Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Hercaiokumalar /Ayşe

Reklam

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Sinemada Roman Kahramanları" Seminerleri
"Sinemada Roman Kahramanları" seminerlerinin içeriğine buradan ulaşabilirsiniz. Listedeki romanlar ve film uyarlamaları çok tanıdık gelecek. edebiyathaber.net/sinema-psikiyat... Sinema – Psikiyatri Seminerleri Akbank Sanat &Psikesinema – Psikeart Yer: Akbank Sanat  Seminer
Reklam
Beykoz'da Şiir Gibi Bir Şiir Müzesi
Şiir denilince aklıma İstanbul geliyor. Zaten bu yazı dizisinin başlığını  "şiir-şehrin kadîm mısraları" koymamın nedeni de bu şehrin bunca yağmalanmaya rağmen hâlâ şiir kalabilmiş yerlerini keşfetme arzum değil miydi? İstanbul'un en şiirli semti hangisidir diye sorsanız inanın seçim yapamam. Moda bende özel çağrışımlara sahiptir, ayrı
Yahya Kemal Müzesi'ne Dair
Beyazıt’ta tramvaydan inmiş Divan Yolu’nun keşmekeş insan seli içinde kendime bir yol açarak yürümeye çalışıyordum. Kafamda binbir düşünce, boş gözlerle etrafıma bakınırken Meral Uğurlu’nun “Dönülmez Akşamın Ufkundayız”ı söyleyen yumuşacık ama gürül gürül sesi beni kendisine doğru çekti. Hipnotize olmuş gibi İstanbul Fetih Cemiyeti’nin kapısından içeri girdim. Şarkı yükselmiş, ortamın dışarıya inat sükûneti içime işlemişti. Her şeyden sıyrıldım: kafamdaki düşüncelerden, dışarıdaki insan selinden, tramvayın çığlıklarından… “Ya Lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül” dizesiyle biten şarkı ruhuma nüfuz etmişti. Yahya Kemal’e dair çok şey okumuş pek çok şiirini de ezberlemiş biri olarak büyük şairin "Rindlerin Akşamı" şiirinin Münir Nurettin bestesi olan “Dönülmez Akşamın Ufkundayız” o gün ayrı dokundu yüreğime. Yahya Kemal Müzesi’ni ziyaret etmek, büyük şairin kişisel eşyalarının yarattığı atmosferin ruhunu koklamak istedim o an. Görevlilerden rica edip kapıyı açtırdım ancak içeride fotoğraf çekmek yasak olduğu için fotoğraf çekemedim, yine de bir fikriniz olsun diye görevlinin verdiği broşürdeki bazı fotoğrafları  sizlerle paylaşacağım. Yazının devamını Meral Uğurlu'nun sesi eşliğinde okumak için: hercaiokumalar.wordpress.com/2019/10/10/siir...
Kariye ve Tekfur Sarayı Müzelerine Dair
Sur içinde kurulmuş bir semt olan Kocamustafapaşa’da dünyaya gelmiş olmaktan dolayı mıdır bilemiyorum, İstanbul’un sur içi her daim farklı görünmüştür gözüme. Her köşe başında karşımıza çıkan yatırlar, tarihî çeşmeler, sur kalıntıları, tarihî camiler her daim çocukluğumun İstanbul’unu hatırlatır bana. Evimiz; Belgratkapı, Silivrikapı ve Yedikule surlarına yürüme mesafesindeydi. Ara sokaklarda karşımıza çıkan iki katlı ahşap evler, çirkin yapılaşmaya rağmen bozulmayan mahalle havası da çocukluğumdan bana kalan birkaç anıdan biridir bu bağlamda. Edirnekapı’daki Kariye Müzesi’ne giderken de çocukluğumun mahallesine dönmüş gibi oldum. Çınar, çitlembik, manolya, at kestanesi, ceviz gibi ulu ağaçlarla gölgelenmiş dar sokaklardaki şirin evler, Kariye Müzesi’nin tarihî yapısına eşlik eden vefalı dostlar gibi yanıbaşında bekleşiyorlardı. Hava güzeldi, tatlı bir sonbahar rüzgarı yolculuğuma eşlik ediyordu ve sokaklar da kaybolmak için beni çağırıyordu. Yazının devamı için: hercaiokumalar.wordpress.com/2019/10/04/siir...
"CAFERAĞA MEDRESESİ" GEZİ YAZISI
Tarihi yarımadanın her köşesi keşfedilesi sürprizlerle dolu. Adım başı bir tarihî bina, bir ahşap ev, ara sokaklara saklanmış bir saklı bahçe yolunuzu kesebilir. Ayasofya’dan Gülhane’ye doğru inerken sağda bir sokak vardır, eğer içimizde keşfetme arzusu yoksa akışa kapılıp dümdüz aşağıya inmeyi tercih ederiz genelde, ama bazen de içimizdeki kâşif ortaya çıkar ve kulağımıza “Hadi gir şu sokağa, neler var bir gör!” diye fısıldayıverir. Ben de bir zamanlar o sokağa girmiş ve Sinan yapısı Caferağa Medresesi’ni keşfetmiştim. O zaman mevsimden mi yoksa medresenin henüz keşfedilmemiş olduğundan mıdır nedir büyülenip kalmıştım. Bir süre etrafıma bakınmış, o ânın etkisinden kurtaramamıştım kendimi. Cumartesi günü Caferağa Medresesi’ne tekrar gittim, mekân turistik bir yapıya dönüşmüştü ve sürekli gelip giden turist kafileleri mekânı işgal altına almıştı. Belki benden belki onlardan sebep o büyülenme halini bu defa hissedemedim. Bu defa mekânda en çok taşla doğanın eşsiz uyumuna odaklandım ve sanırım bu durum fotoğraflarıma da yansıdı. Taş ve doğa yüzyıllarca kardeşçe yaşamıştı ve yaşamaya da devam ediyordu. Devamı için: hercaiokumalar.wordpress.com/2019/09/22/siir...
Reklam
"AYNALIKAVAK KASRI" GEZİ YAZISI
İstanbul, onca yağmalanmaya rağmen aslında baştan sona bir şiir-şehir. Hemen her semtinde kadîm bir mısraa rastlamanız muhtemel. Doğma büyüme İstanbulluyum, bu şehir  beni hâlâ şaşırtmaya devam ediyor. Cumartesi günü keşfettiğim ve büyülendiğim bir mekândan söz etmek istiyorum bugün sizlere: Beyoğlu ilçesi sınırları içinde yer alan Aynalıkavak Kasrı’ndan. Bahçesi ayrı, kendisi ayrı bir şiir olan bu büyüleyici mekâna girer girmez şehrin boğucu atmosferinden çıkıp birkaç saatliğine başka bir yüzyıla geçiş yaptım adeta. Bahçedeki kadim manolya ağaçları, sedirler, fıstık çamları, rengarenk çiçekler dış dünyadaki sıcak ve boğucu atmosfere inat esen tatlı hatta biraz üşüten rüzgar, beni aldı ve bambaşka diyarlara götürdü. İnanılmazdı cidden. Hiç abartmıyorum, viranelerin içine düşmüş emsalsiz bir inciydi Aynalıkavak Kasrı. Devamını okumak için: hercaiokumalar.wordpress.com/2019/09/15/siir...
SAİT FAİK BELGESELİ'NE DAİR: "BENDEN HİKAYESİ"
Bazen kendimi cam bir fanusun içinde çıkışı bulmak için kanat çırpan telaşlı bir kuş gibi hissediyorum. Kanatlarım camlara mütemadiyen vuruyor ama çıkışı bulmak mümkün olmuyor. Yorulduğumda kendimi tenha bir köşeye atıyorum, biraz dinlenme sonrası yeniden arayış başlıyor. Bu arayışlarda bazen bir kitabın cümleleri içinde kaybolmak için nafile
100 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.