“Neden yaşıyorsun? Hiç sordun mu? Şu anda neden yaşıyorsun? Neden her sabah kalkıyorsun? Neden tüm güne yeniden başlıyorsun? Ve sonra yeniden, yeniden? Bu tekrar neden? Sebep ne? Şu anda, neden yaşadığına dair bir sebep bulamıyorsun. Bir şey bulsan da geleceğe dair olacak… Bir şeyin olacağına dair bir umut; bir gün ‘bir şey’ olacak. O günün ne zaman geleceğini bilmiyorsun; ne olacağını bile bilmiyorsun… Ama bir gün ‘bir şey’ olacak ve bu yüzden yaşamaya devam ediyorsun, hayatını sürdürüyorsun. İnsan yalnızca umut içinde yaşar ve bu yaşam değildir; çünkü umut demek düş demektir. Burada ve şu anda yaşamadığın sürece canlı değilsin. Sen, Ölü bir ağırlıksın ve bil ki! Tüm umut ettiklerini yerine getirecek o yarın asla gelmeyecek. Ölüm geldiğinde, ancak o zaman artık yarın olmadığını, artık erteleyemeyeceğini fark edersin; o zaman hayal kırıklığı yaşarsın, aldatıldığını hissedersin… Ama kimse seni aldatmadı; bütün bu kargaşanın sahibi sensin...Yaşamdaki bütün kargaşanın evet, insanın kendi eylemsizliğinde olduğunu ikinci aşamanın ancak karşı bir eyleme geçmekle olacağını söyler büyük bir tahrikkarlıkla..."
Öykümsü bir roman..
Kitabımız bir ailenin ortanca oğlu Ethem'i abisinin hiç huyu olmayan şekilde yanına çağırıp bir şey konuşacağım demesi ile başlıyor ve olaylar gelişiyor. Kitap boyunca ailedeki üç kardeşin, onların eşlerinin ve baba ile annenin gözünden de okuyoruz hikayeyi.
Ben bu tarz bir olay farklı bakış açıları kurgularını seviyorum. Ortada olan tek bir gerçek varken insanların bunu o kadar farklı şekilde algılamaları, yorumlamaları bana büyüleyici geliyor. Yazar da her bir karakteri gerçekten güzel yazmış. Hepsinin kendine has dünyaları vardı.
Ben yazarın öykü kitaplarını çok seviyorum ve hepsini de okudum. Roman çıkarttığını duyunca da bir çekindim başta aslında. Çünkü bu güne kadar öykücü olarak bildiğim ne kadar yazar varsa bir roman yazdıklarında hayal kırıklığı olmuştu kitapları. Ama Şermin Yaşar bu döngüyü kırdı benim için.
Ha kitap tam bir roman havası vermiyor, o nedenle zaten öykümsü roman dedim en başta. Tüm karakterlerin neredeyse tüm hayat hikayelerini okuyoruz ama romana has bir çok ayrıntı kısmı eksik kalmış. Bu romandaki kurgu bir yada iki karakterin bakış açısından ve çok daha ayrıntılı, bir geçmiş bir günümüz şeklinde de yazılabilirdi mesela ve kurgu bunu kaldırıldı. Ama elbette yazarın tercihine saygı duyuyorum. Bu halinden de gayet keyif aldım.
Yazarı sevenlerin hayal kırıklığı yaşamayacağı bir roman olmuş. Objektif bir gözle bakarak yazarı ilk kez okuyacak ve roman okumaya hakim bir insan için belki hoş ama ortalama kaldı kitabı olabilir. Öykü kitaplarını daha öncelikli tercih edebilirler yazara başlamak için bence.
Herkese iyi okumalar..
"Bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün birçok
senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan
hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım." sayfa 88
Öneri ile okuduğum Kürk mantolu Madonna aşk, psikoloji ve yanlızlık temalarını sevenler için muazzam bir hikaye olarak tasvir edilebilir.
Herkese merhaba,
UZAKTAN EĞİTİMLİ KRAL (başlığımı canım buldu
Sena Nur )
Uzun bir aradan sonra yorumumu yazıyorum, 1 haftadır bu kitap elimde kaldı resmen, iş güçten vakit bulamadık okuyama yoksa 2 güne bittirmişdim. Vaktime yazık oldu resmen , güzel olaydı bare ama değildi...
Resmen koca bir hayal kırıklığı bir seri oldu bende, olsa ne
Hayat zaman zaman insanın üzerine gelir. Zorlar,yıpratır. Defalarca düşer dizlerini kanatırsın. Ancak yine de inatla yeniden ayağa kalkarsın. Bazen de düştüğün yerden kalkamayacak kadar güçsüz hissedersin kendini. Ben tam olarak ordayım. Düştüğüm yerden kalkamayacak kadar güçsüz hissediyorum ruhumu. Nefes alamayacak kadar düğümlü boğazımda tüm
Duygusuz – Celia Aaron
Merhabalar
Bugün @pukkayayinlari ‘ndan okuduğum ilk kitabın yorumu ile geldim. Dark romence dalında yazılmış olan Duygusuz ögeler üzerine inşaa edilmişti. Kitap hakkında birçok övgü ve beraberinde yergi duymuştum. Ben beğenerek öven kısımda yerimi alıyorum
#kitabınkonusu
Gerçekleri çarpıtarak inşaa ettiği karanlık dünyanın
Eşrefi mahlukat olarak yaratılan insan nasıl kendini yerin bin kat dibine gömer. Her gün biraz daha azala azala yaşıyoruz. İnsanlığımız, idrakımız, vicdanımız ve en önemlisi ahlakımız.... Her sabah yeni bir umutla güne başlayıp her gece tanıdık bir hayal kırıklığı ile kafamı yastığa koymaktan kalbim yoruldu. Ah insan! Yedi kat göğün en üstünde Yaratıcı'ya muhattap kılınmışken hayvandan daha aşağıya itme kendini. Ne için var olduğunu unutma!
Allah'ım vicdanlara sığmayacak hüzünlerin yaşandığı şu çağdan Sana sığınıyorum
Her açıdan daha çok yeğlenir olgun aşk, her insanın doğasında iyinin de kötünün de bulunduğu bilincini taşır, ülküleştirmeyi
reddeder, kıskançlıktan, maçoluktan ve aşırı tutkudan uzak, cinsel boyutu da olan bir arkadaşlık biçimidir, hoştur, huzur doludur ve karşılıklıdır (belki de arzuyu tatmış olanlar, ızdıraptan bu denli uzak olduğu için buna aşk demezler). Olgunlaşmamış bir aşk ise (yaşla bir ilgisi yoktur bunun) ülküleştirme ile hayal kırıklığı kargaşası arasında gidip gelir, haz ve güzellik ölümcül bir bulantıya dönüşebilir, insanın aradığı çözümü sonunda bulduğu duygusuyla o güne dek kendini hiç o denli boşlukta hissetmemesi gibi duygular atbaşı gider. Olgun olmayan aşkların mantıklı sonucu (mutlak sonucu) simgesel ya da gerçek bir
ölümdür: Olgun aşklar ise evlilikle doruğuna çıkarak ölümü alışkanlıklarla engellemeye girişir (Pazar gazeteleri, ütülenen pantolonlar, uzaktan kumandalı ev alet edavatı gibi). Olgun olmayan aşklar asla ödün vermez ki bu da ölmeye yatmak demektir. Olgunlaşmamış bir ihtirasın doruklarına varmışlar için evlilik dayanılmaz bir bedeldir - böyleleri, ilişkiyi öyle sonlandırmaktansa arabasını uçurumdan aşağı sürmeyi yeğler.
Biz Büyüdükçe.
Çocuk yaşta o kadar kolay ki mutlu olmak. Bakkalın verdiği fazladan bir şekerli sakız, yerde bulduğumuz 3 santim çapında plastik bir taso,
su birikintisinden geçerken zıplayarak geçmek ve ıslanmak... Bunlardı bizi mutlu edenler, yüzümüzü gülümsetenler ve aynı zamanda da gözlerimizin ta içini.
O zamanlar kalp kırıklığı yok hiç, hayal
Hayatımızdan her zaman memnun olamayabiliyoruz. Günden güne hissedilen eksik hisler, eksik insanlar, eksik heyecanlar bize zaman zaman 'acaba' dedirtebiliyor. Ya daha iyisi varsa? Geçmişte seçmediğim yollardan devam etseydim bugün nerede, kiminle, ne yapıyor olurdum? Nedense hep yaşayamadığımız hayat bize daima şimdiki hayatımızdan daha
Başkalarına bağımlı olduğunu hissetmekten daha kötü bir şey yoktur. Bağımlılık zihinsel dengenizi altüst eden ihanet, hayal kırıklığı hüsran gibi çeşitli duygulara karşı kırılgan olmamıza yol açar.
Dikkat spoiler içerir...
Kişilik Analizim:
Emma, bana göre ne istediğini bilmeyen, kendisine zarar verecek kadar duygularının peşinde koşan, hayalperest, bencil bir eş ve anne.
Charles, kendisini aldatan, kendisine ve kızına kötü ve ilgisiz davranan Emma'nın aşık kocası, bağlılıktan ziyade bağımlı bir karakter
Berthe, gelişiminin erken
“Bazen etrafımızda ne kadar fazla değişim olduğunu anlamamız zordur. Dil bile değişir; aynı kelime nerede, ne zaman ve nasıl söylendiğine göre farklı anlamlara gelebilir...
İnsanlar da değişir. Hatta, insanlar her zaman değişir. Tanıdığımız insanlar hep aynı kalıyormuş gibi davranmaktan hoşlanırız ama aslında onlar da yeni sonuçlara vardıkça,
Yazarın daha önce birkaç kitabını okumuştum ama bu okuduklarım arasında en iyisiydi diyebilirim. Kitap yarı otobiyografik roman. Martin Eden' karakterine kendi karakterini yansıttığı çok bariz. Zaten okuyunca da hak vereceksiniz. Kitabı normalde 2 güne bitirirdim. Neden 2 gün? Çünkü konusu çok sürükleyiciydi. Bir çırpıda bitir beni diyen