"Maximus'tan kendime hâkim olmayı ve hiçbir şeye göre şekillenmemeyi; hem bütün zor durumlarda hem de hastalıklarda iyi kalpliliği; hem teskin edici hem de ağırbaşlı, ılımlı bir mizaca sahip olmayı; yorulmak nedir bilmeden görevlerimin üstesinden gelmeyi; söylediğim sözleri düşünerek söylediğim, yaptığım işleri de kötü yapmadığım konusunda herkesin güvenini kazanmayı öğrendim. Hiçbir şeye şaşırmamayı ve hiçbir şeyden etkilenmemeyi; asla aceleci, üşengeç, şaşkın, kederli, durup dururken sırıtan, ya da tam tersine sinirlenen ya da etrafına kuşku dolu bakışlar atan birisi olmamayı öğrendim."
Sayfa 5 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Yunanca Aslından Çeviren: Y. Emre CerenKitabı okuyor
Ben "aç karın" denen hissin nasıl bir şey olduğunu hiç anlayamadım. Garip gelecek ama acıktığımda bile bunun farkına
varmazdım. İlkokulda, ortaokulda dersten sonra eve döndüğümde etraftaki insanlar,"Karnın aç mı? Okuldan dönerken
insan çok acıkır, biliriz. Şekerli kırmızı barbunya ister misin?
Castella da var, ekmek de var," gibi şeyler söyleyip durdukları
için ben de doğal olarak bu şımartılma karşısında karnımın
aç olduğunu söyleyip kırmızı barbunyalardan on tane ağzıma tıkardım ama aç karnın nasıl bir his olduğunu zerre kadar bilmiyorum. Tabii ki yemek yerim -hem de çok- ancak aç olduğum
için yemek yediğime dair bir anım yok. Sıradışı yemekleri, zor beğenilen şeyleri yerim. Dışarı çıktığımda, önüme ne
konsa yerim, yiyeyim diye zorlandıklarımı da yerim. Bu yüzden çocukluk dönemimdeki. bana göre en acı verici zaman,
evdeki yemek vakti olurdu aslında.
İnsan eskiden kan dökmeyi adalet sayar, gerekli gördüğünü vicdanı huzur içinde imha ederdi. Oysa şimdi kan dökmenin vahşet olduğunu düşünsek bile buna devam ediyoruz hem de eskisinden daha fazla. Hangisi daha kötü, kendiniz karar verin.
... tinsellik ve bilimin farklı, ancak aynı yüce amaca, gerçeği aramaya yönelen, birbirlerini bütünleyici araştırmacı yaklaşımlara sahip olduğuna inanıyorum. Bu arayışta, her birinin diğerinden öğrenebileceği çok şey var ve beraberce insan bilgisinin ve bilgeliğinin ufkunu genişletmeye katkıda bulunabilirler. Dahası, iki disiplin arasında bir diyalog yoluyla hem bilimin hem de tinselliğin insanlığın gereksinimlerine ve refahına daha iyi hizmet edebileceğini umuyorum.