Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber... Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber? Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun! Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun! Kapı kapı, yolun son kapısı ölümse; Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse! O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner, Azrail’e hoş geldin, diyebilmek de hüner... O dem çocuklar gibi sevinçten zıplar mısın? Toprağın altındaki saklambaçta var mısın? Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var; Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var! Ufka bakarlar; ölüm uzakta mı uzakta... Ve tabut bekler, suya inmek için kızakta... Sultan olmak dilersen, tacı, sorgucu, unut! Zafer araban senin, gıcırtılı bir tabut! N.Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl Kısakürek
İÇTE ÖZERK DIŞTA BAĞIMLI MÜSLÜMAN NASIL OLMALI?
Bizi bir arada tutan farklılıklarımızdır düşünce ve fikir itibariyle. Bu söylem Gayretullah'a dokunmadığı sürece, İslam'ın özüne zarar vermediği sürece bir sıkıntı yoktur. Ama maalesef günümüz şartlarında bazı kimselerin fikirleri İslam'a ve müslümanlara ( Gerçek anlamda Müslümanlara) çok büyük zararlar vermektedir. İlk başta
Reklam
Her şeyden evvel hiçbir insan mutlu değildir; bütün hayatı boyunca hayali bir mutluluk peşinde koşup durur, onu nadiren ele geçirir ve ele geçirse bile, geçirmesiyle birlikte bir yanılsamadan, bir düş kırıklığından başka bir şey kalmayacaktır geride; ve kural olarak sonunda bütün umutları suya düşecek ve limana bir enkaz halinde girecektir. O halde yalnızca her an değişip duran şimdiden ibaret olan ve şimdi sona eren bir hayatta mutluluk olmuş mutsuzluk olmuş hepsi birdir. Doğuştan gelen tek bir yanılgı vardır ve bu da mutlu olmak için var olduğumuzdur. Bu bizde doğuştandır, çünkü bu bizim varoluşumuzla çakışır ve bütün varlığımız onun tefsirinden, hatta bedenimiz onun monogramında ibarettir. Biz yaşama iradesinden başka bir şey değiliz, ve bizim bütün istememizin ardışık tatmini mutluluk kavramıyla düşündüğümüz şeydir. Onun arzularının sınırı yoktur, onun taleplerinin sonu yoktur, her tatmin edilmiş arzu yenisinin doğumuna sebebiyet verir. Arthur Schopenhauer, Hayatın Anlamı
Ahlaki gerçekçi olmak, elbette ki ahlakın mutlak olduğunu savunmak anlamına gelmez. Mesela yalanı ele alalım. Yalanın yanlışlığı ile ilgili nesnel gerçekler olduğuna inanabiliriz. Ama bu, yalan söylemenin her zaman yanlış olduğu anlamına gelmez. Mesela eşimizi aldatmak amacıyla yalan söylemek yanlıştır; diğer taraftan arkadaşımı, onu öldürecek birine yalan söyleyerek kurtarmak yanlış değildir. Birini yanlış, diğerini doğru yapan şey nedir? Cevap: Eylemin sonuçları. Bir yalan eşimi aldatmaya vesile olurken, öbürü hayat kurtarmaya vesile oluyor. Bir eylem olumlu, mesela acıyı azaltan sonuçlara yol açıyorsa iyidir; diğer taraftan acıyı artıran sonuçlara yol açıyorsa kötüdür. Eylemlerin sonuçlarının iyi/kötü olması nesneldir; bu yüzden kanaatimce ahlak nesneldir. Ama eylemlerin sonuçları durumdan duruma değiştiği için ahlaki ilkeler de mutlak değildir. Bu pozisyona Sonuççuluk ya da Utilitaryanizm denir. John Stuart Mill en önemli teorisyenlerinden biri olsa da, bu pozisyonu hem İslam düşüncesinde (mesela Maslahat), hem de Uzak Doğu düşüncesinde (mesela Çin’de Mohist felsefe) bulmak mümkündür.
Halbuki iki tarafı affedebilmek diye bir şey var. Biz ya kendimizi suçluyoruz ya karşıdakini. Belki de suçlu yoktur. Her şey olması gerektiği gibi oluyordur. Belki herkes o adımı atsın diye kendi gücünde zorlanıyor, itiliyordur. Değiştim dediğinde suçlamanın sadece odağı değişmişse orda uyarılıyorsun. Affettim dediği halde affedememiş olmak tam olarak bu. Suçluyor musun? Penceresinin farklı olduğunu hatırla. Affedene kadar yük olarak taşıyacaksın. Affet ve bırak. Hafiflemeyi hissedeceksin. Hala suçluyor musun birilerini ya da kendini?
Fernando Pessoa bundan 93 yıl önce; 20 Haziran 1931'de yazmış.👇👇 Sanki hapse gidecekmişim gibi, bütün varlıklarda olan o tekdüzelik batıyor bana bugün. Oysa, iyice düşününce anlıyorum ki, asıl TEKDÜZE olan BENİM. Bütün yüzler, hatta dün gördüğüm bir yüz bile bugün farklı, çünkü bugün, dün değil. Her gün bugünkü gündür ve dünyada bir benzeri daha olmamıştır. Aynı kalmak fikri ruhumuzda vardır sadece - ruh yanlış da olsa kendini hep aynı sanır, böylece onun gözünde, geri kalan her şey birbirine benzer, basitleşir. Dünya ayrı şeylerden, alçaklı yüksekli zirvelerden oluşur, ama eğer miyopsak, onu yekpare, yetersiz bir sis olarak görürüz. Keşke kaçabilsem. Bildiğim, bana ait olan, sevdiğim şeylerden kaçabilsem. Keşke gidebilsem. Bu yüzleri, bu alışkanlıkları, bu günleri görmek istemiyorum artık. Başka biri olmak, hücrelerime sinmiş bu rol yapma saplantısının yorgunluğunu atmalıyım. Uyku huzurla değil, hayatla çöksün üstüme. Deniz kenarında bir kulübe, hatta dağların sarp eteklerinde bir mağara yeter bana. Ne yazık ki istemekle olmuyor. Etrafımızı saran her şey bizim bir parçamız haline gelir, etin ve hayatın algılarına sızar. Her şey bizdir ve biz her şeyiz; peki ama, her şey bir hiç olduğuna göre bu neye yarar? Çok güzel paylaşımları var, takip etmek isteyen olursa. merve.eryuruk
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.