dert ve keder imiş. An bu andır, an bu an. An bu andır,an bu an.
Reklam
Hayat, iki kelime sadece: Yaşam ve ölüm. Ve nasıl yaşanılırsa öyle de ölüm…Nasıl da ölünürse öylece haşrolunmak…Ve insan üstadın deyimiyle: Üç beş damla kan, üç beş damla su.
Son!
Sanki Anadolu âdeta ayağa kalkmış ve Ankara önlerine gelmişti. Bu bir karşılama değildi. Bu kızılca gündü! Kadim Türk töresi asırlar sonra Ankara'da hayat bulmuş, Seymen Alayı, on binler olup kızılca günde vücuda gelerek başbuğunu seçmişti.
Sayfa 371 - MasaKitabı okuyor
"Hayat can sıkıcı bir tuzaktır. Düşünen bir insan olgunluğa eriştiğinde ve tam bir bilinç kazandığında kendini istençsiz olarak sanki çıkışı olmayan bir tuzağın içindeymiş gibi hisseder. Aslında insan, iradesi dışında birtakım tesadüfler tarafından yokluktan var olmuştur. Peki neden? Varlığının anlamını ve amacını öğrenmek ister, sorularına cevap alamaz ya da saçma sapan cevaplar alır. Kapıyı çalar, ama açan kimse olmaz. Ölüm de aynı şekilde iradesi dışında karşılar insanı."
Sayfa 23 - Türkiye İş Bankası, Kültür yayınlarıKitabı okudu
Pazar gelip geçti. Marsovo Pole, haziran, ölüm, hayat, beyaz geceler, Daşa, Dimitri, hepsi geldi... Ve geçti. Ama Alexander hâlâ o caddede, kaldırımda, güneşin altında durmuş, ağaçların altındaki kıza, karşısındaki her şeyin kaynağına, kırmızı güllü beyaz elbiseli, kırmızı dudaklarıyla dondurma yalayan, şarkı söyleyen kaynağa bakıyordu. Yüz dakika o, yalnızca o gözünü açıp kapayana kadar geçip gitmişti. Her şey geçmişti ama artık geçtiği ve tipi her şeyi örttüğü için geriye bir tek ışık ve boşluk kalmıştı. O an sonsuza dek geçmişti ve Alexander sonsuza dek orada kalmıştı. Hâlâ o caddede çığlık atan kalbini tekrar tekrar şekillendiriyordu.
Sayfa 232Kitabı okudu
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.