Ortakyaşam kurma öyle güçlü bir eğilimdir ki bazı insanlar duygusal dünyalarını tümden bu tutku çevresinde yaşarlar. Böyle bir insan yalnız kalmaya katlanamaz. Güzel bir manzarayı seyrederken sevdiği insanın kendisiyle birlikte olmamasının ya da bu yaşantısını paylaşabileceği birinin bulunmamasının üzüntüsünü yaşar. Bu duyguların arada bir yaşanması evrensel nitelikte ve insanca bir olgu olmakla birlikte, sürekli olarak kişiyi egemenliği altına aldığında durum farklılaşır. Örneğin, insanlar vardır, dostlarıyla birlikte kalabalık bir yere gittiklerinde orada gözleriyle birini arar ve o kişinin haberi olmaksızın onunla bir ilişkiyi düşlerler. Benliklerini bir başka insanla tamamlama eğilimi o denli güçlüdür ki, birlikte oldukları dostları ve orada yaşananlar ikinci planda kalır ve bu gerçekdışı olgu gerçeğe yeğlenir. Üstelik bu olgu kişinin bulunduğu her yerde ve koşullar ne olursa olsun yeniden yaratılır ve yaşanır.
Ben,her insanın ayrı bir kokusu olduğuna inanırım:Biz bunu anlamıyoruz, çünkü kokular birbirine karışıyor, hangisinin senin , hangisinin benim olduğunu bilemiyoruz;yalnız havanın pis bir koku yaydığını anlıyor; buna da insanlık adını veriyoruz.
Bence, bu dünyada bir tek hikâye vardır, bizi korkutan, esinlendiren bir tek hikâye. Öyle ki, bitmez tükenmez bir düşünce ve merak içinde yaşatır. İnsanoğlu, yaşamında, düşüncelerinde, istek ve tutkularında, hırsları ve kıyıcılığında, nezaket ve cömertliğinde, hep iyi ile kötünün ağı içinde çırpınır. Bence tek hikâye, işte budur; her düzeyde, her çeşidinden düşünce ve duygu için durum böyledir. İnsanın kendini bilinçli olarak ilk tanıyışından beri, erdem ve erdemsizlik birbirine girmiş karışmıştır. Ve biz, toprağı, ırmağı, dağı, ekonomik düzeni ve geleneklerimizi ne kadar değiştirirsek değiştirelim, dünyanın sonuna dek bu böyle sürüp gidecektir. Bundan başka hikâye yoktur. İnsan, ununu eleyip eleğini duvara astıktan sonra, zor ve açık bir soruyla karşı karşıya kalır: İyi miydi, kötü mü? İyi mi davrandım, kötü mü?
Var olmak müziktir ve bu da sessizliğin, sessizlik uğruna kirletilmesi anlamına gelir, dolayısıyla iyinin ve kötünün ötesindedir. Müzik eylemin eylemden yoksun tezahürüdür. Kendi koynunda yüzen saf yaratı eylemidir. Müzik ne dürter ne de savunur, ne arar ne de açıklar. Müzik bilinç okyanusunda yüzen yüzücünün çıkardığı sessiz sestir. İnsanın ancak kendine sunabileceği armağandır. Tanrı hakkında düşünmeyi bıraktığı için kişinin dönüştüğü tanrıdan armağandır. Zamanı geldiğinde, var olan her şey hayallerin ötesine geçmiş olduğunda herkesin dönüşeceği Tanrı’nın alametidir.
Daha pek düşünmek istemiyorum ölümü
Yeter ki eksilmesin öfkem
Yeter ki aklım gücüm yerinde Ve sonuna kadar direnmede
Adımı unutup
Bir kaya gibi sert ve görkemli kalmayı bileyim
Elbette umutsuzluğa düşerim bazan
Elbette umutluyum her zaman
Neden yazılır bir şiir
Neden okunur bunca yazı
Çünkü nasıl alışabilir başkaca İnsanın karmaşıklığı.
Her insanın kardeşiydim ve aynı zamanda kendime ihanet ediyordum. Şaşırtıcı fedakârlıklarda bulunuyor, fakat değersiz olduklarını keşfediyordum. Olmamı bekledikleri insan olabileceğimi kanıtlamanın yararı yoktu çünkü o insan olmak istemiyordum. Ne zaman senden beklenenin sınırına gelsen karşına aynı sorun çıkar – kendin olma sorunu!
Amaçlı insan, açgözlülük ya da lüks düşkünlüğü gibi eski Katolik günah imgelerinden tamamen uzaktır; amaçlı insan son derece başarılı olsa da, kazandıklarının tadını çıkaramaz. Amaçlı insanın yaşamöyküsü başkalarının takdirini toplamak ve kendine saygı duymak amaçlı, sonu gelmez bir seferdir. Ancak başkaları onu dünyevi çileciliğe uyduğu için takdir etse bile, bu övgüyü kabul etmekten çekinir; zira bu onun kendisinden memnun olduğu anlamına gelecektir. Bugüne ait her şey, nihai amaca giden bir araç olarak görülür; şimdi var olan hiçbir şeyin kendi başına anlamı yoktur. Bireyi esas alan teolojinin, laik bir toplumda vardığı nokta budur işte.