"Diyeceğim o ki, tek bir şeyi farkli yapmak çoğu zaman her şeyi farklı yapmaktır.Tek bir hayatta, ne kadar çabalasak da yaptıklarımizi tersine çeviremeyiz..."
"Her şeyi bir arada yaşamamız. Dümdüz bir çizgide. Ama resmin tamamı bu değil. Çünkü hayat yalnızca yaptıklarımızdan değil,yapmadıklarımızdan da oluşur. Ve yaşadığımız her an... bir çeşit dönemeçtir."
Elleri yatağın baş ucuna bağlı halde zar zor hareket edebiliyordu, ancak hareket etmeye çok da fazla gerek- sinim duymuyordu, çünkü Clay, onun yeniden cennette olmasını garantilemişti. Julia ona doğru hareket etmeye başladı tekrar, o da ritme uydu ve bir süre sonra ina- nılmaz günahkâr bir senkronizasyonun içine girdiler.
"Yine boşalacaksın," dedi Clay sert bir şekilde, kendisini desteklemek için ellerini yatağın üzerine koyduğunda, göğsü Julia'nın sırtına değdi. Clay, Ju- lia'yı tamamen kapladı ve Julia'nın bu konuda çok fazla yapabileceği bir şey yoktu. Herhangi bir şey yapmaya ihtiyacı da yoktu, çünkü bunların hepsi iç- güdüydü, doğaldı, bedenini adeta param parça ederek yayılan hazdı. Clay, onun bağlı bileklerini sıkıca tuttu, sanki ona sahipmiş gibi, iyice derinliklerine gidecek şekilde becerdi Julia'yı.
Bu gece için ona sahipti de. Ve her ne kadar Julia sahip olunmaktan nefret etse de şu anda bundan çok zevk alıyordu, tadını çıkarıyordu bunun. Üzerindeki güçlü adamın; hazzın en ufak damlasını ve bedeninin her bir alanını kontrol edişinin hissi Julia'yı heyecan- landırıyordu. Ne kadar yüksek ses çıkardığının, Clay'in, onun içine sonuna kadar girdiğinde attığı hayvanımsı çığlıkların hayal meyal farkındaydı.
Ama bir süre sonra Clay'in sürdüğü uçuruma, or- gazma gitmeye başladılar dörtnala. "Seni yeniden bo- şaltırken yastığı ısır," dedi Clay.Julia diğer tarafa uzanıp, ateşli zevk cümbüşünün içinde parçalanırken çığlıklarını yastıkla bastırdı.
"Beni çok sert, çok fena boşaltıyorsun Julia. Gerçek- ten. Çok. Fena," dedi bir kez daha içine girerken.
Louise'e Mektup·.
Yağmurlu sazlıkta kuş cıvıltısı Elma çiçeğinin kokusu İnce çanlann su şıkırtısı Gümüş köprüde rüzgarın pası Salkım söğütterin sihirli değneği Gezinen taze ot çimenliği Şarkı sözlerimde dokunmuş Meşe ağacındaki mavi kuş Sevgilİm beyaz ve ince Gölgede huş ağacınca Korkusuz gözleri dağ gölleri Masum, hazırcevap halleri Balıara köreldiğim yerde İçime mutlu bir heyecan dolunca Hem ürker hem de gülerim Onu yanımda bulunca Harcadığım güçsüz çabalar Dizinin dibinde serili yatar Denizi aşan gece kelebeği gibi Yorgun özlemi m dintensin Çiçek yaprağı göğsünde Kızıl şafak özgür kılasıya Tatlımla birlikte kalmaya Her zaman, sonsuza dek .....
Louise Bryant, John Reed'in eşi..
1 9 1 9 yılında
Sayfa 297 - Pencere Yayınları Mayıs 2012Kitabı okuyor
Peygamberimiz buyuruyor ki ;
"Geceleyin kılınan iki rekatlık namaz, insanoğlu için dünyadan ve dünyada bulunan her şeyden daha hayırlıdır. Ümmetime zor gelmese iki rekat gece namazını üzenlerin farz kılardım." (İbn Mübarek, Zühd 1289; Deylemî, Müsnedü'l-Firdevs 5404)
O geceden sonra babam şakayı sürdürecek ve her sohbetin sonunda, abartılı bir vurguyla "Donu- mu satar, seni okuturum" diyecekti. Hiç sektirmeden guleceğimiz bir şaka böyle doğmuştu. Yıllar sonra sırlarını açtığı o itirafnamenin de son cümlesi bu olacaktı. Yalnızca ikimizin anlayabildiği özel bir şakaydı bu. Arkasında sayısız gece yalanının saklandığı, eğlenceli, çekişmeli bir çocukluğu yâd eden bir şaka... İki insan arasında oluşan gizli dil ne kadar değerlidir, biliyor musun? Ortak geçmişi, ortak acıları, ortak yalanları şifreleyen gizli bir dildir o. Sevginin en billur hali...
"Sen bütün viskilerden, bugüne kadar yediğim ve içtiğim her şeyden daha lezzetlisin. Kalmaya geldin değil mi?" diye sordu Clay. Cevabı bir de ondan duy- mak istiyordu.
Julia evet anlamında kafasını salladı. "Kalmaya geldim."
"Artık kaçmak yok."
"Artık kaçmak yok," diye tekrar etti
"Kalsan olmaz mı?" Uyuyan kızı izlerken sesi yalvarırım gibi çıkmıştı. "Yeşil," dedi her gece yaptığı gibi onun adını zikrederken. Yüzüne baktı ve içi acıdı. "Ölmesen olmaz mı?"
Diyebilseydim
Anladım diyemem ki! Suçluyum
Belki ben anlatamadım sana kendimi
Tutuştum, yandım da yokluğunda her gece
Yine gözyaşlarımla söndürdüm kalbimi
Her gün her dakika seni özlerdim
Bitmezdi kederim senin yanında bile
Susardım, gözlerime baktığın zaman
Mermer bir heykelin çaresizliğiyle
Oysa neler düşünürdüm sen yokken
Sana kavuşunca neler söylemek isterdim
Dakikalar bir ışık hızıyla geçerdi
Ayrılık başlayınca ben biterdim
En kötüsü beni koyup gitmendi
O öyle bir yalnızlıktı anlatılmaz
Hep yarım kalmış heyecanlar hazlar içinde
Biterdi bir kış, geçerdi bir yaz
Ve nice yıllar kovalardı birbirini
Gözlerimde gitgide büyürdü mesafeler
Bütün teselliler uzaklarda kalırdı
Bütün çiçekleriyle solardı bahçeler
Ne olurdu saadetlerin en büyüğü
İşte ellerimde al, diyebilseydim
Anlardın, ve hiç gitmezdin, değil mi
Bir gün duyduğum gibi kal diyebilseydim.